Yeni kabine mi, yeni program mı?
Başbakan Ahmet Davutoğlu 64. Hükümeti açıkladı.
Kabinede sürpriz isimlerin olması aynı zamanda ülkemiz açısından yeni fırsatların açılması demek oluyor. 10-13 yıl aynı yerde bakanlık yapan bir kişinin o bakanlıkta yapacağı yeni bir şey kalmaz. Olsa olsa eskileri devam ettirir...
Benim açımdan yeni isimler kadar çok çok daha önemli olan başka bir mesela var. Yeni bir kabine mi yoksa "yeni bir ekonomi programı mı?" İşte kilit soru bu...
Türkiye 2001 ekonomik krizi ile Kemal Derviş - IMF tarafından yazılan ekonomi programını uygulmaya devam ediyor.
2001 krizi ile ortada iki hastalıklı bölüm vardı:
1-Devletin borçları (özellikle iç borçlar) devasa boyuta ulaşmış ve kasa boşalmıştı.
2-Bankacılık sektörü yaprak gibi dökülüyor ve iflaslar peş peşe geliyordu.
İşte Kemal Derviş-IMF programı bu iki sorunu odak yaparak bir ekonomi programı yazdı. Bankalar ve Devlet bütün parayı adeta emen konuma getirildi.
2002 yılından itibaren devlet giderleri kısıp, gelirleri artırarak yüzde 6,5 faiz dışı fazla hedefi ile yola devam etti. Bankalar ise yeni ekonomik modelde adeta kar üstüne kar yazdı.
Ama ülkenin sanayisi ve üretimi giderek güç kaybetti.
İşte bu tablo aslında 2006-2007 yılında değişmesi gerekirken bir türlü değişmedi ve bankaların kasası ile devletin kesesi dolmaya devam etti.
2001-2002 yıllarında piyasa değeri 150-200 milyon dolar olan bankalar 5-10 yıl sonra sadece bir yılda 300-500 milyon dolar kar eder duruma gelmişti. Devlet ise GSYH'nın yüzde 24'üü vergi olarak toplar duruma geldi.
2009 yılında IMF programını bitiren Türkiye 2013 yılında IMF'ye borç para verecek konuma da geldi ama IMF'nin yazdığı ekonomi programını bir türlü değiştiremedi.
Cumhuriyet tarihinin en güçlü siyasal liderlerinden bir olan Recep Tayyip Erdoğan sayesinde güçlü ve istikrarlı bir yönetim sergilenmesine rağmen, bu güçlü lider ve istikrar maalesef ekonomiye yeterince yansıtılamadı. Keza son 14 yıllık büyüme oranı Cumhuriyet tarihi ortalamasının gerisinde kaldı.
Başarılan çok şeye rağmen başarılamayan oldukça çok alan geride bekliyor. Özellikle üretim ekonomisinden çıkarak özel sektörün yabancı borçlanmasına bağlı tüketim ekonomisine geçiş ülkemize çok maliyet ödetti.
2009 yılında ekonomi kabinesi değişikliği ile üretim süreçlerine getirilen ek vergiler uzun vadede Türkiye'nin büyüme iştahını çok ciddi oranda geriletti.
Kısaca 2002 yılından 2015 yılına kadar Ak Parti iktidarında çok şey değişti ama Kemal Derviş-IMF programı bir türlü değişmedi.
Ülkemizin acil ihtiyacı olan da işte tam burası. Kaynakların üretime ve kalkınmaya gideceği, parasal dengelerin başarısı yerine insani dengelerin başarısı ile sevinilecek bir ülke olmak durumundayız.
Mesela enflasyonun yüzde 5'e düşmesi ile övünürken aslında işsizliğin yüzde 10'a çıkmasını gözden kaçırmamalıyız. Veya parasal başarı olan enflasyon düşüşü yerine insani başarı olan işsizliğin düşüşü ile başarı yakalamak durumundayız.
Kısaca Kabine değişikliği kadar zihniyet ve program değişikliğini takip etmemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.