Bu yükü kim ödeyecek?
Bir kalemde 1 milyon kişi kamulaştı.
Evet, taşeron işçilik oldukça sıkıntılı bir konu. Türkiye, iş kazalarını ve işçilik sorunlarının büyük kısmını taşeron işlerde yaşıyor. Hem çok düşük ücret, hem de güvencesiz bir iş hayatı.
Tam bir yılı doldurup kıdem tazminatına hak kazanacakken, hemen işten çıkartılıp bir başka şirket üzerinden işe alınarak tazminattan kurtulma...
Ödenmeyen primler, zamanında yatırılmayan ücretler, mesai dışı aşırı çalışmalar vs vs...
Sorunları saymakla bitmez.
İyi ama sorun bu sistemi tamamen kaldırıp bütün taşeronları kamuya almak mı olmalıydı? Firmalara çalışma şartları getirilemez miydi?
***
Şu zorunlu BES’i ele alın mesela.
Sermaye piyasalarının işleyişini, kalitesini, fon yönetim düzenini vs sorunları çözmeden yüzde 25 hazine katkısı ile milleti BES’liyoruz. Aslında milleti değil, o hazine parasının büyük kısmı aracı sistemleri BES’liyor.
Her nedense reformları bir türlü bütüncül ele alamıyoruz. Ve bütüncül bir reform hamlesi gerekleştiremiyoruz.
1 milyon kişi daha kamulaştı. Evet, 450 bini merkezi kamu birimlerine, kalanlarda mahalli yönetimler üzerinden devlet işine sahip oldular.
AK Parti geldiğinde nüfusun yüzde 2,7’si kamuda çalışıyordu. Geçen 15 yıllık sürede bu oran yüzde 4,2’ye çıktı. Acaba şimdi bu oran kaça çıkacak?
Bu sayıya bir de belediye ve belediye iktisadi işletmelerini (BİT) eklediğimizde toplam kamu çalışanı ve kamu yükü milletin sırtına ne oranda yüklenecek?
Hiç hesap ediyor musunuz?
***
Yıllardır bu köşede yalvarır dururum. İş hayatımız ‘çalıştırmama’ üzerine kurulmuştur. Oysa bizim gibi ülkelerde çalışmak ve üretmek çok daha büyük ihtiyaçtır.
Bir avuç çalışanın canı çıkıyor. Hem devlet hem de özel sektör bu çalışanların canını çıkartıyor. İnsanlar 50 yaşında emekli olmak için dört gözle bakıyor. Böyle bir sistem asla ve asla sürdürülemez. Ama hiçbir çalışma bakanı bu soruna el atmıyor.
Ne çalışan mutlu ve kazanıyor
Ne emekliler iyi ve rahat yaşıyor.
Ama kamuya kapağı atanlara hayat nerede ise garanti. Yeni gençliğin tek hayali KPSS sınavı. “Devlete kapağı atmak” en büyük ideal olmuş.
Böyle bir ülkenin geleceği ne kadar parlak olur? Hadi sorun bakalım: AK Parti ne gibi idealler ile iktidara gelmişti? Neler vaat ediyordu, neler oldu?
FAİZ EKONOMİSİ
2008 yılında 4/c (Kamu-memur-işçi) çalışan sayısı 2 milyon 206 bin kişiydi. Bu sayı Eylül 2017 itibariyle 2 milyon 966 bine çıktı. Toplam kamu çalışan sayısı ise halen 3,5 milyon sınırında.
Ek olarak belediye çalışanları ve belediye BİT’lerini de ekleyelim. Toplam sayıyı bulamıyoruz. Çünkü böyle bir veri yok.
Ama devlet toplam olarak 2018 yılında 1 trilyon 131,6 milyar lira bizden alacak. Bunu Orta Vadeli Program’da (OVP) ilan etti. Ve bu gidişle bu paranın çok önemli bir kısmı personel giderlerine ayrılacak.
Artık para olmadığından köprüleri ve yolları özel sektöre neden yaptırdığımızı açıklayabiliriz. Evet, bu gidişle devletin yol-su-elektrik gibi altyapı hizmetleri için harcayacak parası olmayacak...
Peki, bu parayı kim nasıl ödüyor?
Hiç bu tarafını düşündünüz mü?
Aslında bu grafik Türkiye’nin ekonomik anlayışını çok net gösteriyor. 2005 yılında GSYH’mız 674 milyar TL iken, toplam kredi piyasası (faiz piyasası) 137 milyar liraymış. Yani faiz piyasasının GSYH’ya oranı yüzde 20,4 ediyordu.
Geldik 2017 yılına: Yıllıklandırılmış GSYH’mız 2 trilyon 959 milyar TL. Buna karşılık kredi piyasamız 1 trilyon 942 milyar TL. Ve faiz piyasasının ulaştığı oran yüzde 65,6.
2002’lerde ekonomide kredi kullanım oranı yüzde 11,0-12,0 aralığındaydı. 2005 yılında bu oran yüzde 20,0’yi geçti.
Ve şimdi: GSYH revizyonlarına rağmen kredi piyasası oranı yüzde 65,6’ya ulaştı.
Kısaca büyüyen ve büyüdükçe obezleşen devletin yükünü özel sektör ödüyor ama borçlanarak ödüyor. Bakalım önümüzdeki dönemde bu yükü kim, nasıl ve ne şekilde ödeyecek?