Doların değeri ve büyümenin gücü

2006-2008 arasında sürekli paranın değeri ile üretim değeri arasındaki farka dikkat çeken yazılar yazdım. Merkez Bankası’nın çok yüksek reel faiz vererek TL’nin değerini aşırı yüksek tuttuğunu, ama bu değeri taşıyacak bir üretim gücümüzün olmadığına dikkat çekiyordum.

O günlerde en büyük korkum, aşırı değerli TL’nin kısa vadede bahar havası yaratsa da, uzun vadede ekonomiyi içten içe bitireceği noktasındaydı.

Paranın değeri ile üretim değeri arasında bir bağ olmalıydı. Paranın değerini faiz ile değil, üretim gücümüz ile belirlemeliydik.

Maalesef 2006-2008 arasında böyle bir bağ kurulmadı. Yüksek reel faiz sayesinde sorunların üstü örtüldü ve aşırı dış borçlanmaya giden yol açıldı.

***

2009-2011 yıllarında ise krizden çıkış için alınan önlemlerin kısa vadede bir bahar havası estirse de, orta-uzun vadede Türkiye’nin büyüme gücünü kaybettireceğini sürekli dile getirdim.

Türkiye, eski seriye göre 2010 yılında yüzde 9,2 ve 2011 yılında yüzde 8,8 büyüme gösteriyordu. Dünya’ya örnek gösterilen bir ülke olduğumuz kamuoyuna söyleniyordu. Herkes muhteşem ekonomiden bahsediyordu. Oysa aslında büyüme gücümüzü kaybediyorduk ve bunu kime nasıl anlatabilirdim?

***

Bugünlerde dolar yine hareketlendi. Yurtdışı piyasalar tatilde olmasına rağmen dolar 3,5 liranın altına düşmedi. Oysa bir kaç haftadır biz bize kalmıştık. Hatta bizde de dolar bozdur kampanyası vardı. Buna rağmen dolar 3,40 seviyelerine dahi düşmedi. Önemli ve tehlikeli bir işaret...

2005 yılında 1,35 düzeyinde olan kur, bugün 3,5 liranın altına düşmüyor. Hatta reel kur endeksi de 100’ün altına geriledi. Bu ne anlama geliyor biliyor musunuz? Türkiye, parasının (Lira) değerini dış ticaret yaptığı ülkelere karşı koruyamıyor. Veya daha basit dille söylersek; paramızın değerini koruyamıyoruz. TL için artık değersiz para diyebiliriz.

***

Türkiye, son 10 yılda ENRON vari bir büyüme modeli izledi. ENRON neydi? Amerika’da halka açık bir enerji deviydi. Şirket, o kadar başarılıydı ve hızlı büyüyordu ki... Bu büyüme ve başarılar sıra dışı partilerle çılgınca kutlanılırdı. Ve bir gün aniden anlaşıldı ki, aslında ENRON’un içi boşmuş... Meğer şirket çoktan iflas bile etmiş. Aslında o çılgın gösterişlerin hepsi başarısızlığı örtmek için yapılıyormuş.

Evet Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en istikrarlı bir siyasi sürecini yaşadı. Yaş ortalaması 30’du. Ve nüfus artış hızı düşerken, yaşlı sayısı da çok azdı. Yani ekonomik patlama yapmak için tüm şartlar vardı. Buna rağmen Dünyanın en büyük 17. ülkesinden gelip 20. sıradan bile düşmek üzereydik. Ki..TÜİK yetişti. Yeniden değerleme ile Milli Geliri 2008’den sonra bir kez daha yükseltti. Böylece revizelerle kişi başına yaklaşık 4 bin dolar daha gelirimiz oldu.

***

Bugün küçülme yaşayan bir ekonomik ortamdayız. Ama muhteşem bir potansiyelimiz var. Dünya’da ekonomik patlama hangi ülke yapar derseniz, ilk sırada Türkiye’dir. Yeter ki doğru politikalar izleyelim...

Evet, Dünyanın 1 numaralı fırsat ülkesiyiz.

Genç, dinamik ve yaratıcı bir beşeri sermayemiz var. Yeter ki bu insanları çalıştıralım...

Bakın çalışmak kelimesi çok önemli. Devletimizin izlediği politika maalesef çalışmamak üzerine kurulu. Çünkü bu devlet çalışandan alıyor-çalışmayana veriyor. Zenginden ise az alıyor...

Bu konuyu defalarca yazdım. Çalışmayı teşvik edecek bir düzenlemeyi bir türlü beceremedik.

***

Türkiye bir fırsat ülkesidir. Ben son iki yıldır ısrarla bizim “orta gelir tuzağında” olmadığımızı, aslında Türkiye’nin “”Orta Yaş Fırsatında” bir ülke olduğunu yazıyorum. Keşke politikalarımızı buna göre belirlesek.

Biz bir fırsat ülkesiyiz. Yeter ki, kendimize doğru bakalım. Yeter ki doğruları yapalım...

Bakınız 2003-2016 yıllarında bu ülke tam 494 milyar 522 milyon dolar cari açık verdi. Ama bize sıcak-soğuk-doğrudan ve borç olarak 557 milyar 490 milyon dolar para geldi. Bu paraya bir de 98 milyar 146 milyon dolarlık kaynağı belirsiz gelen parayı ekleyin. Kısaca Türkiye’ye 2003-2016 arasında 655 milyar 636 milyon dolar yurtdışından para geldi.

Şimdi siz düşünün. Genç nüfusa sahip, dinamik, yaratıcı bir ülkeye 655 milyar dolar geldiğinde ekonomi ne olurdu? 17. sıradan 21. sıraya mı düşerdi; yoksa 14-15. sıraya mı çıkardı?

Veya soruyu tersine soralım:

Bize güvenerek bu ülkeye 655 milyar dolar veren yabancılar mı suçlu; yoksa biz mi suçluyuz?

YORUMLAR (19)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
19 Yorum