Tanıştığımıza memnun oldum

Büyük bir sınavın içindeyiz. İstediğimiz sorudan başlayamıyoruz, üstelik sınavın neresinde olduğunu da henüz bilmiyoruz. Bana çok başındaymışız gibi geliyor.

Aslında her yer kopya dolu, sınavı geçmek o kadar da zor değil.

Nereye baksak bir vicdan görebiliriz. Vicdan, insanlık anahtarıdır.

Çocuklar, Allah’ın bize gönderdiği ufak kopyalardır mesela. Onlara bakarak birçok sorunun cevabını bulabiliriz.

Yeter ki ufak hesapları bir kenara bırakabilelim. Ufak derken söylemeye çalıştığım şeyler birçoğu için hiç de ufak olmayan şeyler aslında, bunu biliyorum. Siyasi çıkarlar, para falan. Öyle ucuz, öyle ayıp şeylerden bahsediyorum ufak derken.

Dünya, bu ufak ve çirkin şeyleri büyük ve güzel sananlar yüzünden bu halde değil mi zaten?

Onları iyi tanımak lazım. Onlar, canlı yayınlarda mülteci botlarının karşıya geçip geçemeyeceğini tartışanlardır. Onlar, iç savaştan kaçıp ülkesine sığınanları sokaklarda dövdürmeye çalışanlardır. Onlar, insan kaçakçılarının röportaj vermesinden rahatsız olmayanlardır. Onlar, mültecileri insan kaçakçılarının kayıp insafına ve şişme botuna emanet edenlerdir. Onlar, mülteci teknelerini batırmaya çalışan, sınırına dayananlara ise ateş açanlardır. Onlar, sosyal medyada demokrat; mülteci yanında faşist olanlardır.

Onlar, onları bekleyen cehennemi dünyaya taşımaya çalışanlardır.

Onlarda vicdan bulunmaz, kıyıya vuran çocuk cesedi bile ağlatmaz onları. Eğer hükümetin mülteci politikası çerçevesindeyse, meseleye ağlar gibi yaparlar o kadar. Onlar, çocuk cesetlerine üzülmek için bile icazet alırlar.

Onlar hep rakamlardan bahsederler. Kalabalık cümleler kurup yalılarına dönerler. Dünyanın her yerinde bir başka modeli vardır onların. Yunanistan’da mültecilerin fotoğrafını çeken gazetecileri dövenler de onlardır, iktidarın mülteci politikasındaki değişimi manşete taşıyan gazeteye hakaret edenler de. Müslümanları, Siyahileri, Yahudileri, Kürtleri yok etmek isteyenler hep onlardır.

Onlar bir kesim, zümre falan değildir. Çeşit çeşit, tür tür bulunur onlardan her çağda. Mesela 36 şehit verdiğimiz o vahim olaydan sonra yapılan politik yorumlara “şimdi sırası değil” diyip, Erdoğan’ın 36 saat sonra kamera karşısına ilk geçişinde Gezi Parkı’ndan falan bahsetmesini heyecanla alkışlayanlar var ya, onlar da bugünün örneklerinden biridir mesela. Çünkü bu şu demektir:

“Ahlaklı olalım, sıra bana gelene kadar.”

Onların temel tarzıdır bu. Onlar, eleştirdiklerinde başlarına bir şey gelmeyecek her şeyi eleştirirler. Krizden yakınan kadınla dalga geçerler sonra da cesur pozları kesip yalılarına dönerler. “Pahalı zevklerin insanı, ucuz cesaretlerin” derken İsmet Özel, bunları da görmüştür herhalde.

Onlar anlatmakla bitmez. Onlara Onur Saylak’ın, Hakan Günday’ın Daha isimli romanından esinlenerek aynı isimle yaptığı ve mülteci meselesini anlattığı filmden bir replik söylemek isterim:

“Sen, sen bugüne kadar ne yaptın lan hayatta kalmak için? Neyini feda ettin, neden vazgeçtin?”

Mülteciler hakkında atıp tutmaya devam edin, çünkü siz denizi yatlarla geçiyorsunuz, botlarla değil. Siz onurunuzdan başka bir şeyi feda etmeyenlersiniz, konuşmaya devam edin de iyice tanıyalım sizi. İnsan haklarından bahsederken Avrupa’da, adaletten bahsederken Türkiye’de yüzünüze bakıp bakıp gülelim. Tükürmeyelim bile, kahrolun.

Ha biz mi? Biz o mülteci çocuktan yanayız. Her zaman.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum