İran Kürt siyasetindeki canlanma ve Körfez

Uzun bir süre İran, Kürt meselesi sanki kendisi için sadece bir dış politika başlığıymış gibi davrandı. Bölgedeki Kürt jeopolitiği tarihinin en dinamik döneminden geçerken, İran Kürtleri bu trendin dışındaymış gibi bir görüntü sergiledi. Türkiye'den sonra bölgede en fazla Kürt nüfusuna sahip ülke olmasına rağmen, İran'daki Kürt siyasetinde ilginç bir sessizlik hakimdi. Fakat bu resim değişiyor, sessizlik sona eriyor. İran, Kürt meselesi onun için sadece bir dış politika konusu ve bölgesel güç rekabetinde kullanışlı bir koz olmadığını tekrardan idrak edeceği döneme giriyor.

Aslında İran'ın politikaları daha önceki resimin suniliği ve geçiciliğini ortaya koyuyordu. İran'ın birbiri ardına astığı siyasi muhaliflerin ekseriyetini Kürtler oluşturuyor. Yine, 2015 yılının Mayıs ayında, Mahabad'daki bir otelde İranlı bir askeri yetkilinin cinsel tacizinden kaçarken dördüncü katta düşerek ölen 25 yaşındaki Kürt kızı Ferinaz Hosrawani kitlesel bir protesto dalgasını tetikledi. Bu gösteriler çabucak siyasal ve ulusal bir karaktere bürünüp, Bukan, Merivan, Saqız ve Sanandaj gibi diğer Kürt şehirlerine de yayıldı. Rejim, bu şehirlere ciddi bir güvenlik gücü konuşlandırarak bu protesto dalgasını kontrol altına alabildi. Fakat bu protestolar, her an patlayabilecek olan bir öfke birikimine işaret ediyordu.

Altta gelişen bu dip dalga, Haziran ayının ortalarından itibaren yeni bir boyuta ulaştı. İran Kürdistanı Demokrat Partisi (PDKİ) ile rejimin güvenlik güçleri tekrardan çatışmaya başladılar. Bu son yıllarda, İran ve Kürtler etrafında dolaşıma sokulan tezlerin çoğunu geçersiz kılıyor. Bu tezlerin çoğu İran'ın bölgede Kürtler ile iyi ilişkiler geliştirip, onlarla bir proto-ittifak geliştirdiğini iddia ediyordu. İran’ın PKK ile geliştirdiği konjonktürel ilişkileri paranteze alacak olursak, İran, Kürtlere bir dış politika kalemi muamelesi yapıp, kendi Kürtlerinin talepleriyle sahici bir şekilde ilişkiye girmediği müddetçe zaten böylesi bir ittifakın zemini olamazdı.

Tekrardan ana meseleye dönecek olursak, son çatışmalar sadece İran’ın Kürt meselesindeki yumuşak karnını ortaya çıkarmakla kalmadı, bölgesel Kürt siyasetinin bölgenin ana devletleriyle kurduğu ilişkilere dair de bir resim sunması açısında önemliydi.

Bölgesel Kürt siyasetinde kabaca iki eksenden bahsedebiliriz: Barzanici ve PKK kanatları. Şu an için siyaseten henüz yeni bir ağırlık merkezine dönüşmemiş olsalar da, ileride bu kanatlara Kürt İslamcı bir kanadın da eklemlenebileceğini öngörebiliriz. Bu özellikle Irak Kürt siyaseti için güçlü bir olasılık olarak duruyor. Bu kanatlar, bölgedeki farklı aktörlerle farklı ittifak ilişkileri geliştiriyorlar. İran’daki çatışmalar bağlamında yapılan tartışmalar ve suçlamalar ortaya daha fazla çıkması muhtemel yeni resimle alakalı epey bir ipucu sunuyor.

İran, bu son çatışmaların başlamasından Suudi Arabistan ve İsrail'i sorumlu tuttu. Onların PDKI’yi destekleyip, İran'la çatışmaya teşvik ettiğini iddia etti. Suudi Arabistan Büyükelçiliği bu iddiayı reddetse de, İranlı yetkililer benzeri suçlamalarına devem etti.

Bu iddianın doğruluğunu teyit etmek güç. Ancak Suudi Arabistan, PDKİ’nin silahlı mücadeleyi tekrardan başlatmasından, İran'ın yayılmacı politikalarına ket vurup onu iç sorunlarıyla yüzleşmeye zorlamasından, İran'daki etnik-kimlik fay hattının aktive olmasından memnuniyet duyacağını kestirmek güç değil. İran’da etnik kimlik ile mezhebi kimlik arasındaki bağı dikkate alacak olursak, etnik kimlik fay hattındaki aktivasyonun mezhebi fay hattını da tetiklemesi muhtemeldir. Bu nedenle, sadece Suudi Arabistan değil, bölgede İsrail gibi İran karşıtı güçlerin bu son gelişmelerden memnuniyet duyacağı aşikar. Bu herşeyden önce İran’a yayılmacı stratejiyle izlediği kimlik siyasetinin maliyetsiz olmayacağını hatırlatması açısından önemlidir.

Aslında, Suudi Arabistan ve Kürtler başlığı, Kürt kuşağındaki gelişmeler ile bölge siyasetini yakından takip etmeyenler için ilginç gelebilir. Suudi Arabistan'ın Kürt politikasından bahsetmek pek inanılası gelmeyebilir. Muhtemelen de Suudi Arabistan'ın henüz üzerinde iyi çalışılmış bir Kürt politikası yok. Buna rağmen, Kürt jeopolitiğindeki gelişmelere karşı artan bir ilgisinin olduğunu da gözlemleyebiliyoruz. Çünkü bu jeopolitik aynı zamanda Suudi Arabistan'ın bölge siyasetinin ana havzalarından birini oluşturuyor. Suriye, İran ve Irak, Suudi Arabistan'ın dış politikasındaki hem temel kaygılarının hem de ilgisinin coğrafyasını oluşturuyor. Bu nedenledir ki, İran Kürtlerinin yanısıra, Suudi Arabistan, Irak Kürdistan'ını da yakında takip ediyor. Merkezi hükümetteki Şii ve İran egemenliğini kırmak için Iraklı Kürtler ile Sünni Arap'lar arasında bir ortak platform yaratmaya çalıştı.

Barzani, geçen senenin Aralık ayında Suudi Arabistan'a gerçekleştirdiği ziyarette kendisine en üst düzeyde protokol uygulandı. Kral Salman’ın bizzat ev sahipliği yaptığı görüşmelere Muhammed bin Nayif, Muhammed bin Selman, Adil Jubeyir, Faysal bin Bander gibi Suudi Arabistan’ın bütün etkin siyasal simaları katıldılar. Aslında Sadece Suudi Arabistan'la değil, bölgesel Kürt siyasetinin Barzanici kanadının Körfez ülkeleriyle gelişen ilişkilere sahip olduğunu görebiliyoruz.

Bölgesel Kürt siyasetinin PKK kanadı, seküler ve Şii rejimlerle daha yakın ilişki geliştirirken, daha muhafazakar (Barzanici) kanat ise bölgedeki Şii - Sünni siyasal yarılmasında Sünni bloka daha yakın duruyor. Bölgesel Kürt siyaseti bölgedeki siyasal kırılmanın ulusal kimliklerden ziyade mezhebi kimlikler üzerinden yaşanmasını, kendilerine yeni fırsat kapıları açan bir imkan olarak değerlendiriyor. Kürtlerin Körfez ile geliştirdiği veya geliştireceği ilişkiler önümüzdeki dönem daha fazla konuşulmaya ve deşilmeye mazhar görünüyor.

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum