Keşke onlar da konuşsa
Kalkınma Bakanlığı sitesinden 1985 ila 2014 karşılaştıran bazı veriler:
-Yıllık doğal nüfus artış hızı %2,49’dan %1,04’e gerilemiş
-Kaba doğum hızı binde 30,8’den binde 15,8’e geriledi.
-Doğuşta hayatta kalma ümidi 59,0 yıldan 77,0 yıla yükseldi.
-Kent nüfusu 23,2 milyondan (%51,3); 67,7 milyona (%87,2) yükseldi.
-Kentleşme hızı %7,7’den yüzde 1,9’a geriledi.
-15 ve daha yukarıdaki nüfus 29 milyon 694 binden 56 milyon 986 bine yükseldi. Ama işgücüne katılma oranı yüzde 55,3’den yüzde 50,5’e geriledi. Buna rağmen çalışan sayısı 15 milyon 173 binden 25 milyon 933 bine yükseldi. İşsizlik oranı da yüzde 7,6’dan yüzde 9,9’a çıktı.
***
Yukarıda demografik özelliklerin bazılarını verdim. Kafanız karışmasın diye bir kaç ekleme daha yaparak olayı açıklayayım.
80’li yıllarda hızlı nüfus artışı vardı. Nüfusun önemli bir kesimi 15-yaş altındaydı. Ve daha büyük pencerede ise, insanlar sel gibi şehirlere akıyorlardı.
Şimdi şöyle bir tabloyu düşünün: Okur-yazar olmayanların oranının bile yüzde 22,6’ya ulaştığı, çalışan sayısının çok az olduğu, hızlı kentleşmenin gerektirdiği altyapı yatırım ihtiyacının çok büyük olduğu bir dönemdi 80’ler.
Bugün ise tablo öyle mi? Çocuk nüfus oranı oldukça düştü; yaşlı nüfus ise sadece yüzde 8,2 civarında. Kentleşme oranı da bir hayli aşağıda. Yani kamu altyapı yatırım ihtiyacı da oldukça düşük.
***
1985’de bütçeye 3 milyar 829 milyon lirası vergi olarak, toplamda ise 4 milyar 514 milyon lira alınıyor. Toplanan verginin GSYH’ya oranı %8,1. Konsolide bütçe gelirlerinin de GSYH’ya oranı ise %9,6.
Anlayacağınız devlet ekonomide sadece yüzde 10 civarı vergi ve gelir topluyor. Ve bu para ile o büyük nüfus artışının ve kentleşmenin getirdiği ihtiyaçları karşılıyor. Şimdi rakamları karşılaştıralım:
2014’de bütçeye 339 milyar 865 milyon lirası vergi olarak, toplamda ise 414 milyar 293 milyon lira alınıyor. Toplanan verginin GSYH’ya oranı %19,4. Konsolide bütçe gelirlerinin de GSYH’ya oranı ise %23,7.
85’de devletin cebimizdeki payı yüzde 10’un altındaydı ama bugün cebimizdeki devletin payı yüzde 25’lere gelmiş durumda. Ve de yatırım ihtiyacı 80’li yılların oldukça gerisinde.
***
Israrla üzerinde durduğum bir noktayı yeniden ifade edeceğim:.Türkiye demografik fırsat eşiğinde bir ülkedir. Israr ediyorum: Türkiye ‘orta gelir tuzağında’ bir ülke değildir... Türkiye, “ORTA YAŞ FIRSAT” ülkesidir.
Bu nokta neden önemlidir? Eğer biz kendimizi ve ekonomi politikalarımızı bu fırsat eşiğine göre ayarlar isek, inanın bugün hayal edemeyeceğimiz büyüme ve kalkınma noktalarına ulaşırız. Bu fırsat eşiğini kaçırmamamız lazım. Yoksa 30 yıl sonra yaşlı ve fakir bir ülke olarak kalacağız.
Peki, sorun nerede?
Bakınız temel sorunumuz aslında sorun tespitimizde yatıyor. Bireyler veya kurumlar bir sorun anlatmıyor... Bir sorun dile getirmiyor. O pencerenin kapanması çok önemli bir tıkanıklık getirdi.
Eskiden ekonomi raporları dolaşırdı... İş adamlarının önerileri ekonomi sayfalarında yer alırdı. Hükümete alternatif modeller, çözüm yolları hatırlatılırdı. Hatta bir sorun olmadan, iş adamlarından, iş adamı örgütlerinden uyarılar gelirdi.
Şimdi öyle mi?
***
Bir süre önce üç ayrı yerde 3 ayrı iş adamı grubu ile görüşmemde “enerji” meselesini sordum. 3 yıl önce 35 milyar dolara aldığımız doğalgazı şimdi 15 milyar dolara aldığımızı ve bu fiyat düşüşünün kendilerine yansıtılıp-yansıtılmadığını sordum. Hani derler ya “bir dokun-bin ah işit”; işte öyle oldu. Rakiplerle rekabette ne kadar zorlandıklarını, dünyada enerji ucuzlarken, Türkiye’de arttığını öyle değişik şekillerde anlattılar ki. Galiba sadece doğru bir enerji politikası bile bu ülkeyi uçuracak noktaya taşıyabilir...
Aslında çok önemli iş dünyası örgütlerimiz ve bilgi birikimimiz var. TOBB çatı örgüt olsa bile mesela -sanayi odaları- bence kilit noktada. Bugün sanayicilik en fazla sorun yaşayan sektör. Sanayimiz iyi çalışsaydı, daha çok üretim ve daha çok ihracat yapsaydık acaba dolar böyle sıçrar mıydı? Sanayide çarklar iyi dönseydi, Merkez Bankası faiz artırmak zorunda kalır mıydı?
Masa başında oturanlar mı yoksa işin başında çalışan ve bütün riskleri üstlenen sanayici, esnaf mı daha doğru sorun tespit ediyor? Zaten medyaya bakarsanız ortada sorun diye de bir şey yok... Bir kısım ise eskiden beri batıyoruz nakaratını hiç bırakmıyor.
İşte bu nedenle ortak noktaların ve sorunların tespitinde sanayici ve iş adamlarına ve örgütlerine çok iş düşüyor. TOBB, TUSİAD, MUSİAD veya İSO-ASO iyi temenni diklerinin anlatılacağı yerler olmanın ötesinde sorunların tartışılacağı ve hükümete yol göstereceği yerler olmalı.
Sağlıkta “bir hastalığın teşhisi, tedavinin yarısıdır” derler. Biz de ekonomide “sorunların doğru teşhis” kanallarını bir an önce işletmemiz gerekiyor. Yoksa, susarak işsizler ordusunun 4 milyonu aşmasını mı seyredeceğiz?