Çürüme siyasette mi toplumda mı?

Geçen gün şu asırlık “Türk entelijansiyası dekadans içinde...” lafından yola çıkarak muhalefetimizin hal-i pür melalinden şikâyet ediyordum. Sonradan fark ettim ki bir şeyi eksik bırakmışım. Dekadans deyince hemen bir parantez açmam gerekiyordu: Dekadans çürüme, gerileme, çöküş gibi anlamlara gelen bir kelime. 19. yüzyılda Türk aydınları daha ziyade Fransızca okuyup düşündükleri için o dönemde çokça kullanılan bir kavram bu. Osmanlı düzeninin yozlaşmasını anlatmak için dekadans diyordu son dönem Osmanlı aydınları…

Ancak daha ziyade bazı aydınların diğer bazı aydınlara veya bazı sanatçıların diğer bazı sanatçılara yönelik eleştirilerinin ifadesiydi “dekadan” (çürümüş) terimi. Mesela tarzları fazla batıcı bulunan Servet-i Fünun yazarlarına dekadan deniyordu… Zaten Fransızlar da esas olarak bu terimi yüzyıl sonu (“fin de siecle”) dedikleri dönemde ortaya çıkan Baudelaire, Varlaine, Mallerme gibi şairlerin yadırgatıcı yenilikçiliklerini yermek için kullanıyorlardı. Onlardan dekadans kavramını alan İngilizler de yine Oscar Wilde gibi kendi avant-garde sanatçılarını etiketlediler bu kelimeyle.

Bugün ne İngiliz ne de Fransız edebiyatının söz konusu yenilikçilerini “çürümüş, yozlaşmış” diye gören ve öyle tanımlayan pek kimse yok ama dekadans deyince kelimenin edebiyat tarihindeki karşılığı bu isimler. Biz de böyle bir parantez açarak hem söz konusu kavramı edebiyat tarihi bağlamı dışında kullandığımızı tasrih edelim hem de şapkamızı kaldırıp adı geçenlere bir saygı selamı göndermiş olalım…

***

Edebiyat tarihi bir yana, şu andaki konumuz esas itibarıyla toplumdaki yozlaşma… Başta siyasetteki olmak üzere diğer bütün toplumsal kurumlardaki “dekadans”…

Toplumun yozlaşması deyince de İslam uygarlığının yetiştirdiği en büyük toplum bilimci İbn Haldun’un bu alandaki tespitleri akla geliyor ilkin. Toplum bilimci dedim ama eserinin temel amacı tarihin yasalarını ortaya çıkarmak olduğunu göz önünde tutarak en büyük tarih filozofumuz diye de anabileceğimiz bir bilgin Mukaddime yazarı…

Bildiğiniz gibi, devletlerin (veya siyasi kurumların veya sistemlerin) ömrünü döngüsel bir şema içinde izah eder İbn Haldun. İlk başta kuruluş devri. Taze bir enerjiye sahip, yani dinamik bir toplum ortaya çıkar ve çürümüş, yozlaşmış olan eski yapıyı ortadan kaldırıp yerine geçer… (Bu süreçte düşünürümüzün “asabiyet” diye adlandırdığı bir tür toplumsal aidiyete dayalı dayanışma duygusu önemli rol oynar.) Ardından rakipler ve diğer tehdit unsurları tasfiye edilir, iktidar sağlama alınır... Bundan sonra en verimli devir gelir; o kültürün en parlak ürünleri ortaya çıkar. Ama bu parlak dönem ilelebet devam edemez. Yavaş yavaş çürüme başlar; sorunlar ortaya çıkar. Ne kadar gayret edilirse edilsin bu sorunların çözülmesi mümkün olmaz.

Derken filozofumuzun “bedevi” (yani medeni olmayan, yani mevcut sistemin parçası olmayan) diye tanımladığı yeni bir dinamik topluluk çıkagelir ve mevcut yerleşik yapıyı ortadan kaldırarak yeni bir yapı kurar ve “hadari” (medeni, yerleşik) hale gelir. Bu aşamada söz konusu yapının kurucuları arasındaki doğal dayanışma (asabiyet) yerine de başka türlü ve daha ziyade hiyerarşik tarzda ilişki biçimleri teşekkül eder. Bilahare bu yeni toplumsal yapı da aynı döngüyü yaşamaya başlar. Çünkü her organizma doğar, büyür, hastalanır ve ölür. Tabiatın kanunu her yerde benzer biçimde işler.

***

İbn Haldun’un ilk bakışta son derece basit gibi görünen bu tespitleri toplumsal gelişmenin kurallarını veya tarihin yasalarını anlamamız için olduğu kadar kurumların ve sistemlerin karşılaştığı sorunları teşhis edebilmemiz için de son derece işe yarar bir anahtar sunuyor.

Ne var ki kendimizi doktor yerine koyup hastalıklarımızı teşhis etmekte veya reçete yazmakta acele etmemek de lazım. Çünkü toplumsal ve siyasal yapılar kutu içinde kutu gibi iç içe faaliyet gösteren sistemler. Sözgelimi bir toplumun içinde hastalıklı bünyeler olabilir ama bu bünyelerin hastalığını içinde bulundukları toplumun kendi yapısal arızalarıyla karıştırmak yanlış olur. Bunları ayırabilmek gerekir. Dolayısıyla dışarıdan bakarak bir kurumun ömrünü tamamlamak üzere olup olmadığını anlamak kolay değil. Ama elbette hastalık belirtilerini daima ciddiye almak zorundayız.

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum