Nüfus yapımız ve Türkiye’nin gücü
Yıl 1985. Türkiye’nin nüfusu 50 milyon 664 bin kişi. Bu nüfusun yüzde 58,1’lik kesimi 15-64 yaş aralığında çalışma çağındaki kişilerden oluşuyor. 1985’de yaşlı nüfus sadece yüzde 4,2 seviyesinde, ama 15- yaş altı nüfus 19 milyon 10 bin kişi ile yüzde 37,5’luk bir kesimi oluşturuyor.
Kısacası, 1985’de biz genç bir nüfustan ziyade çokçuk yaşta bir nüfusa sahiptik. Şimdi de nüfus ile büyüme arasındaki ilişkiye bakalım:
1986-1991 arasında ülkemizde sanayi üretim endeksi tam yüzde 51,1 büyüme gösteriyor. Yıllık ortalama sanayi büyüme oranı ise yüzde 8,5 olarak gerçekleşiyor.
Aynı Türkiye, aynı dönemde ise ülke ekonomisini yüzde 32,7 oranında büyütmeyi başarıyor. Yıllık ortalama büyüme oranı ise yüzde 5,5 olarak kayıtlara geçiyor.
Bakınız, çocuk yaşta bir nüfus yapısı ve düşük eğitim oranı ile yıllık yüzde 8,5 sanayi üretim artışı ve yıllık yüzde 5,5 büyüme oranı yakalamış bir Türkiye yaşamışız.
***
Aradan yıllar geçiyor ve artan eğitim ve gelirle beraber nüfus artışı yavaşlıyor. Bunun sonucunda da nüfusumuz orta yaş bloğunda yoğunlaşıyor.
15-64 yaş aralığındaki nüfus ve oranı:
1985: 29.432 bin kişi %58,1
1990: 34.266 bin kişi %60,7
2000: 43.702 bin kişi %64,5
2010: 49.517 bin kişi %67,2
2016: 54.238 bin kişi %68,0
Gelin 2016 yılını biraz daha detaylı bakalım. Toplam nüfusumuz 79.815 bin kişi. Bu nüfusun 18.926 bini 14- yaş altı çocuklardan oluşuyor. 65+ yaş üstü yaşlı nüfus ise 6.652 bin kişi ile yüzde 8,3’lük bir paya sahip.
Kısaca olayı şöyle özetleyeyim: Türkiye 90’lı yıllarda çalışma çağındaki nüfus oranını yüzde 60’ın üzerine taşıyarak bir “Orta Yaş Fırsat Ülkesi” olmaya başlamıştı. Tam da az sayıda çocuk, çok sayıda çalışan ile Türkiye ekonomik patlama yapacak bir döneme girmişti. İşte bu dönemin başında Süleyman Demirel-Tansu Çiller ikilisi “erken emeklilik” kararı ile Türkiye’nin o büyük büyüme hamlesini on yıllarca sürecek şekilde kesmiş oldu.
Bugün, bizim nüfus yaş dağılımımız genç bir ülke sonuçlarını veriyor. Ama emeklilik göstergelerimiz ise yaşlı bir ülke verileri ile eş değer. Kasım 2016 itibari ile ülkemizde 20 milyon 518 bin kayıtlı çalışan mevcuttur. Ama yine Kasım 2016 itibari ile ülkemizde 11 milyon 18 bin dosyadan, 11 milyon 713 bin kişi emekli olarak maaş almaktadır. SGK kayıtlarına göre 2016 yılı 11 ayında sosyal güvenlik sistemi giderleri tam 253 milyar 481 milyon liraya ulaşmış durumdadır.
Kısaca 1991 sonrası Özal’ın gidişi ile Demirel’in gelişi ile Türkiye çok ama çok büyük tarihi bir büyüme fırsat eşiğini kaybetmiştir. 7 çalışanın 1 emekliye baktığı ülkeden 1,7 çalışanın 1 emekliye baktığı ülkeye geliverdik.
Ve de maalesef ki, Ak Parti döneminde de Türkiye, yeniden eski demografik fırsat eşiğine geri dönememiştir. Çalışma Bakanı sayın Mehmet Müezzinoğlu’na sorduğumda sorunun temeli olarak 2006 yılında Anayasa Mahkemesinin iptal kararını söylemişti.
***
Şimdi yeniden nüfus ve sanayi üretimi ila büyüme oranlarına bakalım. Sanayi üretim endeksi Kasım-2010-2016 arasında tam yüzde 27,0 artış gösteriyor. Sanayi üretiminde yıllık ortalama artış yüzde 5,4. Buna karşılık GSYH’da son 5 yılda yüzde 24,0 büyüme oranına ulaşan Türkiye, yıllık yüzde 4,8 büyüme trendi yakalamış görülüyor.
Not: Veriler Kalkınma Bakanlığı, SGK, TUIK sitelerinden alınmıştır. Büyüme oranlarında 1998 baz yılı esas alınmıştır.
İşin özeti şu: Yüzde 60 çalışan nüfus oranı ile yakaladığımız büyüme ve sanayi üretim artışına göre, Türkiye bu yıllarda çok rahat çift haneli büyüme oranları bile yakalayabilecek güçtedir. Yeter ki gücümüzü kullanabilelim. Yeter ki çalışma hayatının sorunlarını doğru tespit ederek, acil çözünler bulabilelim. Yeter ki, özel sektörün boğazına yapışmış olan Maliye Politikasını özel sektörün hizmetine sunalım... Yeter ki düşen enerji fiyatlarını kasayı doldurmak için fırsat olarak göreceğimiz yere, özel sektörün ve sanayicinin hizmetine sunabilelim.
Türkiye’nin büyüme potansiyeli ve beşeri gücü bize bu kaynağı sağlamaktadır. Bütün mesele şudur ki; ülkenin ekonomi yönetimi ve devlet yapısı bu gücü daha ne kadar frenleyecektir? İşte bunun için iş dünyası örgütlerine, sanayi odalarına, ticaret odalarına konuşun ve sorunlarla beraber çözümleri de masaya getirin diye sesleniyorum.
Ama sakın ha bulduğunuz çözüm, torununa bakan büyükanneye maaş bağlanması olmasın. Bugün çok çalıştığımızda emekli maaşı düşüyor. Bizler çalışmamayı teşvik eden bu haksız düzeni tartışacağımıza “torununa bakan büyükanneye” bağlanacak maaşı konuşuyoruz.
Yazıktır... İnanın bu boş gündemler bu ülkenin enerjisini tüketiyor.
Çok çalışıp, çok kazanacak ve çok çalışıp geç yaşta emekli olup- çok maaş alacak bir düzeni kurmak çok mu zor? Çok mu zorda, torununa bakan babaanne ile uğraşıyoruz.
Çok çalışana yüksek maaş vermeyi vaat etmekten daha mı kolay geliyor da insanları çalışırken bile BES sistemi ile finansal sisteme havale ediyoruz.
Gerçek reform ÇALIŞMA REFORMU olmalıdır. Ve artık yapalım bu çalışmaları. Gerçek enerji politikası 35 milyar dolardan 15 milyar dolara düşen fiyatları kendi halkına yansıtmaktır. Gerçek maliye politikası kümesteki kazları yolmak değil, onların daha da büyümesini ve serpilmesini sağlamaktır.
İş dünyası bu gerçekleri ne zaman konuşacak? Çok merak ediyorum...