Bırakın biraz da biz örnek olalım
Nasrettin Hocamızın meşhur fıkrasını bilmeyen azdır herhalde… Hoca’yı bir komşusu yemeğe çağırır. Sofraya büyük bir kâse gelir. Ev sahibi, Hoca’nın ve diğer misafirlerin önüne küçük kaşıklar koyar. Kendi önünde ise kocaman bir kepçe vardır. Ev sahibi kepçeyi kâseye daldırıp ağzına her götürdüğünde “Ohh, öldüm”, “Ohh, öldüm” diyerek çorbayı mideye indirir. Misafirler ise ellerindeki küçücük kaşıklarla yudum yudum içtikleri çorbanın tadına pek varamazlar. Hoca bakar ki bu iş böyle olmayacak; “Efendi!” der, “Ver şu kepçeyi, biraz da biz ölelim!”
Bugün bütün dünyanın en önemli gündemi virüs salgınına karşı en etkili silah olan aşı. Bir yıl gibi kısa bir süre içinde bulunarak insanlığın hizmetine sunulmasının “bilimin zaferi” olarak alkışlanması gereken aşı… Avrupa’da ve bazı komşu Ortadoğu ülkelerinde kitlesel aşılama uygulamasına başlanmasının üzerinden bir aydan fazla zaman geçti bile. Türkiye’de de sağlık çalışanlarından ve bakımevlerinde kalan kişilerden başlamak üzere aşılama geçen hafta başlatıldı. Ama tartışma da başladı…
Sağlık Bakanı’nın sağlık çalışanlarını temsilen öncelikli olarak aşılanması gayet doğal ve anlaşılır bir uygulama. Keza ülkenin devlet başkanının -sağlığı milli güvenlik konusu sayıldığı için- öncelikle aşı olması da yanlış değil. Her ne kadar Avrupa’da böyle bir anlayış yoksa da -Amerika’da olduğu gibi- Türkiye’de de siyasi kültür böyle bir önceliğe cevaz veriyor. Ancak cumhurbaşkanıyla beraber partisinin MKYK üyelerinin de aşı olmaları vicdanları yaralayan bir suistimal olarak kayıtlara geçti. Derken, irili ufaklı birçok partinin başkanı ve kimilerinin yöneticileri aşı oldular. Hatta bazı rektörler, avukatlar vs. de aşı oldular.
Çünkü topluma örnek olmaları icap ediyormuş. Onlar aşı olmasa hiç kimse güvenip de aşı olmazmış. Mecburen, içleri kan ağlayarak bizim adımıza bu fedakarlığı yapıyorlarmış. Nasrettin Hoca’nın esprisini buraya uyarlayıp “Bırakın, biraz da biz örnek olalım” diyesi geliyor insanın…
***
Şaka bir yana, eğer mesele topluma örnek olmaksa Cumhurbaşkanı ile Sağlık Bakanı bunun için yeterli değil miydi? İktidar partisinin 51 kişilik MKYK üyeleri de aşılanmasalar Tayyip Erdoğan ile Fahrettin Koca’nın kameralar önünde kollarına şırınga vurdurmaları hiç kimseye bir anlam ifade etmeyecek miydi?
Diğer yandan, toplumda karşılığı küçük, siyasette etkisi büyük bir partinin başkanı “aşı olmak milli görevdir” diyerek paylaştı o mutlu anın fotoğrafını. Buna bakıp da “Madem öyle, himmet buyurun, biz de milli görevimizi yerine getirelim” diyecek olursanız size “Sıranı bekle” diyeceklerdir tabii… Çünkü herkese yetecek kadar aşı yok ortada…
Telaffuz edilen siparişin tamamı gelse ve hemen gelse bile yeterli değil. Onun için “Yakında yerli aşımız çıkacak, bekleyin” diyorlar zaten. Ama kendileri topluma örnek olmak için beklemiyorlar.
***
Bir de “örnek olmak” gibi bir iddiaları olmaksızın “kötü örnek” olan siyasetçilerimiz var…
Meslekleri hekimlik ve eczacılık olan ama şu anda parlamentodaki görevleri dolayısıyla mesleklerini icra etmeyen milletvekillerimiz görevde olan meslektaşlarından önce sağlık çalışanı kontenjanından aşı oldular. Şekil şartları itibarıyla yanlış olmayabilir ama etik değil bu. Doktorlara ve eczacılara aşı konusunda öncelik tanınmasının sebebi bu insanların hastalarla ve hastalıkla burun buruna görev yapıyor olmaları. Fiilen bu şartları taşımayan kişilerin sadece tıp veya eczacılık diplomaları var diye söz konusu haktan faydalanmaları güzel değil. Kuralları nalıncı keseri gibi kendilerine doğru yontarak yorumlamaları hakşinaslık değil.
Milletvekiliyseniz milletvekillerine sıra geldiğinde aşınızı olursunuz. “Ben aslında doktorum, ben aslında eczacıyım” diyerek aşı sırasına “kaynak yapmak” yakışıksız bir tutum. Herkes için yakışıksız, milletin vekili olma iddiasındaki siyasetçiler için daha da yakışıksız.
Ama kimin umurunda? Fırsatçılık, yağmacılık, bencillik bugünün yükselen toplumsal değerleri. Bal tutanın parmağını yalamasının en doğal hakkı olduğunu kabul eden bir zihniyetten söz ediyoruz. Fazla uzatmayalım.