Sorunumuz faiz değil ‘GÜVEN’
Faiz inecek ve sorunlar bir bir çözülecek...
Keşke.
BDDK verilerinden birkaç not aktarmak istiyorum. 7 Eylül 2018 ila 12 Temmuz 2019 verileri:
Toplam TL Mevduatı : 1.043 - 1.063 milyar TL. TL mevduatı 10 ayda sadece 20 milyar lira artmış. Geçen süre zarfında işleyen faiz bile mevduata yansımamış.
Bireylerin TL Mevduatı: 668 - 666 milyar TL. Kişiler tasarruflarını TL’de tutmuyor. Bireylerin TL mevduatı bırakın faizini, asıl paradan bile 2 milyar lira eksilmiş.
Ticari Kuruluşların TL Mevduatı: 251 - 264 milyar TL. Şirketlerin bankalarda tuttukları TL mevduatları 10 ayda sadece ve sadece yüzde 5,2 artıyor. Bu süre zarfında işleyen faiz bile en azından yüzde 15-17 artış sağlayabilirdi.
Resmi ve Diğer Kuruluşların TL Mevduatı: 123 - 133 milyar TL. Kamu kesimi TL’de kaldı.
***
Şimdi aynı dağılımı yabancı para (YP) hesaplarından izleyelim:
Toplam döviz hesapları: 185.827 - 214.318 milyon dolar. 10 ayda bankalardaki döviz hesaplarında 28.5 milyar dolarlık artış var.
Bireylerin döviz hesapları: 105.124 - 133.892 milyon dolar. Döviz hesaplarındaki artışın nerede ise tamamı bireysel döviz hesaplarından geliyor. Son 10 ayda bireysel, yani şahısların döviz hesapları 28 milyar 768 milyon dolarlık artış gösteriyor.
Ticari kuruluşların döviz hesabı: 77.768 - 77.791 milyon dolar. Şirketler döviz varlıklarını aynı düzeyde tutmuşlar. Bu arada ticari şirketlerin döviz kredilerinin 185,7 milyar dolardan 179,3 milyar dolara gerilediğini yine BDDK “Haftalık Sektör Verilerinden” görüyoruz. Bu durumda şirketler zaten net döviz pozisyonlarını iyileştirme yoluna gitmiş oldular.
***
TL kaynağının artmadığı, hatta her bulunan yeni kaynağın dövize gittiği bir dönem yaşadık ve yaşıyoruz. Merkez Bankası verilerine göre ortalama TL mevduat faizleri yüzde 22 civarında olmasına karşılık neden TL’ye eğilim olmuyor?
Neden birikim sahipleri bütün yeni tasarruflarını dövize yatırıyor?
Bu ortamda faiz indirimi ne fayda sağlayabilir? Ya da indirmesek bile ne oluyor ki?
Kısaca diyeceğim şu ki, bizim meselemiz faiz olmaktan maalesef çıktı. Ana sorunumuz faiz olmadığı için faizi indirmeye de bu şekilde odaklanmak bir şey çözmeyebilir.
7 Eylül 2018’de yine BDDK verilerine göre kullanılan TL kredi tutarı 1 trilyon 501 milyar lira. Aradan 10 ay geçiyor ve hala TL kredilerinin toplam tutarı 1 trilyon 505 milyar lira. Ticari kuruluşların TL kredileri de 984 milyar liradan sadece 992 milyar liraya yükselmiş.
TL kaynağının oluşmadığı yerde TL kredilerinin de artmasını beklemek oldukça zor zaten. Merkez Bankası verilerinden baktığımızda zaten nerede ise tüm TL kredilerinin Kamu Bankalarından verildiğini görüyorduk.
Kısaca özel kredi piyasası da adeta kilit durumda.
Faiz indirince kredi faizleri nasıl düşecek? Kredi faizleri düşse bile TL kredisi verecek TL mevduatı mı var?
***
Eğer ekonomide bir düzelme için çalışıyorsak öncelikle piyasaya GÜVEN verici adımların atılması gerekiyor.
Mesela 24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra kamu tasarrufu adına önemli açıklamalar yapılmıştı. Ama bu yıl bütçeye bakıyoruz ki, adeta gelen kapıyor, alan gidiyor. Yılın yarısında harcamalar 500 milyar liraya ulaştı.
Başlanmamış kamu yatırımlarının bile durdurulduğunu açıkladık ama sürekli yeni bir seçim vaadi ile yeni bir harcama alanı ortaya çıkıyor. Ve işin en acı tarafı da bu harcamaların hiçbiri toplam verimliliği artıracak ve ekonomideki temel sorunları çözecek harcamalar olmaması.
Yıllardır kamu bütçesi için “Yatırım Dışı Fazla” modeli öneriyorum. Yani kamu verimli yatırımlar için özellikle bu tür dönemlerde bütçe açığı verebilir. Ama bu harcamalar Ankara’nın itibarı için yeni uçak alımları, yeni araba alımları olmamalıdır.
Maalesef iş öyle gitmiyor.
Güveni artırmadan; faizi indirince ne olacağını ben de açıkçası merak ediyorum. Elbette kısa vadede sıcak paracıların vurgun piyasa kuralları işleyebilir. Asıl önemli nokta orta ve uzun vadede yeniden daha yüksek faiz artırımlarına zorunlu kalmamamızdır.