Traktör fabrikası kapatanların hikayesi
Leyla Şahin Usta “AK Parti’den önce bu ülkede traktör üretimi yoktu” dedi.
Otomotiv Sanayicileri Derneği-OSD verilerine göre; 1963 yılında Türkiye’de 7.982 adet traktör üretilmiş. 1968 yılında ise Türkiye’de traktör üretimi 15.118 adet olurken, 2009 yılında traktör üretimi 14.861 ila 1968 yılının dahi gerisinde kalmış.
1994 krizinde traktör üretimi 25.169’a düşerken mesela 2019 yılında traktör üretimi 23.899 adet ile 94 krizinin bile gerisine düşmüş.
Dikkat ederseniz burada şunu görüyoruz: AK Parti dönemi nüfus ve ekonomik büyümeye rağmen traktör üretiminde eski seviyelerin gerisinde kalmıştır.
Bunun elbet bir nedeni var. İşte o neden...
AK Parti ve traktör dediğimizde kendilerinin en büyük başarısı UZEL Traktör Fabrikası’nın kapanmasındaki durumları olsa gerek... AK Parti traktör üretimine bir katkı sağlamadı ama kendileri döneminde ülkenin en büyük traktör fabrikası kapandı...
OSD verilerine göre traktör üreten iki büyük firmanın sayılarına bakalım:
2004-2007:
Türk Traktör: 74.449
UZEL Traktör: 68.572
Ve artık UZEL Traktör diye bir fabrika yok... Türkiye’nin en büyük traktör fabrikası kendileri döneminde arsa rantı uğruna kapandı. O nedenle Türkiye’de traktör üretimi eski yılların bile üzerine çıkamıyor ve krizlerde eski yılların bile gerisine düşüyor.
Ama Leyla Şahin Usta “bizden önce traktör üretilmiyordu” diyebiliyor.
“Cehalet döneminin tanımlayın” derseniz tam da bu örneği verebiliriz.
Grafikte Türkiye’deki traktör üretimi ve traktör sayısını görebilirsiniz. Bunlar resmi verilerdir... Keşke konuşmacılar da kendilerine oy veren ve dinleyenlere insani saygı içerisinde doğru bilgiler sunsalar!
TEKNOLOJİDE AK PARTİ İLE STOP ETTİK
İkinci konu ise Türkiye’nin teknolojik seviyesi hakkındaki durumdur. Leyla Şahin Usta Türkiye’nin nasıl teknolojik ilerleme kaydettiğini yine anlattı.
Biz yine verilerle olaya bakalım: TÜİK ve diğer resmi verilerde teknolojik seviye dört kısma ayrılıyor: 1-Düşük teknoloji, 2-Orta-düşük teknoloji, 3-Orta-yüksek teknoloji ve 4-Yüksek teknoloji.
AK Parti öncesi 6 yılda (1997-2002) Türkiye 157,1 milyar dolar ihracat gerçekleştiriyor. Bu ihracatın 116,4 milyar dolarlık kısmı (%74,1) düşük ve orta-düşük teknoloji ürünlerinden oluşuyor.
AK Parti’nin son 6 yılına (2017-2022) bakıyoruz: Türkiye 1 trilyon 089 milyar dolar ihracat gerçekleştiriyor. Bu ihracatın 672,4 milyar dolarlık kısmı (%61,7) düşük ve orta-düşük teknolojik ürünlerden oluşuyor.
Dikkat ederseniz AK Parti ilk yıllarında geniş anlamda eskiye oranla düşük ve orta-düşük teknolojik ürünlerin ihracat payını yüzde 74,1’den yüzde 61,7’ye düşürmeyi başardı.
Lakin detaya bakınca durum pek öyle parlak görülmüyor: 1997-2002 dönemlerinde yüksek teknoloji ürün ihracatı 9,3 milyar dolar ile toplam ihracatta %5,92 pay alıyordu. Oysa son 6 yıldaki ihracatta yüksek teknoloji ürün ihracatı 36,6 milyar dolara ulaşmış ama ihracat içerisindeki payı %3,36’ya gerilemiş durumdadır.
Kısaca durum şudur: Alt teknolojiden nispeten kurtuluyorduk ama en üst teknolojiye de geçemiyorduk.
Hatta şunu ifade edersem daha net anlaşılır sanırım: 2006-2007 yıllarında Türkiye’nin orta-yüksek ve yüksek teknoloji ihracat payı yüzde 36,6 seviyesindeydi. Aradan tam 15 yıl geçiyor ve 2021-2022 ihracatına bakıyoruz: Ve maalesef orta-yüksek ve yüksek teknolojik ürün ihracat oranımız yine %36,7 seviyesi ile aynı seviyede kalmış.
Yani AK Parti yönetiminde Türkiye›nin teknolojik seviyesi 2007 yılında adeta STOP etmiş ve ülkemiz o günden beri yerinde saymıştır.
Acaba konuşmacılar neden ve nasıl bir şekilde resmi verilerin tam tersi şekilde hem de TBMM’de bu kadar rahat hitap edebiliyorlar? Veya neden ve niçin bu bilgi seviyesine ülkemiz mahkum edilmiştir?
İSTANBUL MANHATTAN’DAN DAHA PAHALI
Şimdi gelelim asıl noktaya.
Müthiş ötesi çarpıklık durumumuz nerede?
Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan bence çok doğru yaparak durum hakkında vermek istediği ince mesajları iletti.
MB Başkanı Hafize Gaye Erkan “İstanbul Manhattan’dan pahalı olur mu? Biz İstanbul’da ev bulamadık” dedi.
Bu durumu gerçekten sorgulamamız gerekiyor. Öncelikle ülkemizde teknoloji seviyesinin artmadığını üstte vermiştik. Buna bağlı olarak ülkemizde genel ücret gelir seviyesi de teknoloji seviyemizle beraber artmıyor; hatta tersine düşüyor. O zaman nasıl oluyor da ülkemizde konut fiyatları Manhattan’dan daha yüksek olabiliyor?
Hatırlayın...Bu konuda Mehmet Şimşek ne demişti? “Son yıllarda reel faiz çok düşük olduğu için konut fiyatları çok hızlı arttı. Konut fiyatları çok hızlı artınca kira beklentisi de ona göre şekillendi. Çünkü ucuz kredi ile konut fiyatlarının aşırı artışı beraberinde aşırı kira artışını da getirdi.”
Hem Mehmet Şimşek hem de Gaye Erkan Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanları ile beraber: “Faiz sebep-enflasyon sonuç” teorisini “Ortada Nass var” diyerek Kuran’a dayandırıp uygulayınca ülkeyi ne hale getirdiklerini net şekilde ifade ettiler.
Nazikçe ifade edilmiş bu cümleler aslında ülkede gayrimenkul fiyatlarını kimin bu hale getirdiğini de herkese göstermiş oluyor. Anlayan anlar, anlamayan sessizce duymuyormuş gibi yaparak kendi yanlışlarını toplum anlamasın diye kenarda oturup seyreder.
SALDIRI SONRASI İSRAİL İLE TİCARET
Ticaret Bakanı Ömer Bolat “Ekim sonrası İsrail ile ticaret yüzde 48 azaldı” diyor.
Burada kritik cümle “Ekim sonrası”, yani İsrail’in saldırı sonrası sanırsınız ki aniden Türkiye ticarette İsrail’e posta koydu ve mal sevkiyatının bir kısmını durdurdu.
Alın size bir başka Leyla işi daha.
Resmi verilere bakınca ne görüyoruz? İsrail ile ticaret (özellikle ihracat) bu yıl zaten bir düşüş eğilimde.
İsrail ile dış ticaretimiz Haziran ayında yüzde -28,1, temmuz ayında yüzde -10,3, ağustos ayında yüzde -18,9 ve eylül ayında da yüzde -23,9 zaten daralmış durumdaydı. Bu süreç ekim ayı sonrası biraz daha arttı ve ekim ayında İsrail ile dış ticaretimiz yüzde -38,9 daralmıştı.
Ömer Bolat’ın Bakanlığı İsrail’e olan ihracatın kasım ayında yüzde -43,7 azaldığını böylece ocak-kasım dönemi ihracatımızın yüzde -22,2 azalış gösterdiğini açıklıyor.
TÜİK verilerine göre zaten ocak-eylül döneminde İsrail’e olan ihracatın yüzde -19,3 azalarak 5,36 milyar dolardan 4,33 milyar dolara gerilediğini gösteriyor. TÜİK ve TİM verilerine göre ise ekim-kasım ayları itibari ile İsrail’e olan ihracatımız yüzde -36,9 gerileyerek 1.06 milyar dolardan 668 milyon dolara düşmüştür.
Kısacası İsrail ile ticaretimizin yaklaşık yüzde 20 civarı zaten bir daralma süreci vardı. Bunun üzerine soykırım saldırısı ile bu daralma yüzde 40’lara yükseldi. Olay budur... Soykırım ile İsrail ile olan ticaretimiz birden yüzde 48 gibi bir daralma yaşamadı.
Keşke birazcık gerçekleri konuşabilsek ve bizi seçen insanlara bu açıdan saygılı olabilsek... Nasılsa “Ay’a 4 şeritli yol yapıyoruz” dediğimizde inanan bir kitlemiz olmasaydı!!