Evlatlarınızı niye kurban ettiniz?
Türkiye uçuyor mu yoksa batıyor mu?
Ben hiç uzatmadan söyleyeyim: Batıyoruz... Hem de çok feci şekilde batıyoruz.
Türkiye’nin batmasının dün gece akaryakıta yapılan yüzde 25 zamla hiç alakası yok. Hatta seçimden sonra akaryakıta ortalama yüzde 78 zam yapılmış olması ile de bir alakası yok. Tam tersine bu zamlar bütçe disiplini açısından gerekli zamlardır.
Seçimden sonra yapılan ve hala daha yapılacak olan zamlar ülke için kötü değil, tersine iyi şeylerdir.
Ama burada soru şu: Bu zamlara neden ihtiyaç duyuldu ve bu zamlar neden bu kadar yüksek. İşte burası kandırılan seçmenin kendine sorması gereken sorulardır.
***
Eğer ülkenizde iyi bir finansal ekonomi ve iyi bir kalkınma ekonomisi uygulayamazsanız zamlara mahkum olursunuz.
Sizler Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananları umursamıyorsanız bu zamların kaynağını da bilmiyorsunuz demektir.
Sizler 1 milyar dolarlık köprüye 10 milyar dolar Hazine garantisi verilmesini sorgulamıyorsanız bu zamları da istiyorsunuz demektir.
Ülke siyasetçileri lüks içinde yaşarken sizler bunu dert etmiyorsanız zamları da dert edemezsiniz demekti. Vs vs...
***
Şimdi konumuza giriş yapalım:
Bir ülkede kısa vadede ekonomi yönetiminde finansal yaklaşım önemlidir. Mesela cari dengeyi sağlamak için kısa vadede faizler üzerinden tüketimi vs etkileyerek cari dengeyi iyileştirebilirsiniz.
94 krizinde bunu yaptık, hatta 2001 krizinden sonra da bunu yaptık... Hatırlayın 2018 seçimlerinden sonra da bunu yaptık.
Bakın aradan kaç yıl geçmiş ve hala cari denge için finansal yöntemler kullanıyoruz. Yazık etmişiz ülkemize...
Oysa cari denge orta-uzun vadede üretim ve değer artışı ile sağlanır. G.Kore, Almanya örnekleri gibi... Türkiye üretimde bir miktar artış sağlıyor ama değer artışında sıfır noktasındayız. Daron Acemoğlu bunu “2006’dan beri teknolojik ilerleme durdu” şeklinde açıkladı.
Teknolojimiz ilerlemediği gibi geriliyor... Bilim bu ülkede bitmiş de haberimiz yok.
Beyin göçünü “giderlerse gitsinler” mantığında karşılıyorsanız aslında sizler evlatlarınızı kurban ediyorsunuz demektir. Daha çok domates, daha çok hıyar üreterek kim kalkınmış?
Yüksek teknolojik ürün ihracatımızın oranı yüzde 6’lardan yüzde 3’lerin altına geriledi. Daha neyi soruyorsunuz?
Peki bu neyi getiriyor?
TEPAV’dan H. Ekrem Cunedioğlu “Türkiye’nin ücret sorunu: Neden asgari ücreti çok konuşuyoruz” çalışmasına bakmanızı öneririm.Evlatlarımızı nasıl kurban ettiğimizi orada göreceksiniz.
Ben bir kaç not vereyim:
1- Türkiye’de asgari ücrete bağımlı çalışan sayısı yüzde 40 seviyelerindeyken Avrupa’da bu oran yüzde 10’un altındadır. (Bu bir şey değil, asıl felaket alttaki verilerde)
2- Özel sektörde asgari ücret ve asgari ücretin en fazla bir katı ücret alanların oranı %91’lerde seyrediyor. Yani, gerçekten yüksek ücret alanların oranı yüzde 10’ların altında. Ve şimdi kamuda en düşük memur maaşı 22 bin lira ilan edilip özel sektörde çalışan yüzde 91’lik kesime ne muamelesi yapılmış oldu????
3- Ücret artışı en fazla asgari ücrette ve asgari ücretin 1,5 katı olan ücretlerde oluyor. Yüksek ücretlerde artış çok daha geride kalıyor. Ücret geçişkenliği daha iyi bir ücret yerine daha kötü bir ücret şeklinde olarak düşük ücret düzeyine doğru yol alıyoruz.
4- Türkiye’de istihdam vasıflı işler yerine vasıfsız işlerde yoğunlaşıyor. Avrupa’da düşük ve yarı vazıflı istihdam oranı %56,9’da iken Türkiye’de bu oran %76,1’dedir. Kısaca köle olmuşuz ve vasıfsız işlerde çalışıyoruz. Yani kimse yüksek ücret beklemesin... Vasıflı iş artmazsa ücretler de artmaz.
5- Yüksek vasıflı istihdam artışı (2014-2022)Türkiye’de yüzde 2,9 iken Avrupa’da yüzde 4,1’dir. Hala vasıf artıramıyoruz. Son iki yılda (2020-2022) istihdam artışının yüzde 75,7’si yarı ve düşük vasıflı işlerde gerçekleşmiştir. Kısaca Türkiye’de vasıflı işyeri sayısı hem az hem de artışı da çok sınırlı.
6- Yüksek vasıflı işlerde de ücretler artmıyor. Mesela 2014 yılında yüksek vasıflı işlerdeki ücretler asgari ücretin 3,2 katı iken 2022’de bu maaşlar asgari ücretin 2,2 katına gerilemiştir. Hatta yüksek vasıflı işyerlerinde bile çalışanların yüzde 18,4’ü asgari ücretli hale gelmiştir.
7- Türkiye’de istihdam hizmet ve tüketim sektörlerine odaklı gelişiyor. İstihdam artışı teknolojik temele dayalı makine sektöründe yaşanmıyor. Bu durum ücretlerin artışının önündeki en büyük engeldir.
8- Hizmet ve tüketime dayalı 5 sektörde son 8 yıllık dönemde 1,6 milyon yeni istihdam sağlanıyor ama bunların %86,3’ü asgari ücretle çalışıyor.
9- Son 8 yılda 20-24 yaş grubunda yaşanan istihdam artışının %86’sı da maalesef asgari ücretle çalışıyor. Ve asgari ücret kök ücret haline gelerek uzun yıllar kimse bu ücretin dışına çıkmayı hayal bile edemiyor.
10- Son 8 yıldaki 20-24 yaş grubunda yer alan yükseköğretim mezunlarının da ortalama ücreti asgari ücrete doğru hızla geriliyor. 2014 yılında asgari ücretin 1,73 katından 1,32 katına erkeklerde, 1,56 katından 1,18 katına da kadınlarda düşüş yaşandı. Kısaca üniversite mezunları da asgari ücrete mahkum hale geldi.
***
Yıllardır üzerinde çalıştığım meseleler. Mesela Mutluluk ve Umut Endekslerine bakıyorum (geçmişte yazdım bunları):
1-İleri yaş grubu ve alt eğitim grubu 2003-2015’e kadar üniversite mezunlarından daha az mutlu ve umutlular ama 2015 sonrası bu tablo değişiyor. Acaba alt eğitim grubu ve ileri yaş grubu 2015 sonrası neyi keşfettiler de üniversite mezunları bu keşfi göremiyor.
2-Her grupta mutluluk ve umut düzeyi düşüyor ama AK Parti’nin ilk 2 döneminde üniversite mezunları çok mutlu ve umutlu iken şimdi herkesten daha karamsarlar.
Sahi ne oldu? Neden bu bakış açıları değişti ve gerçeği kim görüyor? Yüksek eğitimliler mi alt eğitimliler mi? İler yaş grupları mı gençler mi?
***
Bir ülkede değer yaratıcı bir adım atılmıyorsa aslında o ülke yıkılıyor demektir. Bir ülkede geleceğe yönelik umutlar bitiyorsa o ülke de beyin göçü hızlanarak artar demektir.
Ücret artışı için kimse asgari ücret, asgari emekli maaşı ve asgari memur maaşı gibi kamunun belirleyeceği ücretlere bakmasın. Aslında herkesin dikkatini “ülkedeki ortalama ücrete” yöneltmesi gerekiyor.
Cari dengeyi ve fiyatları orta-uzun vadede bu şekilde sağlayabiliriz. Aksi halde zamlarla, faizlerle sadece günü kurtarır ama geleceğimizi karartırız.
Evlatlarımızı ömür boyu asgari ücrete mahkum ederek aslında kurban ettiğimizi ne zaman anlayacağız? Hz İbrahim’e İsmail’i kurban ederken yüce yaradan evladını kurban etme demişti. Acaba bizler şimdi evlatlarımızın geleceğini neden ve ne için kurban ediyoruz?