Almanya’ya giden doktor ayıp etti

Vatandaş tam da bugün asgari ücretle nasıl geçinilir diye kara kara düşünürken, bazı sözüm ona liberal iktisatçılar çıkmış, “Asgari ücreti belirlemek devletin üzerine vazife olmamalı, bunu piyasa kendi dinamikleri içinde yapmalı” diye konuşuyorlar.

Oysa asgari ücreti belirlemek bütün çalışma dünyasını kontrol altına alıp hangi işi yapanın kaç para alacağına tek tek karar vermek değil. Üretimin ve rekabetin, ne olursa olsun, “çalışanların canını çıkartmadan” sürdürülmesi için ücretlerde bir alt sınır tayin etmek.

Devletin piyasaya müdahalesi değil bu, devletin düzenleyici rolünün gereği.
Devletin piyasaya müdahalesi, mesela, faiz oranlarını belirlemekle olur. Karşılıksız para basmakla olur. Vergi ve gümrüklerin dengesini bozmakla olur.

Zaten bir ekonomide üretim maliyeti istihdam harcamasından, istihdam maliyeti de ücretlerden ibaret değildir.

Asgari ücret adı üstünde asgari ücrettir. Standart ücret değildir.
Nitekim liberal piyasa ekonomisinin işlediği birçok Avrupa ülkesinde devlet tarafından belirlenen asgari ücretle çalışanların oranı çok düşüktür. AB ülkelerinde asgari ücret ortalama 1500
Euro (yaklaşık 30 bin TL) civarında.

Demek ki “İşçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım gibi zorunlu ihtiyaçlarını asgari düzeyde karşılamaya yetecek” miktar bu.

Üstelik çalışan kesimin çok küçük bir yüzdesi bu ücretlerle hayatını idame ettirmek durumunda. Çoğunluk ise kendi kişisel niteliklerine göre yaptıkları işten piyasa şartlarına göre değişen miktarlarda kazanç elde ediyor. İşte bu kesim orta sınıf oluyor. Bizde de geçmişte vaziyet bu merkezdeydi aslında. Asgari ücret son birkaç yıl içinde ortalama ücret haline geldi.

Çünkü sadece şu son üç dört yıl içinde yapılan yanlış işler neticesinde orta sınıf hızla ortadan kalkma yoluna girdi.

Bugün doktor, mühendis, avukat, mimar vs gibi kalifiye meslek sahibi insanlar da asgari ücrete çok yakın seviyelerde maaş alıyorlar. Devlet memuru statüsündekileri hiç saymıyorum.

“Yoksullukta eşitlik” sağlandı bu dönemde. Eğitim iyice değersizleşti. Maddi anlamda da itibar anlamında da. Dolayısıyla mal ve hizmet üretmek için de fikir ve vizyon üretmek için de gerekli olan motivasyon kaynakları kurutuldu.

Bu durum düşük ücret sorunundan da işsizlikten de daha vahim. Çünkü bir ülkenin en önemli değeri olan insan sermayesinden harcıyoruz artık. Bu dönemde başta doktorlar olmak üzere yüksek eğitimli ve kalifiye meslek sahibi bir kitlenin her şeyden vaz geçip yurtdışına kapağı atma hesapları yapması boşuna değil.

Eğri oturalım doğru konuşalım. Kendi ülkesinde hayat kalitesi her gün biraz daha küçülen bir doktoru veya mühendisi gözünü yurtdışına dikti diye ayıplayabilir miyiz?

Baksanıza, bugün Türkiye’de hayat pahalılığı alıp başını giderken, hükümet altı ayda bir asgari ücrete zam yaparak çalışanların enflasyona ezilmesini önlediğini ileri sürüyor.

Sorun şu ki belirlenen asgari ücretle bugün hem bir ailenin geçinmesi çok zor hem de küçük ve orta ölçekli işletmelerin çalışanlarına bu ücretleri ödemeleri halinde artacak maliyetlerin mal ve hizmetlerin fiyatlarını da arttırması kaçınılmaz. Yani vatandaşınızı enflasyondan korumak için attığınız adımlar enflasyonu azdırıyor.

İki ucu keskin bir kılıç bu.

Peki, yapılacak iş ne bu durumda?
Çalışanların ücretleri arttırılmasın mı?

Tabii ki hayır. Günü kurtarma tedbirleri yerine bugünü de yarını da kurtaracak adımlar atılmalı. Bu adımların ne olduğunu da ekonomi bilimi söylüyor. Amerika’yı yeniden keşfetmek gerekmiyor.

“İyi de ekonomi biliminin söylediklerine itibar edilseydi, zaten bu durumda olmazdık” diyeceksiniz.

Haklısınız.

YORUMLAR (127)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
127 Yorum