Üretim sorunu ve çözüm merkezi
“Göreve geldiğimizde faizin yükünü azaltacak, aynı zamanda tamamen kaldıracak sistemler üzerinde açıklamalarım oldu.
Ama sadece konuşmakla olmuyor. Alternatif bir sistem var mı...? Yok.
Üretim kısmını, imalat kısmını konuşan var mı...? Yok. Devletin büyük projeleri haricinde başka açıklanan bir şey de yok.
Atladığımız bir husus var...Sürekli 2002-2018 kıyaslaması yapılıyor. İhracat 30 milyar dolardan 150 milyar dolara çıktı. Enflasyon şuradan-şuraya çıktı...İyi ama 2002’de ülke nüfusu 67 milyondu; şimdi 80 milyon. Bir de ek olarak 5 milyon mülteci geldi. Yaklaşık diğer katılımlarla 90 milyonluk bir nüfus olduk.
Mevcut çalışmalarda bu durum göz ardı ediliyor. Örneğin tarımsal alanda kendine yeter halini kaybetmiş olduk.
4 ayrı bölüm kurarak yatırım ortamının iyileştirilmesi için sürekli çalışmaya başladık. Sadece bir raporla değil, her an her zaman çalışan bir sistem kurduk. Neden? Bakın daha önce “üretim” fazla söylenmezdi ama şimdi Başbakanımız bile “üretim” diyor.”
***
Bu sözler Hollanda’nın 3 şehrinde bir günde 3 şube açan MUSİAD Başkanı Abdurrahman Kaan’a ait.
Aslında daha derin meselelere de el attık. Karşılıklı sohbetimiz büyük oranda ülke sorunları üzerineydi. Yapılan iyi şeyleri de, eksik kalan gelişmeleri de ele aldık.
Abdurrahman Kaan ile özellikle yatırım iklimi üzerine “Yatırım Dışı Fazla” modeli üzerinde konuştuk: Türkiye orta yaş yığılması yaşayan tam bir fırsat ülkesi. Burada toprağa düşen her yatırım, kendini kısa sürede amorti edebiliyor. O nedenle bütçede yatırım dışında ne kadar disiplin olması gerekiyorsa, yatırım için de o kadar bonkör olmak gerekiyor.
Başkan kamu yatırımları ve bankacılık üzerine de önemli tespitlerde bulundu: Katılım Bankalarının artık projelere katılım sağlaması gerektiğini söyledi. Klasik mevduat bankacılığı ile kol kola giden bir katılım bankacılığı döneminin çoktan bitmiş olması gerektiğini izah etti.
Benim aklıma Osman Gazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, km’si 5 sente gidilen otoyollar geldi. Hatta şu anda son sürat devam eden şehir hastaneleri...Ya da yapımı süren üçüncü havalimanı.
Bu projelerin bir kısmına Türk Halkı da ortak olsa iyi olmaz mı? Hem şeffaflık sağlanmış olur, hem de paylaşım adaleti sağlanırdı.
FAİZ MESELESİ
Şu faiz konusunda ne kadar çok yazdım ama hala anlatamıyorum galiba.
1- AK Parti Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizci politikasını izledi. İktidara geldiklerinde ülkemizde kredilerin GSYH’ya oranı sadece yüzde 10 seviyelerindeydi. Artık her yer kredi-her yer faiz oldu. Kredilerin GSYH’ya oranı yüzde 70’i geçti.
Ne diyorduk? Kargadan başka kuş, faizden başka ekonomi bilemedik.
2- Büyüme ve yatırımlar için faiz oranı ana-temel şart değildir. 2003-2008 arasında yüzde 8-9 enflasyon oranlarına karşılık yüzde 15-20 faiz oranları vardı. Hem reel faiz hem de nominal faiz bugünden çok daha yüksekti. İşte o günlerde nasıl oluyor da ekonomik büyüme yüzde 8,0-9,0 aralığında seyredebiliyor?
3- Faiz düşünce ülke kazanır diye illa bir şart yok. Hatta düşük faiz fakirleri tasarruf yerine borçlanmaya iter. Düşük faiz ortamında verimsizlik artarken, gelir dağılımı daha sert bozulur. Zenginler daha çok zengin olur. Örnek mi? Türkiye’nin en zengin yüzde 1 kesimi payını AK Parti döneminde yüzde 45’lerden yüzde 55’lere nasıl çıkardı dersiniz?
4- Faizde temel sorun aslında orandan ziyade makastır. Mevduat faizi ile kredi faizi arasındaki makasın kapatılması çok daha önemlidir. Hem tasarruf sahibi çok kazanmalı, hem de kredi kullanan uygun maliyette kalmalı. Aksi halde ne tasarrufçu kalır, ne de kredi kullanan ayakta kalabilir.
İşte bu noktada MÜSİAD Başkanı Abdurrahman Kaan beyin faiz konusunda “Sadece konuşmakla olmuyor” sözünü çok önemsiyorum.