Madem paranız var...
Ekonomide reform paketi, ya da yeni vergi ve zam paketi yolda. Çok kalmaz, önümüzdeki hafta paketle buluşmuş oluruz.
Çiftçi ‘açım’ derken elinde cep telefonu varsa elbette bu pakette kendisine yer bulacaktır. Ya da artık köyden şehre inmişsiniz ve ev araba almanız eskisine göre çok kolaysa, hiç merak etmeyin pakette size de yer vardır.
Paket henüz tam gelmedi ama öncü kurye faaliyetleri yolda. Mesela Hazine garantili müteahhitler kredi bulmakta zorluk çekiyor. İşte onlara daha rahat kredi bulsunlar diye devlet daha çok kefil olacak.
İşin özeti şu ki, madem paranız var vergisini de ödeyeceksiniz.
İyi ama bunun bir de toplumsal tarafı olsa gerek. Bir tarafı bahar bahçe olan toplumun diğer tarafı yaprak döküyor.
Bir tarafı araba kuyruğunda beklerken, diğer tarafı ekmek kuyruğunda sırada kalıyor.
Şimdi biz gerçekten vergiyi bahar bahçeye mi salıyoruz, yoksa ekmek kuyruğunu daha da mı büyüteceğiz?
***
Dün TÜİK 2020 yılı GSYH verisini açıkladı. Bu hesaba göre 2020 yılında kişi başına gelirimiz 60.537 TL olmuş. Bu rakama iki noktadan dikkat edin: A- Buradaki gelir net gelirdir. B- Kişi başına geliri lütfen çalışan başına gelir olarak görmeyin.
TÜİK hesabına göre 4 kişilik bir Türk Ailesinin aylık net geliri 20.179 TL ediyor. Hadi bunu zenginler alıyor, pastayı onlar yiyor diyelim. Ama yine TÜİK verilerine göre ortalama gelirin yüzde 18’i civarında bir parayı en alt yüzde 5’lik gelir grubu alıyor. Yani en fakir yüzde 5’imizin dahi aylık geliri 3.777 lira ediyor.
Bakınız bu rakamlar 2020 yılına ait. Ve bu rakamlara göre en alt gelir grubu, yani en fakir kesimin dahi aylık geliri 3.777 lira ile açlık sınırının oldukça üzerindedir.
O zaman Cumhurbaşkanı Erdoğan çok haklı!
Lütfen abartmayınız.
Veriler ülkemizde açlığın-yoksulluğun olmadığını gösteriyor. Veriler ekmek kuyruklarının gösteriş olduğunu veriyor. Ya da veriler aslında sizde para olduğunu gösteriyor.
O zaman neden şikâyet ediyoruz ki?
Aslında zenginsiniz...
***
Dün açıklanan TÜİK verilerinin bir de sorgusu yapılınca durum değişiyor elbette.
Mesela EPDK lisanslı elektrik tüketiminin 2019 yılından 2020 yılına yüzde 1,67 arttığını söylüyor. Elektrik tüketimi bu derece arttı ise GSYH artışı da olabilir. (2020 GSYH yıllık artış %1,76)
Ama bu işte bir terslik olmalı.
Mesela 2017-2020 arasında ülkemiz reel olarak yüzde 5,73 büyümüş görülüyor. EPDK lisanslı tüketimine göre elektrik tüketimi sadece yüzde 3,42 artmış. Hatta yine EPDK verilerine göre, sulama ve meskenlerdeki elektrik tüketimini çıkarttığımızda sanayi ve ticarethanelerde tüketilen elektrik yüzde 2,42 azalmış durumda.
Bir de TEİAŞ var... Hatlardan ne geçmiş ise lisanslı vs bakmadan onu veriyor. İşte orada 2020 yılında günlük ortalama elektrik tüketiminin 2019 yılına göre artmadığını, tersine az da olsa gerilediği görülüyor. Hatta 2017 yılı günlük elektrik tüketimi ile 2020 yılı tüketimi nerede ise aynı seviyede. (2017=794.453 MWh; 2020=794.739 MWh)
Çalışan sayısına ve toplam çalışılan saat sayısına hiç bakmayalım. O verilere göre zaten çalışmadan kazandığımız görülüyor.
Bunları defalarca yazdık ve tablolarını defalarca aktardık. Ama maalesef kâğıt üzerinde gerçek durumumuz bir türlü net şekilde ortaya çıkmıyor.
***
Burada temel bir meseleyi görmemiz gerekiyor.
Türkiye’de para politikası olsun, maliye politikası olsun fazla etkin olamıyor. Temel sorunumuz ‘güven’ olduğundan, adımlar hep yarım kalıyor.
Aslında ülkemizde kamu tarafı gelir artırıcı önlemler yerine tasarruf ve savurganlığı düşürücü tedbirlere yönelmelidir. Gelir artırıcı önlemler elbette düşünülebilir ama bu şart da özel sektörden daha verimli yatırımlar için olabilir.
Bugün kamu azıcık para görse ‘çılgınlık’ peşinde koşuyor. Oysa ülkede insanların temel ihtiyaçları o kadar artmış durumda ki; asıl çılgınlık o insanların ihtiyaçlarını görmemek olsa gerek.
Ülkemizdeki ekonomik tablo öyle bir durumdaki, inanın seçimden seçime bekleyecek durumu bile geçiyor. Bu durumu en azından mevcut yönetimin iyi bir şekilde idrak ederek çözüm üretmesi gerekir. Tabii ki öncelikle teşhisin doğru yapılası şartı ile.
Durum gerçekten çok ciddi.