Faiz lobisinin oranı yüzde kaç?
Yıllarca yüksek faiz belası ile uğraşmış bir ülkedeyiz. Ülkenin yüksek faizle soyulduğu tezi ile yıllarımız geçti.
Ve şimdi ben
Herkes düşük faizi savunurken ortaya çıkıp: Düşük faizin aslında yüksek faizden daha büyük bir bela olduğunu anlatmaya çalışacağım.
Evet, düşük faiz yüksek faizden daha büyük beladır.
İddialıyım...
Faizlerin yüzde 1000 olduğu dönemleri hatırlayın. Toplumun en alt gelir grubu dahi gecelik faiz almak için üç kuruş parasını bankaya getirirdi. Bankalarda kuyruklar para yatırmak için oluşurdu.
Şimdi faizlerin yüzde 10'lar olduğu dönemler. Bankalara yeniden bakın. Toplumun en alt gelir grubu bu sefer bankada kredi alma kuyruğunda.
Kısaca faizler yüksek iken alt gelir grupları faiz ödemez faiz alırdı. Faizler düşünce ise fakirler faiz öder noktaya geldiler.
Düşük faiz, fakirleri faiz öder noktaya getirip borç batağına çekmenin en güzel yoludur. Bu yolu ülkeler için de düşünebilirsiniz.
Benzetecek olursak yüksek faiz bir gençlik belası ise düşük faiz bir yaşlılık-ölüm belası gibidir.
Bunu nereden çıkardım? Hafta içinde Yunanistan'ın Lancaster Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mıke Tsıonas ile bir söyleşi yayınladık. Yunanistan'ın durumunu, nasıl bu hale geldiğini ve Türkiye'ye önerilerini sorduk.
Cevapları çok ilginç.
Bilinen ezberleri bozan türden cevaplar geldi.
Açıkçası benim çok hoşuma gitti. Çünkü benzer şeyleri bu ülkedeki çok ünlü yazar birkaç profesöre sormuş ve hep "yok öyle şey" cevapları almıştım.
Prof. Dr. Mıke Tsıonas Yunanistan'ın iflas sürecini eski adı AET olan Avrupa Birliği'ne girişe bağlıyor. Nasıl mı?
Üç ana başlık veriyor:
"Yunanistan AET'ye girdikten sonra üretim sürecinin çöktüğünü, para politikası bağımsızlığının kaybolmasının bu çöküşte çok etkili olduğunu anlatıyor.
İkinci sorun tarım sektöründe oluşmuş ve tarım bitmiş
Üçüncü sorun olarak ise borçluluğun çok arttığını" söylüyor.
Aslında ikinci ve üçüncü sorunu oluşturan ana nedenin de ucuz faiz olduğunu söylüyor Prof. Dr. Mıke Tsıonas.
Ucuz faiz çok ucuz bir hayat sunuyor: Ucuza borçlan-çalışmayı azalt- tüketimi artır. Özetle Yunanistan'ın başına gelen bu olmuş.
Üretim gücünü kaybediyorsan, sanayin çöküyor ve göstermelik bir hizmetler sektörü büyümen oluşuyorsa ve de tarım sektöründe işler iyi gitmiyorsa o ülkenin geleceğinden korkmak lazım.
Ne o, aklınıza Türkiye'mi geldi?
Hemen söyleyeyim. 1- Türkiye bir Yunanistan değil ama resmen bir İspanya yolunda. İspanya'nın balayı dönemindeki hayatı sürdürüyoruz.
Ama süre hızla ilerliyor.
2- Ucuz faizle yaşanılan balayı dönemlerinde dışarıdan paranın oluk oluk akması gerekir. İşte o dönemlerde "sorun var" diyenler hiç ama hiç sevilmezler. Oysa o yıllarda yollardaki araçlara, insanlardaki ithal tüketim ürünlerine ve/veya tatile gidişlere bakarak ahmak ekonomistlerin ekonomi değerlendirmesi çok daha makbuldür.
Yine ana konumuza dönelim.
Ucuz faiz (düşük faiz) bir uyuşukluktur. Tıpkı enflasyonun karşıtı deflasyon gibi. Yani bir ülkede fiyat artışları (enflasyon) hızlanıyorsa çok aşırı korkmamak lazım ama fiyatlar düşüyorsa (deflasyon) işte o zaman daha fazla korkmak lazım.
Şimdi bütün bunları neden anlattım. Elbette size iktisat teorisi ile tezler oluşturup ispatlar yapmak durumunda değilim. Ama basit sonuçları anlatacağım.
Aslında faiz lobisi denilen yapı için düşük faiz gerekiyor.
Faiz düşük olacak ki herkes kullanacak.
Faiz lobisinin bayıldığı şeydir düşük faiz.
Yunanistan'ı batıran ne oldu diye sorduğumuzda üç büyük nedenden biri AB'nin ucuz faizi diyor Prof. Mıke Tsionas.
Yüksek faiz ile düşük faiz dönemlerinde gelin ülkemizde ne olmuş ona bakalım: Faizler düşünce yatırım-istihdam-büyüme mi patlamış?
Hayır? Maalesef...
Faizler düştükçe borçluluk artmış, yabancıların mallarının tüketimi artmış (ithalat) ve cari açık patlamış.
Bu soruyu kendinize defalarca sorun. Faizler düşünce gerçekten Türkiye'de ne patlamış?
Defalarca yazdığım ve her fırsatta anlatmaya çalıştığım bir nokta vuruş vardır: 2002 de kredi piyasası GSYH'Nın sadece yüzde 10'u ediyordu. Yani Türkiye'de doğru dürüst kredi-faiz piyasası yoktu.
Şimdi oran ne?
İki rakam: Bankaların kredileri topladıkları mevduatların yüzde 120'sini geçmiş. (Dünyada bu oran yüzde 85'i geçince tehlike diyorlar)
İkinci rakam ise kredi-faiz piyasası:
2003 yılında GSYH 454 milyar 781 milyon TL. Kredi-faiz piyasası ise 66 milyar 222 milyon TL. Yani faiz piyasasının ekonomideki oranı %14,56
2014 yılında GSYH 1 trilyon 749 milyar 782 milyon TL. Kredi-faiz piyasası 1 trilyon 240 milyar 725 milyon TL. Yani faiz piyasasının ekonomideki oranı %70,90
Türkiye'de bankacılık ve faizcilik on yıllarca milli gelirin yüzde 10'u büyüklüğünde dolaştı durdu. Ne zaman ki faizler ucuzladı bankacılık sektörü ve faiz piyasası inanılmaz bir büyüme gösterdi.
Özet olarak faiz lobisi yüksek faizi sevmez.
Komşumuz Yunanistan bunun en canlı örneği.
Daha söze gerek mi var.