Asgari ücret meselesi
Bazen ekonomilerin nasıl bir süreç izlediğini anlayabilmek için bir ömür bile yetmeyebilir. Çok güzel görülen bu günlerin ileride bir felakete gittiğini anladığımızda çoktan iş işten geçmiştir bile.
Dünya, 1900'lü yıllarda gelir dağılımında adeta uçurumun kenarına geldi. Ve sefaletin getirdiği radikallik ile peş peşe iki dünya savaşı yaşandı.
Dünya'nın kaderini değiştiren adam Franklin Delano Roosevelt çıktı ve tabiri caiz ise üretime gitmeyen servetlere yüzde 75-80 vergi getirdi.
Çalışanın ve çalışmanın kazandığı bir dünyanın temelini atan adam olarak tarihe geçti.
Bugün biliyoruz ki, Dünya 80'lerden sonra neo-liberalizm ve finansallaşma ile yeniden 1900'lü yılların değerlerine döndü. Yine zenginler çok zengin, fakirler çok fakir duruma geldi.
Sokaktaki bir adama 80'ler 90'lar ve hatta 2000'li yılların dünya ekonomisi açısından nasıl olduğunu sorsanız şu cevabı verecektir: "Ben fakirim ama insanlar çok zenginleşti."
Oysa zenginleşen bir görüntü altına inanılmaz bir fakirlik oluştuğunu kimse anlayabilmiş değil. Ücretlerin görüntüde arttığı ama reel de azaldığını da kimse anlayamadı.
Görüntüde artan bazı ücretlerin daha fazla artan alt gelir grubu vergileri ile fazlası ile geri alındığını da kimse anlayamadı.
Ve mutlu bir dönem gibi görülen son 30 yılda aslında dünya yeniden fakirliğin dip noktasına geldi.
Fakirlik arttıkça radikalizm ve uç hareketler taraf buldu ve bölgesel çatışmalar sürekli arttı.
Şimdi bunları neden yazdım?
Aslında küresel ekonomik gelişmeden Türkiye'de fazlası ile etkilendi. Ülkemizde de çalışanların ücretleri geriledi. Ödenen vergiler arttı ama kamu hizmetleri azaldı.
Finansallaşmanın da getirdiği sanal zenginlik topluma yayılmadı ve rant kesimi üretim verimliliğinin hep üzerinde oldu.
Ülkemizde de zenginlik miras yolu ile kazanılan bir hak oldu. Çalışarak ve hayat boyu girişimcilik ile kazanılan sermaye, hiç bir zaman miras yolu kazanılan sermayenin önüne geçmedi.
Sorun çok büyük...
Bugün ülkemizde artan milli gelir, kişi başına gelir artışları falan her şey üst tabakanın hizmetine sunulmuş bir kaynak olarak işledi. Reel kesimde çalışanların ücretleri hiçbir zaman artan refahtan pay alamadı.
Özellikle özel sektörde sorun büyüdü. En üst grup harici üst grup ve orta grup ücretler özellikle erozyona uğradı. Buna karşılık kamuda ücret artışları reel oldu ama refahtan aldıkları pay yeterli olmadı. Zaten kamu ücretleri aynı zamanda kadro artışı ile beslendiği için özel sektör ile aradaki uçurum arttıkça arttı.
Gelelim seçim vaatlerine...
Ak Parti asgari ücrete yüzde 30 zam vaat etti. Bu vaadin nasıl yerine getirileceği sorulduğunda ise 7 Haziran seçimlerinde ses çıkarmayan iş dünyası örnek gösterildi ve madem ses çıkmadı, o zaman .... dendi.
Sessiz bölümü biz dolduralım: "7 Haziran seçimlerinde CHP asgari ücrete 1500 lira dediğinde madem ki ses çıkmadı, o zaman 1300 liraya hiç kimsenin ses çıkarma hakkı yok. Asgari ücret 1300 lira olacak" denildi.
İyi ama kimin ses çıkarması beklenirdi?
TUSİAD mı?
Biliniz ki onlar yıllarca kamu gücü ile tekel konumları yıllardır zaten kapmış durumundalar. Onlar ki zaten ülkenin en karşı noktasına güçlerini geçmişten taşımız durumdalar. Zaten onların verdikleri ücretler iş bağımlılığı kavramı ile mahalle arasındaki esnaftan çok daha yüksektir.
Mesela otomobil üreten fabrika işçisi ile oto tamircisi esnafın çalışanı aynı şartlarda mı sanıyorsunuz. Otomobil fabrikaları ses çıkarmadı diye oto tamircisi dükkanlar cezalandırılacak mı?
Şimdi bana tezat gibi gelen yazıyı soracaksınız. Hem maaş artışını savunuyorum hem de maaş artışına karşı yazı yazıyorum.
Hayır öyle değil...
Maaş artışı reel sektör desteklenmeden aniden yapılamaz. Mesele bu.
Örneğin asgari ücret artışına en fazla işçiler mi sevinecek yoksa maliye mi? Bence geliri garantileyen maliye çok daha karlı çıkacak bu işten.
İşçi daha fazla çalıştırılacak, işten atılacak arkadaşının boşluğunu doldurmak zorunda kalacak ama maliye her halükarda artan vergi ve yine artan vergi dilimi ile gelirine gelir ekleyecek.
Otomobil fabrikası artan maliyetini ürettiği ürünlere en azından önemli kısmını yansıtacak ama oto tamircisi artan maliyetini kimseye yansıtamayacak.
Ve bu işten en fazla zararı iktidara oy veren esnaf ve KOBI'ler çekecek.
Bu asgari ücret meselesi öyle bir döndü ve dolaştı ki gelinen nokta Ak Parti tabanını cezalandırma olarak sonuçlanmak üzere.
Bu ülkede toplanan vergi 20 yıl öncesine göre iki kattan fazla arttı. Artan vergi üst gelir grubunun ödediği vergilerden çok çok daha fazla alt gelir grubunun bütçesinde ağırlık kazanan dolaylı vergilerden oluştu.
Vergi muafiyetleri ve indirimleri tüketimi desteklerken, istihdam vergisi gibi üretim vergileri dolaylı olarak reel kesime yüklendi. Üretmek ve katma değer oluşturmak maliye politikası açısından bir ceza gibi görüldü.
İstihdam içindeki vergi yükü ve enerji içindeki vergi yükü üretim kesiminin önünde en büyük yük olmayı her yıl artırdı.
Özet olarak ifade edecek olursak asgari ücreti başka hiçbir şeye bakmadan artırırsak çalışanın gelirini değil, esnafın ve mahalle arasının bitişini imzalamış olacağız.
Bakkallar süpermarketlere zaten yenik düşmüşken, daha da bitecekler.
Otomobil üreticileri tamirciler azaldıkça daha fazla otomobil satacaklar.
Büyükler kazanacak, küçükler kaybedecek.
Ve küçüklerin partisi Ak Parti kendi tabanına en büyük darbeyi vurmuş olacak.
Öneri: Asgari ücret artışı karşısında vergi indirimi gibi diğer destekler (küçüklere , esnafa ve KOBI'ye verilen destekler) yeniden gözden geçirilerek ele alınmalıdır.