"Hukuk Devleti"
Krizi nasıl aşarız? Önce sorunları yazalım:
“Adeta bir çağ kapanıyor, yeni bir çağ açılıyor.
Yeni bir kurtuluş savaşı veriyoruz.
15 Temmuz kanlı kalkışmasından sonra haiz terör örgütleri ardı ardına saldırmaya devam ediyor.
Belli ki ülkemizin bütün fay hatları ile oynuyorlar.
Bu, hepimizin ir hayat memat meselesi.
Peki, niye bizim ülkemiz bu kadar ateş altında?
Tüm dünyada karışıklıklar var ama niye burada daha fazla?
Acaba tüm küresel güçler aniden bizim ülkemizi mi hedef aldı?
Bu çok yönlü , çok boyutlu saldırı ile hangi yöntemlerle baş edeceğiz?
İyi yönetilebilmiş olan ülkeler, güvenlik tedbirlerinin yanı sıra toplumsal huzuru pekiştirecek önlemleri de almış olan ülkelerdir.
Arkasında başka güçlerinde olduğu çeşitli terör örgütlerinin arka arkaya gelen, adeta sıralı ve planlı saldırılarına maruz kalıyorsak yapılacak iki şey var: 1- Ülkemizin üzerinde bir koruma kalkanı oluşturmak; 2-Mücadele ettiğimiz karşıtlarımızın sayısını azaltmak.
Ülkemize yönelmiş tehditler karşısında toplumsal dokuyu güçlendirmek için neler yapmak gerekiyor? Terör örgütleri canımızı bu kadar yakabiliyorsa, bu toplumsal bünyemizdeki zafiyetler yüzündendir. Bünyemizi düşmanlarımızın saldırmaya cesaret edemeyeceği kadar güçlendirmeliyiz. Hep duyduğumuz birlik ve beraberliği, lafta bırakmalı, hayata geçirmeliyiz ve birbirimize güvenmeliyiz. “
Bu sorunları ve tespitleri sıralayan kişi TUSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan oldu.
Peki, Özilhan’ın çözüm önerileri ve istekleri neydi? Konuşmanın sırasına göre aynen aktarıyorum:
1-) Hukuk devleti: Herkesin tüm hak ve özgürlüklerinin hiçbir tereddüde mahal bırakmayacak şekilde tesis edilmesi.
2-) Liyakat: İşleri yapmaya en ehil olana, en becerikli olana sorumluluk verilmesi.
3-) Çoğulculuk: Azınlığın çoğunluğa tahakkümü engellendiği gibi çoğunluğun azınlığa tahakkümünün de engellenmesi.
4-) Adalet: Her vatandaşın fırsat eşitliğine sahip olduğu, sadece külfetin değil, nimetin de adil paylaşıldığı bir düzen.
5-) Kurumların sağlamlığı: Kurumsal yapılar zayıflarsa, hele ki bu zayıflama adalet sistemine, emniyet sistemine sirayet ederse, devlet mekanizması çalışmaz.
6-Laiklik: Devletin tüm inanç ve inançsızlık türlerine aynı mesafede, aynı hakkaniyet ve adalet ölçüsünde yaklaştığı bir sistem, birlik ve beraberliğimizin en büyük garantisidir.
7-) İfade özgürlüğü: Bu ülkeyi seven her vatandaşın, her kesimin sözünü, düşüncesini muteber görmek gerekiyor ki, en doğru, en parlak fikirlere yer açabilelim
8-) Ekonomik istikrar ve büyüme: Ne fedakarlık gerekirse hepsini de yaparız. Fakat şunu unutmayalım: vatandaş aş ve iş derdine düşerse, bu terör örgütlerinin çok işine gelen bir ortam yaratır.
Enflasyon artıyor, üretim geriliyor.
İşsizlik yüksek, özellikle gençler arasında ve güneydoğu Anadolu bölgemizde çok daha yüksek. Bu tehlikeli bir kokteyl
Ekonomi yönetimi, yangını söndürmek üzere bir dizi önlem alıyor, teşvik paketleri açıklıyor. Bunlar bugün için yaraya pansuman olsa da yarını kurtarmaya yeterli değil. Uzun vadede, yatırımların önünü açacak olan, yabancı sermaye yatırımlarını çekecek olan ise esas olarak yukarıda saydığımız unsurlardır.
Ancak özgür ve hukuk güvencesindeki toplumlar yaratıcı, girişimci, bilimde, sanatta ve ekonomide ilerlemeci olur.
Birçok yerde popülist liderler ön plana çıkıyor. Ama içinden geçilmekte olan bu alt-üst oluşla, daha güçlü liderlik ile, daha fazla otoriterlik ile, daha fazla merkeziyetçilik ile baş edilemez.
Evet, konuşmanın ana hatları bu şekildeydi. Hukuk, adalet ve toplumsal kaynaşma TUSİAD bakımından ekonominin de önünde geliyor. Hatta ekonomik sorunların çözüm merkezi de bu üst önceliklerle sağlanabilir.
Dün, TUSİAD salonunda kimse “şu teşvik verilsin, şu vergi indirilsin” demedi. Veya daha kaba ifade ile izah edecek olursam;
İş insanları dün para istemedi... Hukuk, adalet ve toplumsal kaynaşma istedi.
Oysa geçmişte tam tersi olmuştu. Hükümet bile deviren, para ve teşvik için olmadık hamleler yapanlarda bu yapıdaydı.
Bugün geldiğimiz nokta ülkemiz adına çok önemli.
Paranın ile önüne geçen hukuk isteği var ise; ve toplumsal kaynaşmayı herkes istiyorsa artık konsensüs oluştu demektir. Veya tersten bakacak olursak “artık en zaruri ihtiyacımız hukuk oldu” da diyebiliriz.
Dün, güzel bir gündü.
Merkez Bankasının müdahalesi değil, asıl bağımsız olduğunun söylenmesi bile piyasayı rahatlattı. Yani anlıyoruz ki; kurumsal bağımsızlık -kişisel saçmalıklarla zirve yapan doları alaşağı edebiliyormuş. Umarım hepimiz iyi şeylerle sevinmeye devam ederiz.