Ekonomi nasıl düzelecek?
Önceki gün Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ve Maliye Bakanlığı iki önemli veri yayınladılar. TÜİK’in yayınladığı işsizlik verisine göre, Türkiye’de işsizlik oranı son 70 ayın en yüksek seviyesine çıktı. İstihdam ve işsizlik oranları kısaca şu şekilde:
Çalışan sayısı: 27 milyon 128 bin kişi
İşsiz sayısı: 3 milyon 324 bin kişi
İşsizlik oranı ise %10,9
Şimdi size karşılaştırma için geçmiş yıllardan örnekler vermek istiyorum:
Yıl 2001 (hani battığımız yıl)
Çalışan sayısı: 19 milyon 557 bin
İşsiz sayısı : 1 milyon 914 bin
İşsizlik oranı %8,9
Hadi kriz bir yıl sonra etkiledi diyelim. 2002 yılında da işsizlik oranı en yüksek seviyeye çıkıyor ve %11,0’e ulaşıyor. Yani bugünkü değerden sadece ve sadece 0,01 puan daha fazla.
Krizin teğet geçtiğini ilan ettiğimiz 2009 yılında ise işsizlik oranı neymiş? Tam %14,0
2009 yılında çalışan sayısı 21 milyon 277 bin; işsiz sayısı ise 3 milyon 471 bin kişidir.
Bir başka ifade ile 2001 krizi ardından işsiz sayısı bugünün işsiz sayısının yarısı kadardır. Oysa 2009 yılında teğet geçen krizde oluşan işsiz sayısına şimdi yeni ulaşıyoruz.
***
Gelelim Maliye Bakanlığının açıkladığı bütçe sonuçlarına. 2015 yılında merkezi yönetim bütçemiz 23,5 milyar lira açık vermişti. 2016 yılında ise hedef 29,7 milyar lira açık vermek. Oysa bütçe ilk sekiz ay sonunda 4,8 milyar lira fazla vermiş durumda.
8 ay boyunca bütçe gelirleri yüzde 15,0 artışla 368,4 milyar liraya ulaştı. Faiz hariç giderler ise aynı dönemde yüzde 16,6 artışla 328,1 milyar lira oldu. Aynı dönemde enflasyon artışı ise yüzde 8,05.
Demek istediğim konu şu: Bütçede gerçek gideler enflasyon oranının tam iki katı artmış durumda. Bunun karşılığında ise vergi gelirleri başta olmak üzere ek vergi artışları ile beraber gelirler de enflasyon oranının nerede ise iki katına yakın arttı.
Ve sonuç: Büyüme oranı ikinci çeyrekte hız keserken asıl kayıp yılın ikinci yarısında olacak. Yani büyüme yavaşlıyor; ve işsizlik oranı artıyor.
Bu verilere ne kadar sevinebiliriz veya üzülebiliriz? Tabii ki olaya baktığınız yer de önemli. Ben dengeli büyüme tarafından olaya baktığımda yine sürekli değindiğim noktaya geleceğim: Ankara büyüdükçe ekonomi büyüme gücünden kaybediyor. Ankara şiştikçe, işsizlik artıyor.
Veya olayı tam tersine aldığımızda da çözüm ışığını görebiliriz. Ekonomiyi büyütmek istiyorsak “ÜRETİM SÜREÇLERİNİ OLUMSUZ ETKİLEYEN VERGİ YÜKLERİNİ ARTIRMAK DEĞİL, TERSİNE DÜŞÜRMEMİZ GEREKİYOR.” Bir başka ifade ile Ankara’nın şişmanlamasının sınırlarını çizmemiz gerekiyor. Kısaca ekonomide yaşadığımız fetret devrini aşmamın çözümünü faizde yani para politikasında değil; vergide yani maliye politikasında aramamız gerekiyor.
Ben şahsen ekonomide finansal istikrar yerine insani istikrarın daha önemli olduğu düşüncesini taşıyorum. 2002 yılında 45 milyon 639 bin 15 yaş üstü nüfusta 2 milyon 344 bin işsiz bu ülkede çok ciddi siyasi değişim yaşattı. Bugün 15 yaş üstü nüfus 58 milyon 686 bin kişiye ulaşırken işsiz sayısı da 3 milyon 324 bin kişiye çıktı.
2001 krizi ardından bugüne +15 nüfus artışı %28,5 oldu. Ama aynı tarihlerde işsiz sayısındaki artış ise yüzde 41,8’e ulaştı. Veya bir başka ifade ile +15 nüfus içinde işsizlerin oranı 2001 krizinde yüzde 5,1 iken, bugün yüzde 5,7’ye ulaşmış durumda. Ve işin daha olumsuz yanı, işsizlik oranındaki artışın maalesef azalacağı değil, artacağı öngörülüyor.
Peki, durum gerçekten işsizlik oranları kadar kötü mü? Buna da vereceğim cevap “hayır.” Israrla bir noktaya değiniyorum: Türkiye “Orta Gelir Tuzağı” olan bir ülke değil; biz “Orta Yaş Fırsatı” ülkesiyiz. Bölgemizde bir üretim üssü durumundayız ve normalin ötesinde dinamik bir yapımız var.
Yeter ki Ankara bu dinamizmi öldürmesin. Yeter ki Ankara ekonomide engel olmaktan çıkarak çözüm üretsin. Maalesef çözüm diye yapılan bazı reformlar bizi daha iyiye taşımaktan da uzak. Hâlâ Ankara’yı nasıl şişiririz düşüncesi hakimse bu işi başaramayız. Galiba ilk önce gerçek sorunu tespit etmemiz gerekiyor.