Biraz geç kalmadık mı?
Son bir hafta içerisinde iki konuşma beni mecburen bu başlık altında bir yazı yazmaya itti. İlk konuşmayı uluslararası yatırım şirketi Nomura’nın CEEMEA Bölgesi Stratejisti Timothy Ash gerçekleştirdi. Zekeriyaköy’de Siyahkalem KOY projesi içerisinde bir kaç gazeteci ile yapılan sohbette Ash, Türkiye’nin fırsatlarından bahsetti. Son dakikaya kadar aklımdaki başlık şuydu “Türkiye fırsatlar ülkesi”
Ama Ash biz gazetecileri ters köşeye yatıran öyle bir şey söyledi ki, adeta başlıkta değişmiş oldu. Ash, “asıl sormanız gereken soru Türkiye bunca fırsata rağmen neden başaramadı, bu soruyu sormak lazım” dediğinde bir anda her şey değişmişti.
Evet, bu soruyu neden soramadık?
Veya bu soruyu neden kimse soramıyor.
Ash’ın bütün konuşması boyunca Türkiye’nin fırsatlar ülkesi olmasından bahsetmesi, yeni fırsatları ve riskleri eklemesine rağmen neden Türkiye hala istenen noktada değildi.
Yıllardır dilimden ve yazılarımdan eksik etmediğim başlıca mesele de budur. Türkiye 80’li yıllarda rahmetli Turgut Özal ile temelini attığı bir demografik fırsat eşiğine geleli yıllar oldu. Eğitime yapılan büyük yatırım ve Dünya’ya açılan bir Türkiye’nin temelini 80’lerde atmıştık.
Artık nüfus artışımız yavaşlıyor ve 15- yaş altı nüfus oranı azalıyor. Ama aynı zamanda yaşlı nüfusumuz da yüzde 8,2 gibi çok düşük oranda. Orta yaş dediğimiz, çalışabilir yaştaki nüfus yüzde 67’nin üzerine çıktı.
Ülkemiz maalesef 2030 yıllarında yaşlı bir ülke olmaya başlayacak, hatta 2050 yılında nüfusumuz artık gerileyecek. Fırsat eşiğinde kala kala son 10 yıl kaldı. Hadi gelin bunu 2050 diyelim ve son 30 yıl kaldı diye kabul edelim. Eğer bugün reform yapmaz isek 10-30 yıl aralığında fakir ve yaşlı bir ülke olarak kalacağız.
***
Bugün 47-50 yaşlarında emekli olup, emekli aylığı ile ek gelir elde edip çalışmaya devam edenler dahil bilesiniz ki, çocuklarınızın geleceğini çalışıyorsunuz. Bu çok net...
80’lerde bu ülkede 7 çalışan 1 emekliye bakıyordu. Bugünün 4-5 katı oranda köyden şehre göç dalgası vardı. Ama Türkiye başarmıştı. Bugünden daha hızlı büyümüş ve daha büyük kalkınma hamlesi yapmıştı.
Oysa 90’larda rahmetli Süleyman Demirel ve ekonomi kurmayı Tansu Çiller öyle bir adım attı ki, bu güzel ülkemiz hala bu bela ile yaşıyor. Genç emeklilik kavramı bu ülkenin geleceğini kararttı ve karartmaya devam ediyor.
Ne çalışan mutlu ne de emekli mutlu.
Uludağ Ekonomi Zirvesi’nde Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek bir konuştu pir konuştu. Anlayanlar için adeta şimşekleri çaktı. Şimşek “tek yol reform” dedi.
Evet, beni takip edenler bilirler. Yıllardır AK Parti’nin siyasi başarısını sanılanın çok aksine ekonomiye yeterince yansıtamadığını yazar dururum. Tabii ki siyaset için 90’lı yıllarla ve 2001 enkazı ile karşılaştırmalar yapılabilir. Ama kapalı kapılar adından çok merak ediyorum “biz Türkiye’nin potansiyelinin kaçta kaçını harekete geçirdik” diye bir soru sorup tartışıyorlar mı?
***
Bakan Şimşek açıklamalarında bahsettiği sorunları yıllardır işliyorum. Sermaye piyasalarının gelişmesinin önemi konusunda pes edeli 5 yıl oldu. Bu uğraşta “sesini kes diye” yediğim veya daha doğru ifade ile yedirdikleri 3 yıllık hapis cezası bile beni yıldırmamıştı.
2008-09 krizinde “bankadan kredi alacağınıza, ortak alın” önerisi ile TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıkloğlu önderliğinde “Halka Arz Seferberliği” başlatmıştık.
Ama ne IMKB ne de SPK o seferberlikte hiçbir davete çağırmadı. Zaten seferberlikte satılan 50’yi aşan şirketin 40’dan fazlası ya battı, ya da mali zorluktan pazarı değişti.
Şimdi “sermaye piyasaları gelişmediği ve derinlik kazanmadığı için faizler çift hane” diyor Sayın Şimşek. Bireysel emeklilik sisteminde 100 liraya karşılık devletin kasasından (yani milletin vergisinden) verilen 25 liranın bile iç edildiğinden bahsediyordu Bakan.
Bilmiyorum kaç yazımda gençliğin KPSS hayalinden başka ideali kalmadı diye yazdım. Çünkü özel sektörde ücretler düşüyor, tersine kamuda artıyor diye. Ve daha niceleri.
İyi ama neden uyaramıyoruz.
Hataları ve ihtiyaçları neden yukarı iletemiyoruz.
Neden kanallar kapandı. İşte asıl soru ve sorun burası.