İskelede bir çırak

İskele ve çırak. Her zaman şiirsel bir koku alırdım bu dizelerden. İskele biraz uzak, biraz yanaşmak, biraz yıkılmak. Çırak biraz genç, biraz sınıfsal. 

Bu iki kelimeyi bir arada bir şiirde ilk kez Birhan Keskin’in 2016 yılında çıkan Fakir Kene isimli kitabında görmüştüm, şiirin adıydı  “İskelede Bir Çırak”. Bazen bazı şiirleri bir kez okuduğunuzda hiç bilmediğiniz bir yere bir ses kaydolur, içinizden bir boşluk kaybolur. 

Attığında O Oku, Kalbin Kararı, Toprak Yanlış Yapmaz gibi şiirlerde de oldu bu.  

Özellikle dar zamanlarda şiir bir “acil çıkış kapısı” sunuyor insana. Alçalmadan toprağa inmenin, yıkılmadan göğü görmenin formülünü veriyor. Tüm kamplaşmalara rağmen orada hala ferah bir bahçe bulmak mümkün. 

Memleketin boğucu gündemi zihnimi esir almaya başladığında, akıl ve ruh sağlığımı korumak adına şiire kaçıyorum. Memleketten kaçmıyorum, melanetten kaçıyorum. Memleket yarasının ilacını da şiirde buluyorum. İskelede Bir Çırak şiiri de bu aralar bu şiirlerin başında geliyor. 

Şiir itirazın kalesi olmuştur çoğu zaman. Edebiyatımızın büyük yazarlarının birçoğu siyaset veya hukuk mezunudur, memleketin derdiyle yoğrulmuştur. Sivil alanda, dergisinde, kitabında memlekete yol açanlar bir yana, kimileri de doğrudan politik alana dahil olmuştur. 

Siyasetçiler de şiirle yakından ilgilenmiştir. Ecevit’in “bir şeyler olacak yarın” dizesi de, Erdoğan’ın şiir okuduğu için hapse girme meselesi de bir şekilde hâlâ gündemimizdedir. 

Şiir farklı seslerde, farklı zeminlerde, farklı dönemlerde itirazının tazeliğini korumuştur. 

Bir süredir yine sertleşen korkunç politik iklim, itirazları bir güzellik olarak değil de hainlik olarak gördüğü için eski dönemin diri şiirlerini pek göremiyoruz. Fakat sokakta büyüyen itiraz, şiire de sirayet ediyor bir ölçüde.

Mesela bugün bazıları siyasal argümanlara dayanarak kendilerini “Allah’ın öz kulu” ilan ediyorlar. Kimin namazının kabul olacağına, hangi ayetin hangi siyasal krizi açıklayacağına karar vermeye çalışıyorlar. Bu bana İskelede Bir Çırak şiirinin şu dizelerini hatırlatıyor hemen: 

“Ama bunlar çok iştahlı allahım ve görüyorsun nasıl da dünyevi. 

Bunlarmış senin kulların öyle diyorlar biz de kürenin üveyi. 

Öyle mi?” 

Bu ülkede kimi insanlar, müslümanların bir kısmına bakıp Allah’a kırılıyorlar. Kendini Allah’ın öz kulu sanan insanlar oldukça bu kaçınılmaz bir sonuç olacak. Hiç kimsenin bunu yapmaya hakkı yok. 

Olması gereken davettir, bugün olansa nefret. Çok yazık. 

Birhan Keskin’in dizelerini buraya almamın sebebini de yine Birhan Keskin dizeleriyle açıklamak isterim: 

“Şuraya bir cümle koydum. Bırak, acımızı birileri duysun. 

Hem zaten şiir niye var? Dünyanın acısını başkaları da duysun!” 

Aslında acı artık duyulmayacak gibi değil. Sokağa bakınca fakirlik görünüyor. Bin çırak inşaat iskelesinden düşüyor, bir patron yalısına iskele yaptırıyor. 

Kamyonlar kavun taşıyor, gemiler başka başka. Kimi işçi dolu, kimi barut kokuyor; kimi çift kişilik, yalılara yanaşıyor. Sonra üç maaşlık ceketiyle birileri gemisinden inip yalsına geçerken yepyeni bir cümle keşfediyor: 

“Hepimiz aynı gemideyiz.” 

Sonra neler mi söylüyor, Birhan Keskin onu da anlatıyor: 

“Diyor ki, yasalar getirdim, gıcır gıcır, delik deşikti eskisi 

Anlıyoruz ki yasalar dümdüz ediyor ciğerimizi 

Diyor ki, yasaklar getirdim ama senin iyiliğine canımın içi” 

İnsan gerçekten hayret ediyor. 

Birhan Keskin, İskelede Bir Çırak şiiriyle bugün içimden geçenlerin neredeyse hepsini müthiş bir ustalıkla, harika bir estetikle çatır çatır söylüyor.  

Bizi yine şiir kurtarıyor. 

YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
3 Yorum