Seçime giderken...(İki lider-iki ekonomist)

Yeni bir seçim zamanı geliyor. Aradan çok süre geçmemesine rağmen bir daha sandığa gidilecek ve seçmen yeniden karar verecek.

07 Haziran seçimlerini çok talihsiz bulduğumu tekrarlamama gerek yok. Özellikle CHP'nin 1991 seçimlerindeki Demirel gibi savurgan seçim vaatleri ile yapıcı siyaseti kilitlediğini defalarca ifade etmiştim.

CHP'nin vaatlerinin bakanlık önerdikleri Kemal Derviş'in kurduğu düzene de aykırı olduğunu bilmem kaç kere açıkladım.

1991 seçimlerinde Süleyman Demirel ve ekonomist teorisyeni Tansu Çiller vardı.

2015 seçimlerinde ise bu sefer isimler değişse bile aynı rollerde Kemal Kılıçdaroğlu ve ekonomist teorisyeni sahnede.

Nasıl ki 1991 seçimlerinde Demirel ve ekonomist teorisyeni Çiller "kim ne verirse beş lira fazlası benden" demiş ise, nasıl ki erken emeklilik ile her yıl bütçeye 40-50 milyar dolar yük bindirmişse, nasıl ki "her mahalleye iki trilyoner" vaadi ile milleti aldatmışlar ise 07 Haziran seçimlerine de CHP öyle gitmiştir.

Sadece şu hatırlatmayı yapmak isterim: Kemal Kılıçdaroğlu o dönemde SSK Başkanı iken Demirel'in "erken emeklilik" darbesi nedeniyle kurum zarara girmişti. Ve Kılıçdaroğlu yıllarca SKK zararı için "Ben yapmadım, o yaptı" diyerek Demirel'i işaret etmişti.

Şimdi aynı yoldan benzer vaatlerle 1991 seçimlerine geri dönen kendisi oldu.

O dönemde de Demirel yaptıklarını, ekonomist Çiller'e mal ediyordu, bugün de Kılıçdaroğlu benzer bir ekonomist ile sahneye çıkıyor.

İsimler değişti ama roller aynı...

Herkes emekli olacak, herkes memur olacak, herkes zam alacak, herkes çalışmayacak, herkes yatacak....

Bu konularda çok yazdım.

Maalesef iktidar partisi de tuzağa düştü. Emeklilere zam ve bayram ikramiyesi çıktı. Memurlara ve memur emeklilerine de iyi bir zam yapıldı.

Artık özel sektör ve devlet sektörü birbirinden koptu. 1000 liralık asgari ücretliden vergi alınıp 2.500 liralık memur maaşları nasıl verilecek bilmiyorum.

Adalet bunun neresinde hiç çözemedim.

Ama bildiğim bir gerçek var ki; CHP seçime gitmeden istediğini aldı. Çünkü bu yapı ile Ak Parti iktidarda kalsa bile bu düzen sürmez-sürdürülemez.

Devlette resmen ayrıcalık oluştu. Devlet büyüdü, erken emeklilik kabusu yeniden hortladı.

Günde 10-12 saat çalışıp; yoğun trafikte 3-4 saatte evine gidebilen bir asgari ücretliye bu devlet ayrıcalığı- bu zamlar nasıl izah edilecek?

Hani "devlet iş kapısı olmayacak" deniliyordu?

Veya "çocuklarımızın geleceğini harcatmayacağız-harcamayacağız" diyorlardı.

Evet,

Türkiye kaybediyor.

Sosyal barışı, gelir dağılımını kaybediyor.

Maalesef CHP, bu ülkeye muhalefette bile yapıcı katkı vermedi. Ülkemiz adına büyük kayıp. Siyasi partilerin iktidar hırsı için ülkeyi batma noktasına getirmelerini hiçbir zaman anlayamadım; anlamak da istemiyorum.

Demirel-Çiller ikilisinin başlatıp Mesut Yılmaz - Bülent Ecevit ikilisinin bitirdiği o savurgan-soygunvari ekonomik yapı 2001'de çöktüğünde Kemal Derviş'i çağırmışlardı.

Derviş'in doğru yaptığı işlerin başında savurgan devleti siyasetin etkisinden kurtarmak olmuştu. Hatta bugün yeniden tekrar edeceğim: Hala ana hatları ile uygulanan ekonomi politikası Derviş'in getirdiği o politikadır.

Ekonomi politikasının iki ana işlevi vardı: Devletin kasasını ve bankaların kesesini doldurmak. Ve hala vergiler artarak devlet kazanıyor. Faizler ise düşerek bankalar kazanıyor. (Düşük faiz bankalar için en büyük kazanç kapısıdır)

2006-07'de bitirilip yeni bir üretim ve özel sektör odaklı ekonomi programı uygulamaya geçirilmesi gerekirken hala bir ümit ufukta görülmüyor.

Tek umudumuz CHP gelsin, ülke hemen batsın ve yeni bir program yazmak zorunda kalalım.

Ak Parti maalesef büyük tuzağa düştü. Memur ve emekliye verilen zamlar karşısında özel sektör ile uçurum arttı.

Oysa seçmen yeni bir hikaye bekliyor.

Yeni ekonomik vaatler bekliyor. Üretim ve kazanç kapısının aralanmasını bekliyor.

Yeni bir şeylerin söylenmesi gerekiyor. Eşitlik noktasında bazı adımların atılması gerekiyor:

Seçime giderken 3 bin vergi denetim elemanı alıp bununla övünen bir parti iktidar hayali nasıl kurabilir.

Dün Ak Parti'nin "yeni seçim" stratejisinin ekonomiyle ilgili kısmına ait bir haber düştü: 200 bin kişi halk yararına işler için devlet tarafından işe alınacakmış...

Bir tane aklıselim yok mu diyesi geliyor insanın.

Devlet üzerinden yüklediğiniz her yükü asgari ücretli veya maaşı 14 yıldır reel olarak gerileyen özel sektörde çalışanlar ödüyor.

Thomas Piketty "Yirmi birinci yüzyılda KAPİTAL" isimli kitabında küresel ekonomik düzenin "gelir dağılımı" bozukluğuna vurgu yaparken şu tespitlerde bulunuyor: "Çok eski yıllarda toprak ağaları ile köylüler çatışıyordu. Sonradan fabrika işçileri ile patronlar çatıştı. Şimdi ise kuşaklar çatışıyor" diyor.

Evet, artık çalışanlar ile emekliler arasında bir gelir paylaşım sorunu olduğunu herkes biliyor. Bu paylaşım bazen emekliler lehine bazen de çalışanlar lehine ülkeden ülkeye değişiyor.

Fakat ülkemizde ben bu çatışmaya bir de memurlar ve işçiler gözü ile bakıyorum.

Özel sektörde oluşan ücretler yıllardır reel olarak erirken devletin bol keseden vererek maaş farkını iki katına (alt gelir grubu için) yükseltmesini nasıl izah edeceğiz.

Hemen asgari ücret zammına gelmeyin, çünkü kazanmayan esnaf, kazanmayan tüccar, kazanmayan KOBI-sanayici hesapsız artırılan asgari ücret yükünün altından nasıl kalkacak. Zaten devletin topladığı verginin büyük yükünü bu kesim çekiyor.

İşin özeti şu;

1991 seçimlerinde Demirel ve Çiller ikilisi bu ülkeyi karanlık bir 10 yıla mahkum etmişlerdi. Şimdi bu yolda CHP ilerliyor.

Ve maalesef Ak Parti de aynı yola girdi...

Oysa seçmen farklılık istiyor, kazanmak istiyor.

Yeni bir şey söyleyin seçmene, yeni bir şeyler üretin.

Bilgi toplumu ve üretim diye bir şey duydunuz mu!!!

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.