Kredi faizleri niye inmiyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’yi ve hükümeti tek elden yönlendirebiliyor. Belki bu durum ekonominin de aynı şekilde yönetilebileceğini düşündürtüyor ama eğer dışa kapalı ve devletçi bir sisteminiz yoksa bu beklenti işin doğasına aykırı. Çünkü ekonomide denge seviyeleri iktidarın tasarruflarının doğrudan sonucu değil. Sayısız iç ve dış aktörün algı ve tepkileri neticesinde piyasada oluşuyor. Bu nedenle örneğin Erdoğan’ın nasıl algılandığı da bugün ekonominin verilerinden biri… Bu kadar güçlü bir siyasetçinin ekonomiyi iyi yönlendirdiğinin düşünülmesi nasıl bir avantaj ise, aksi de o denli dezavantaj, çünkü bunun diğer piyasa aktörleri tarafından bir risk faktörü olarak görülmesi doğal.

***

Ağustosun 5’inde Erdoğan şöyle konuşmuştu: “Konut alımlarında faiz oranlarını yıllık şöyle yüzde 9’a doğru çekiversin. Ya kaybetmezsiniz ya… Hangi banka kendi öz sermayesi ile çalışıyor? Hepsi milletin parasıyla çalışıyor. Dünyaya bakın. Japonya eksi faiz, Amerika virgüllerle çalışıyor. Bize ne oluyor? Olmaz. Bu zulümdür… Sürümden kazanın”.

Ardından medyada Erdoğan’ı destekleyen bir kampanya başladı, birçok bankanın ‘talimat’ doğrultusunda konut kredi faizlerini indirdiği yazıldı ve olumlu bir hava yansıtıldı. Ama gerçeği konuşacaksak faizlerin kalıcı şekilde düşmesi yönünde bir gelişme yok ve zaten olamaz da. Nitekim bankalar nihayette konut faizini aylık yüzde 1’e, yani yıllık kabaca 12-13’e çekmiş oldular. Erdoğan’ın istediği yüzde 9’dan hala 4 puan yukardalar.

Çünkü aynen Cumhurbaşkanı’nın dediği üzere bankaların hepsi “milletin parasıyla çalışıyor”, yani millete o para için faiz ödüyor. Millet de enflasyonun yüzde 9 olduğu bir ülkede en azından yüzde 10-11 faiz almadığı takdirde döviz ve altına kaymayı daha rasyonel buluyor. Buna bankanın marjinal operasyon giderlerini de eklersek, bankaların verebileceği en düşük kredi faiz oranının kabaca 11-12 olacağı açık. Daha aşağı bir faiz bankaların yaptıkları her işlemde zarar etmeleri ve ne kadar çok işlem yaparlarsa o kadar daha çok zarar etmeleri demek! Dolayısıyla Erdoğan’ın “sürümden kazanın” sözü epeyce ironik bir tını taşıyor. Çünkü bankalar kredi faizini bunun altına çekerlerse sürümden bırakın kazanmayı, zarar ediyorlar. Böyle bir durumda kredi hacminin daralabileceğini öngörmek için iktisatçı olmaya gerek yok.

***

Peki, “Japonya’da eksi faiz, Amerika’da virgüller” nasıl oluyor? Çok basit bir nedenle: Orada enflasyon sıfırın etrafında salınıyor. Yani mevduat sahiplerinin zaten bir faiz beklentisi yok. Kazanç için değil, işlem güvenliği ve itibar için banka sistemine muhtaçlar. Böylece bankalar da yüzde 2-3 civarında faizle kredi verebiliyorlar. Yani aynen Türkiye’deki gibi enflasyonun birkaç puan üzerinde… Kısacası eğer Türkiye’de kredi faizleri insin isteniyorsa yapılacak iş enflasyonu indirmektir. Çünkü milletin elindeki ve dolayısıyla bankalardaki paranın baz maliyeti bu.

Ne var ki Erdoğan Ağustosun 10’unda da şöyle demişti: “Hiçbir banka karı azaldığı için kalıcı zarar görmez ancak faiz ve kredi politikasında olumsuz yönde kırılma gördüğümüz bankaları not etmekten ve kurallar çerçevesinde kendilerinden bunun hesabını sormaktan da çekinmeyiz.” Bu dolaylı tehdidin işe yarayacağı düşünülmüş olabilir… Ancak bu yaklaşımın kendisi açık ekonomi kurallarına uyum sağlayamayan bir ekonomi yönetimini ima eder. Yani Türkiye’nin ülke riskini yükseltir… Yani faiz hadleri daha da yukarı
gider…

Bu konuda uzman kişilerin sesi daha çok duyulsa Türkiye’ye ilişkin beklentileri olumlu etkileme şansımız kesinlikle daha fazla olurdu.

***

Not: Bir büyük şirketimiz iki gün önce tahvil borçlanması yaptı. Yüzde 14,25 yıllık bileşik faizle… Gerçeklerden kaçmak zor.

YORUMLAR (25)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
25 Yorum