İzaha muhtaç kanun maddesi olmaz...

“Dediler ki, ‘Askerler hükümeti deviriyorlarmış, Adnan Menderes’e yaptıklarını bu kez Tayyip Erdoğan’a yapacaklarmış. Canı isteyen Tayyip’i ve vatanı kurtarmaya gidiyormuş. Biz de arkadaşlarla hükümeti kurtarmaya geldik.”

15 Temmuz, Adnan Menderes’e yapılanlar Tayyip Erdoğan’a yapılmasın diye sokağa kendisini atan, bacağından üç kurşun yiyen 15 Temmuz gazisi Kazanlı Mustafa amcayı ve zihinlere kazınan sözleri hâlâ belleğimizde. Bu ülke yeniden sağ salim sabaha kavuştuysa, güneşi gördüysek, gecenin en karanlık vaktinde vatanını alçak hainlerin elinden kurtarmak için topun tanka karşı canını ortaya koyan Mustafa amcalar sayesinde olmuştur. Kendisine minnettarız...

Yine..

52 yaşındaki 15 Temmuz gazisi annenin “Neden sokağa çıktığını’ anlatan bu sözleri, o gece sokağa dökülmenin ruh halini anlatıyor aslında. Okuyalım:

“Ben Demokrat Partili bir dedenin torunuyum. Dedem İzmir İl Başkanıydı. Bana derdi ki Menderes ‘ben halkıma çok güveniyorum’ derdi ama güvendiği halk Menderes için bişey yapmadı. Dedemin söyledikleri aklıma geldi sokağa çıktım.”

***

15 Temmuz darbenin çok daha ötesinde bir kalkışmaydı.

Bu ülke çok darbeler gördü, darbeci gördü, terör örgütü gördü, 15 Temmuz kanlı darbesi en alçakça kalkışmaydı, ve bu darbenin arkasındaki FETÖ terör örgütleri içerisinde en aşağılık olanıdır. Ne 15 Temmuz’un ne olduğunu, ne de bu milletin kan davalı olduğu FETÖ terör örgütünün ne kadar aşağılık bir çete olduğunu anlatmayacağım. Gerek de yok. Fakat 15 Temmuz kanlı darbe kalkışmasında, hiç kuşkusuz Türkiye Cumhuriyeti Devleti, alçak çetenin elinden bu devleti alarak, devlete teslim eden, demokrasiye sahip çıkan, milli iradeye sahip çıkan bu millete minnet borçludur. Bu millet bu devletten alacaklıdır vesselam.

Devletin büyükleri, AK Parti hükümeti, çıkarttıkları son 696 sayılı KHK’ya, muhtemeldir ki bir buçuk yıldır yaşanan “15 Temmuz darbesi kurguydu, kontrollüydü” tartışmalarını da göz önünde bulundurarak, 15 Temmuz gecesi sokağa çıkan, darbeye direnen “vatandaşlarımızla” ilgili olarak “gelecekte” herhangi bir sorunla karşılaşılmasın diyerek, onları “koruma” altına alan bir madde koymuşlar. 37 madde satırı satırına şöyle:

“Resmi bir sıfat taşıyıp taşımadığına veya resmi bir görevi yerine getirip getirmediklerine bakılmaksızın, 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü ve terör eylemleri ile bunların devamı niteliğindeki eylemlerin bastırılması kapsamında hareket eden kişiler hakkında herhangi bir yargılama yapılmaz.”

El hak gayet iyi düşünülmüş. Atılması gereken bir adımdır. Burası Türkiye, ve yarın ne olacağı belli olmaz. Tamam, eyvallah...

İyi niyetli bir adım olduğundan zerrece kuşkum yok.

Ancak, bu kanun maddesinin yazımı hukuk diliyle bağdaşmıyor, suiistimallere oldukça açık. Kapsama alanı oldukça geniş. Endişeye mahal bırakıyor. Ki çok haklı olarak birkaç gündür bu madde tartışılıyor.

Hükümet kanadından endişeleri gidermeye yönelik açıklama AK Parti sözcüsü Mahir Ünal yaptı. Diyor ki: “Ceza muafiyeti 15 Temmuz’la sınırlı.”

Mahir Ünal böyle diyor ancak madde hiç de öyle demiyor. Madde “Devamı niteliğindeki eylemler” diyor... Tartışmaya açık, endişe veren kısmı da budur. Ayrıca, kanun maddeleri öyle hükümet kanadından yapılan açıklamalarla “şöyle demek istiyor bu madde, şuraları kapsıyor bu madde” diyerek izah edilmez, tefsir edilmez.

Hele de, ortalıkta mafyatik isimlerin elini kolunu sallaya sallaya “kan banyosu yaptırırım” videoları yayınlandığı ve böylesi korkunç tehditlerin herhangi bir bedelinin olmadığı bir süreçte bir kanun maddesi böylesi muğlaklıklar taşımamalıdır.

Birisi birisine kızıp vursa sonra da kalkıp “Komşum FETÖ’cüydü, darbe planlıyordu, duydum” dediğinde, kocası karısıyla kavga edip cinnet geçirip cinayet işlediğinde “Karım FETÖ’cüydü boğazladım” dediğinde ne olacak?

Olmaz...

Böyle madde yazılmaz. Tamam, 15 Temmuz kahramanlarını koruyalım. Sokağa çıkan her vatandaş koruma altına alınsın. Ancak buranın da Türkiye olduğunu unutmayalım.

Kaldı ki, dünyanın neresinde olunursa olunsun, yazılan kanunların çerçevesi, neyi anlattığı keskin ve kalın çizgilerle belirtilmesi lazım. Tartışmaya, suiistimale, yoruma, yanlış anlaşılmaya asla açık kapı bırakmaması lazım.

Hükümet ivedilikle bu maddeyi iyi hukukçulara hiçbir suiistimale sebebiyet vermeyecek şekilde hukuki çerçeve içerisinde yeniden yazdırmalı.

E tabi bir de aklıma, bu maddeyi yazanlara ayrıca bir bakılsa mı diye düşünmeden edemiyorum!

17-12/25/1028776555.jpg

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN NE SÖYLÜYOR BELEDİYELERİ NE ANLIYOR?

Kudüs gündemiydi, Reza Zarrab ne ifade verdiydi derken oldukça önemli bir mevzu olmasına rağmen arada kaynayıp gitti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan tam bir yıldır “yatay mimari istiyorum, dikey mimari son vereceğiz” diyor, “İstanbul gibi tarihi bir şehre ihanet ettik, biz bu şehrin kıymetini bilemedik” diyor, “İstanbul’da ucube yapılar yapıldı” diyor, “çok yüksek katlar yapılmayacak, İstanbul’un ruhuna uygun yapılar inşa edilsin artık” diyor...

Erdoğan, çok değil daha bu ay içerisinde İstanbul ve Ankara olmak üzere belediyeleri uyardığını söyleyerek “Çevreye duyarlı kentler için talimat verdim. Her yerde çok katlı binalar. Bundan sonra izin verilecek binalar 5 artı bir olacak. Takipçisi olacağım” dedi.

Fakat o da neyin nesi?

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hem de “yeni başkanı”nın başkanlığındaki Meclis, yeni bir imar planlaması ile, Zeytinburnu’ndaki kaçak yüksek katları yasal hale getiren düzenlemeyi imzalamış!

Yani, daha önceki imar planına göre 42.5 metre yüksekliğe izin verilen dönemde 12.5 metre yüksek yapılan binaların kaçak katları yasla hale gelmiş oldu.

İmar Komisyon Başkanı “55 metreyi geçmesin” dedik demiş!!!

Sayın Cumhurbaşkanı’na buradan ispiyonlamış oluyorum. Resmen!

Cumhurbaşkanı çıkıp ne anlatıyor, kamuoyu önünde ne söylüyor, arkadan neler yapılıyor!

YORUMLAR (60)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
60 Yorum