Büyük kriz ne zaman
İki konu hakkında konuşmaktan hala vazgeçemiyoruz. Aslında hala korkularımız derinlerde yaşamaya devam ediyor diye gündemimizden düşmüyor bu konular.
İlki darbeler: Sadece askeri darbelerden değil artık demokratik siyaseti kilitleyen her türlü girişimi darbe noktasında ele alıyoruz. Türkiye gibi stratejik noktada olan gelişmekte ülkelerde bu durum elbet gündemden düşmez. Daha kısa süre önce “dönemin başbakanı” ile girişilen darbe hamlesine hepimiz şahit olduk. 17-25 Aralık süreci ile Gezi’de Başbakanlık ofisinin basılma girişimini de bu yönde görenlerdenim.
İkinci mesele ise ekonomik kriz ne zaman olacak? 80’li yıllarda hiç kriz yaşamayan Türkiye, 90’lı yılları adeta krizler ile geçirdi. 1994 krizi ile başlayan serüven 1999’da devam ederken 2001 krizi ile bütün sorunlar açığa çıktı. Nihayetinde 2008-09’da yaşanan krizde bir küresel dalga olarak ülkemizi vurdu.
Acaba yeni kriz ne zaman? Son yıllarda karşılaştığımız en önemli soru bu oluyor. Gerçekten yeni kriz ne zaman?
Bir kere ülkemizde güçlü siyasi istikrar olduğu dönemlerde büyük kriz yaşanmadığını görüyoruz. Hızlı hareket edebilen ve istediği uygulamaları gerçekleştirebilen tek parti iktidarları dönemi daha sakin geçiyor. Ülkemizin koalisyon karnesi ise nerede ise krizle eş anlama gelmiş durumda.
Ama ben olayı Türkiye bazında almak yerine bugün küresel düzen açısından değerlendireceğim. Büyük kriz ne zaman çıkar?
***
Şimdi size etrafınıza kısaca bakmanızı tavsiye ederim. Acaba yaşananların kriz işareti ne derece bağlantılı.
Veya şu ifade acaba daha mı doğru: Nerede ise her noktada çatışma-savaş varken küresel düzende ne krizi arıyorsunuz?
2011 yılında, ABD sokakları yüzde 1 için yüzde 99 hayır eylemleri ile dalgalandı. 2012 yılında, Avrupa’da bir çok şehirde yakma-yıkma eylemleri yaşandı. Ama hepsinden önemlisi bugün Dünya bir göç dalgası yaşıyor. Resmen kavimler göçü yeniden hayatımızda.
Kölelik ise sadece şekil değiştirmiş durumda. Uzakdoğu’da 3-5 dolara çalışanların ürettiği lüks markaların kaynağı Batı’da lüks yaşamın kaymağı olmuş durumda. Evlerde bakıcı olarak alınan göçmen kadınların yaşadığı dramlar kölelikten aşağı kalır mı hiç!
Bugün Suriyelileri ucuza çalıştırmanın peşinde koşmamız da bir çeşit sömürü düzeni değil midir? Aslında fırsat geldi mi insanoğlu ne kadar da zalimdir; ki bunu seyrediyoruz.
2011 yılında (tekrar oluyor ama) Ülke TV’de “Eğer gelir dağılımı sorunu, zengin ile fakir arasındaki uçurumun yüksekliği çözülmez ise önce yerel olarak başlayacak çatışmaların artarak devam edeceğini ve küresel düzeni bozacak büyüklüğe ulaşabileceğini” açıklamaya çalışmıştım.
Bugün fakirler ile zenginlerin arası o derce açıldı ki; yeniden büyük buhran (1929 buhranı) öncesine döndük. Thomas Piketty bu konuda “KAPİTAL” kitabını yazarak çok önemli tespitlerde bulundu. Ayrıca Paul Krugman’ın eserlerinde “azalan ücretler” çalışması da bozulan dünya düzenini açıklıyor.
İnsanoğlunun satın alacak gücü ve parası kalmadı. Çünkü geliri (özellikle ücretleri) reel olarak geriledi. 2008-09 büyük buhran aslında devam ediyor; temel sorun hala çözülemedi. Sadece azalan geliri hafifletmek için bol para ve yüksek kredi ile yeni bir tüketim hamlesi için çalışılıyor. Elbette negatif faizle birileri yeni kredi kullanıp tüketimini artırıyor ama sorunun temeli olan ücretler hala artmıyor.
1937 yılında ABD’de Franklin D. Roosevelt rant (Büyük Şato) vergileri ile bu eşitsizliği kıran lider oldu. Yani lüks yaşamı ve rant gelirini ağır vergilerle alt gelir grubuna aktardı. Büyük krizi vergi (maliye) politikaları ile insani yönden çözmeye çalıştı. Zenginin üretiminden-istihdamından vergi almadı ama lüksünü çok ağır vergilendirdi.
Bugün ülkemizde ve küresel düzende nerede ise tam tersi yaşanıyor. Lüks yaşamın bütün unsurları vergiden düşülüyor. Zenginin şirket üzerinden aldığı lüks araca ödediği vergi (düştüğü vergi), fakirin teneke arabasından daha az (oran olarak). Sorarım size bu adaletsiz düzende kriz nasıl aşılacak?
Fakiri daha da fakirleştirecek olan kredili tüketim ile bu düzen daha ne kadar gidebilir? Bence, kriz değil ama büyük buhran 2008’de başladı ve devam ediyor. Açlık ve savaşın artarak devam ettiği bir dünyada kriz ne zaman sorusu biraz komik kalmıyor mu?