Geçmişten değil bugünden utanalım

Alman Parlamentosu 1915’i ‘soykırım’ olarak kabullenirken Alman devletinin o dönemki sorumluluğunu üstlendi. Beklenen bir adımdı, çünkü 1. Dünya Savaşı sırasında Alman/Osmanlı işbirliği üzerine yayınlanan arşiv çalışmaları toplumu psikolojik olarak sıkıştırmaktaydı. O dönemde Osmanlı ordusu içinde erat dışında her kademede onlarca ve alt kademelere inildikçe yüzlerce Alman subayı görev yaptı. Bunların resmi ve gayrı resmi raporları, yazışmaları, mektup ve hatıratı arşivde… Buna yine onlarca Alman muhabirin ve konsolosluk görevlisinin tuttuğu kayıtları günbegün çekilen fotoğrafları ekleyebilirsiniz. Diğer bir deyişle Almanlar 1915’i herkesten daha iyi biliyorlar. Osmanlı hükümetine tehcir tavsiyesini yapanlar da yine onlardı. Daha önce Afrika’da uygulanan katliamın yetkili subaylarının 1910 itibarıyla Osmanlı ordusu içinde görev yaptığını da aklımızda tutalım…

***

Dolayısıyla arşiv çalışmaları yayınlandığı andan itibaren Alman toplumu bu yükü vicdanından atma gereği ile karşı karşıya kalmıştı. Öte yandan milletvekillerinin tümü 1915’in oylandığı oturuma katılmadılar. Bunun nedeni 1915’in soykırım olmadığını düşünmeleri değil. Bu noktada sadece Almanya’da değil, tüm Avrupa’da geniş bir konsensüs var. Ancak birçok kişi haklı olarak bu olayın siyasete tahvil edilmesini doğru bulmuyor. Soykırım hukuki bağlam içerisinde üretilmiş bir kavram olmakla birlikte, bütün kavramlar gibi kısa zamanda onu doğuran çerçeveden kurtuldu ve jenerik bir nitelik aldı. Yani bugün çoğu kişi bir olaya ‘hukuken’ soykırım denip denmeyeceği ile ilgili değil. Soykırım tanımını veri alarak yaşanmış ya da yaşanmakta olan olaya bakıyor ve soykırım tanımını koyuyor. Nitekim biz de Bosna’da bunu yaptık ve vicdanen haklıydık…

Aynı şekilde dünyanın ekseriyeti de bugün 1915’e soykırım diyor ve kendisini vicdanen haklı görüyor. Nedeni basit… Soykırım tanımında sayılan koşullar 1915 yılında da aynen geçerli. Tabi ki bunun hukuken geçerliliği yok. Ve yine tabi ki ‘olmuşsa da niçin olmuş’ sorusunun türlü çeşitli cevapları var ve birçoğu makbul. Ancak bu mülahazalar olmuş olanı olmamış hale getirmiyor…

***

Türkiye kamuoyu bu olayın esasını anlamamak üzere yıllardır direniyor. Mesele 1915’in bir soykırım olup olmaması değil. Türkiye de bugün 1915’e soykırım demediği için baskı altında değil… Bu tanıma ilelebet itiraz edebilirsiniz, ama itiraz etme meşruiyetini üretmeniz lazım. Türkiye’nin ise bu konuda asgari nesnelliği gösterme niyetinin olup olmadığı belirsiz. Soykırım tanımını reddetmek üzere üretilmiş olan tezler bilimsel açıdan ‘dökülüyor’ ve açıkça söylemek gerekirse bazıları gülünç. Soykırımın reddi görevi üstlenmiş olan tarihçiler evrensel kalibrenin çok altındalar. Resmi bir tezi savunmak üzere üretilen metnin ‘tarih malzemesi’ olma ihtimali zaten zayıf iken, buna bir de bilimsel yetersizlik
ekleniyor.

***

Sonuçta ortaya bir sürü hurafe çıkıyor… Ermeni toplumunun liderlerinin ‘isyan’ kararı alması, toplumun önemli bölümünün isyana katıldığı, beş yüz bin Müslüman’ın öldürüldüğü, arşivlerimizin açık olduğu gibi… Ermeni liderler ancak 1915 başında Ermeni erkekler askere alındıktan sonra Taşnaklara destek verdi, toplumun çok küçük bir kısmı çeteleşti ve birkaç yüz kişinin öldüğü sadece iki yerel çatışma yaşandı, beş yüz bin Müslüman’ın kaybı da tüm büyük savaş boyunca ve tüm coğrafyada yaşandı. Ermeni ve Müslüman çeteler ise karşılıklı olarak toplam 50-60 bin kişi katlettiler… Nihayet işin kalbi olan askeri arşivler halen kapalı…

Türkiye’nin sorunu geçmişle değil bugünle ilgili… Utanılacak olan da dünde değil, bugünde gizli.

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum