Küçük hesapla büyük projeleri kaçırmak
Şimdi herkes karamsar.
Böyle olur zaten. Bir anda mutluluk veya bir anda hüzün. Piyasalar da insanlar gibi aşırı dalgalar yaşayabiliyor.
Bugün kimse Türkiye’nin iyi taraflarını göremez. Çünkü karamsarlık her tarafa yayıldı. Ama en başta bizler iyi yönlerimizi unutmamamız gerekiyor.
Bakın, Türkiye bölgesinde bir üretim merkezidir. Bir zamanlar daha yüksek üretim oranımız olmasına rağmen bu gücümüzü halen koruyoruz.
Etrafımıza bakın. Bizim kadar çok üreten ülke var mı?
2006-2008 yıllarını hatırlayın. Yılda 20 milyar doların üzerinde doğudan yatırım geliyordu. Yabancı yatırımcılar Türkiye fırsatını kaçırmak istemiyordu.
Aslında bizim asıl büyük gücümüz demografik yapımız. Nüfusumuz genç ve dünyaya açık:
“Orta Yaş Fırsat” ülkesiyiz.
HHH
Dünyada sermayenin verimli yatırım aradığı dönem halen devam ediyor. İçe kapanma eğilimleri olsa da, yatırım için adres arandığını da unutmayalım.
PSG futbol kulübü nasıl oluyor da transfer rekorları kırıyor. Sadece bir futbolcuya 210 milyon euro veriliyor. (PSG büyük mali krize girmiş ve ardından Katar sermayesi ile bambaşka çehre kazanmıştır)
Biliyoruz ki, Türkiye büyük ve önemli projeler sayesinde daha çok yatırım çekebilecek güçtedir. Hatırlarsanız bir dönem çok dile getirdiğimiz “İstanbul Finans Projesi” vardı.
Sahi ne oldu o proje?
Bugün borsada şirketlerin hisse değeri oldukça düşük düzeydedir. MÜSİAD Başkanı Abdurrahman Kaan “40 milyar doları olan şirketlerimizin 1/3’ünü alabilir” demişti.
O zaman niye yeterince gelmiyor yabancı sermaye?
Gözümüz hep Batı piyasasında.
Aslında Körfez Bölgesi finansal döngüsünde de Batılı uzmanlar önemli oranda etkin. O nedenle Bölgeye özel çalışma gerekiyor. Elbette gelecek sermayeye proje sunulması ve ikna edilmesi gerekiyor.
Aslında bizler de projeler geliştirerek, Körfez Bölgesine yatırım alternatifleri sunabilecek kapasiteye sahip bir ülkeyiz. O nedenle İstanbul Finans Merkezi Projesine dikkat çektim.
Projenin bir kamu tarafı var; bir de özel sektör tarafı var. Bildiğim kadarı ile özel sektör kısmında ana kütle Ağaoğlu İnşaat tarafından yürütülüyor.
Yıllar geçti ama somut bir adım henüz göremedik. Hem kamu tarafında, hem de özel sektör tarafında somut gelişme ikna edici düzeyde gerçekleşmedi. Hatta projenin yürütülmesi açısından kamunun daha öncül hareket etmesi gerekiyor. Bu sayede özel sektör de daha emin adımlarla işlerini yürütebilir.
Bu projeye değinmemin bir başka nedeni de, Körfez sermayesi tarafından özel ilgiyle izlenmesidir. Büyük yatırım beklentisi ile projenin daha başlangıç aşamasında protokoller imzalanmış ve avanslar ödenmiştir. Hatta bu avans ödemelerinin içeriğinde resmi metinler yanında güvene dayalı işlemler de yapılmıştır.
İşler adım adım ilerledikçe ödemeler de artacaktı. Ama bildiğim kadarı ile bırakın işlerin ilerlemesini, verilen avanslar bile karşılıksız kalmış. Sanırım bazı avanslar da alanın elinde tutsak gibi beklemektedir.
***
Hani deriz ya, “sinek küçüktür ama mide bulandırır”. İşte bizim işler de öyle ilerliyor. Büyük işlerde küçük düşüncelerle sistemi kilitlemek noktasında üzerimize kimse olmasa gerek.
Türkiye’nin acilen yeni döviz kaynaklarına ve yabancı sermaye yatırımlarına ihtiyacı vardır. Böyle bir ortamda daha elimizdeki projeleri ve taahhüt edilmiş sermayeyi kullanamıyoruz. Küçük hesaplarla, büyük işleri baltalıyoruz.
Sanıyor musunuz, yabancıyı zora soktuğumuzda bu iş sadece iki şirket arasında kalıyor. İletişimin bu kadar yüksek olduğu bir dünyada herkes birbiri ile bilgi paylaşıyor. İstanbul Finans Merkezi Projesinde alınan avansların proje ilerlememesine rağmen ödenmemesi, potansiyel gelecek diğer Körfez yatırımcılarını da uzaklaştırıyor.
Tam da bu sermayenin önemine vardığımız bir dönemde.
Emin olun ki biz güven verici, kurumları ve kuralları ile işleyen bir ekonomik model oluşturabilirsek, ne faiz artırımına ne de dış borçlanmaya bu kadar ihtiyaç duyarız.
Yeter ki, bize emanet edilenlere ihanet etmeyelim.
Yeter ki, bize iyi gözle bakanlara iyi projelerle karşılık verelim.
Yeter ki, bizi bizden iyi görenleri bizde kendimizden iyi görelim.