Altı dava üstü para!
Almanya-Hollanda- ABD ve birçok ülkeyle yakın zamanda ilişkilerimiz kopma noktasına geldi. Daha dün Rusya ile benzer durumdaydık. İlişkileri yeniden düzeltme aşamasında Akkuyu Nükleer Santralini ‘Stratejik ve öncelikli yatırım’ kapsamına aldık. Ve bu sayede yaklaşık 20 milyar dolarlık vergiden feragat ettik.
Demek ki neymiş; ilişkileri toparlamanın da bir maliyeti varmış.
Oysa daha dün ABD’de Obama gidip, Trump gelince ülke olarak tamtamlar çalmıştık. Trump’ın gelişine bizden daha fazla sevinen başka hangi ülke oldu? İşte o günlerde yine “hain” damgası yeme pahasına “Lider tanıma yeteneğimiz” başlıklı yazıyı kaleme almak zorunda kaldım. Buyurun bakın bizimkiler ne demiş:
“Trump seçimi kazandı ya
Bir sevinç bir sevinç... sormayın
Halk, yerleşik düzene karşı çıkmış. Derin devlet yıkılmış. Ezilenler zenginlere derslerini vermiş....
Sosyal medyada bir resme rastladım. Hitler Almanya’da iktidara gelince bizler bir futbol maçında milli takım olarak Hitler selamı vererek kutlama yapıyoruz. Galiba aynı durumu yaşıyoruz.
Neden selamlıyorlar Trump’ı?
Sahi, Trump ile neden bu yakınlık kuruluyor?
Nerede kendilerine benzerlik buluyorlar?
Bilmiyorum ama ben korkuyorum. Hem de çok korkuyorum. Trump sonrası küresel düzenin daha iyiye mi, yoksa daha kötüye mi gideceğini kestiremiyorum.”
Şimdi bir söz söylemek gerekiyor ... Ne oldu Trump sevginize?
***
Gazeteleri karıştırıyorum. 31 Temmuz tarihinde “Yeni politik denge ve iş dünyasının yaklaşımı” başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda, “İş dünyası Türkiye için nasıl bir siyasi denge peşinde?” sorusuna cevap aramıştım.
Gazetelerin sayfasını çevirdiğimde aynen karşıma şu tablo çıkıyor: Tıpkı “1 sağdan 1 soldan asalım” diyen 12 Eylül askeri darbecilerin yöntemi...Hiç sorun olmasın diye, laf gelmesin diye medyada Evren taktiği izleniyor. Korkudan mı; yoksa günübirlik çıkar hesabından mı? İnanın bilmiyorum.
Orta yol-ortak akıl yaklaşımı bulmak çok zor.
Rekabet Kurumu kararı ile nükleerde rakipler saf dışı olup, üç kuruş daha çok çimento satma peşinde koşmak sanırım daha karlı...Geleceği ve geçmişi kim düşünür ki?
Yıllar önce küresel krizde Hükümete veryansın ederek toplu işçi çıkaranlar bunlar değil miydi? Oysa, “Biz de hatalıyız, krizi biz de öngöremedik” demek yerine; “Bütün suç hükümette” diye en çok bağıranlar, çalışanlarını sokağa atanlardan başkası değildi. Çare mi? Ver parayı, sustur gerçekleri.
Sen de dava diye aval aval seyreyle dünyayı...
AHH BORSA!
Dünya’nın bir numaralı yatırım teşviklerini veriyoruz. Ama 2017-I.çeyrek GSYH’da makine-teçhizat yatırımları %10,0 üzerinde daralmış.
En büyük teşviklerden biri de zorunlu BES. Sisteme ilk girişte devletten peşin 1000 lira geliyor. Ve devam edenlere de her 100 liraya karşılık 25 lira daha...
Buna rağmen 100 kişiden 57 kişi sistemden kaçmış. Neden acaba?
Ülkemizde Sermaye Piyasaları çalışmıyor. Sistem bir şekilde ısrarla bankalara esir edildi. On yıldan uzun süredir bunların olacağını satır satır yazdım.
Borsada halka açılmada şirketlerin son 2 yıllık net kar şartı kaldırılıyor. Çok güzel...
Önerim şu: Özel sektörün büyük projelerini iskontolu fiyattan bugünden nakte çevirerek halka satalım. Dünyanın 1 numaralı teşvik sistemimizi asıl borsa ve BES ile birbirine bağlayarak yeni bir sermaye piyasası oluşturalım.
Şöyle düşünün.. Bir şirket, ister halka açık olsun, isterse yeni halka açılsın; büyük bir yatırım fikrine sahip. Binlerce kişi istihdam ederek büyük teknolojik başarı sağlayacak. İşte bu şirketi daha projenin başında BES kaynakları ile borsada destekleyebiliriz.
Yeter ki borsada eski çürükleri ayıklayalım. Yeter ki sağlam şirketlere borsada yer verelim. Yeter ki, ekonomik kalkınma ve teknolojik gelişmeyi sağlamada paylaşımcı bir model oluşturacak ufka sahip çıkalım.
Varlık fonunda bu ufku maalesef elden kaçırdık. Bari zorunlu BES ile Sermaye Piyasalarında yeni sayfa açalım.