Doğu Türkistan için ‘empati’ vakti
Çin’in yaklaşık beş yıldır “eğitim merkezi” adını verdiği toplama kampları aracılığıyla Doğu Türkistan’da sürdürdüğü kültürel etnik temizlik seferberliği Holokost’tan sonra modern dünyanın şahitlik ettiği en büyük zulüm organizasyonu.
Ne var ki Doğu Türkistan’da yürütülen sistemli asimilasyon politikası yeni değil. Filistin topraklarında İsrail devletinin kuruluşundan bir yıl sonra, 1949’da Doğu Türkistan´ı işgal eden Çin devleti bilahare “Şincan Uygur Özerk Bölgesi” adını verdiği bu topraklar üzerindeki demografik yapıyı değiştirmek için 70 yıldır şiddeti giderek artan bir etnik temizlik programı uyguluyordu zaten. Bölge halkının İslami kimliğini silmeye yönelik politikaların yanında fiziksel imha anlamına gelen uygulamalarla bir etnik arındırma siyaseti sürdürüyordu. Pekin rejiminin 2016’da hayata geçirdiği ve yaklaşık 3 milyon kişinin içinde tutulduğu toplama (veya çalışma) kampları uygulaması ise zulmün ve kötülüğün zirvesi.
Bu zulme karşı Batı dünyasında giderek artmakta olan ciddi tepkiler var. İslam ülkelerinde ise ilgisizlik. Hatta geçtiğimiz aylarda Birleşmiş Milletler’de hazırlanan bildiriye hiçbir İslam ülkesi imza vermedi. Bunun sebebi Çin hükümetinin elindeki dev finans gücünü bütün dünyada kendi siyasi hedefleri doğrultusunda diğer hükümetleri yönlendirmek için kullanabiliyor olması.
Ama İslam ülkelerindeki yönetimlerin kendi iç kamuoylarından bu konuda bir tepki veya baskı gelmesinden çekinmiyor olmaları da Çin’le işbirliği yapmalarını kolaylaştırıyor. Bu hususu gözden kaçırmamak lazım.
***
Söz gelimi Türkiye’de iktidardaki partiler yerliliği, milliliği kimselere bırakmıyorlar… “Türklük gurur ve şuuru, İslam ahlak ve fazileti” nutukları atıyorlar… Hilafeti geri getirip İslam dünyasının lideri olma hayallerini millete pazarlıyorlar… Biri yıllardır “mazlum Müslümanlar” diyor, öbürü öteden beri “esir Türkler” nutukları atıyor… Ama Çin zulmü altındaki Doğu Türkistanlıların durumuna ses çıkarmıyorlar.
Cumhur İttifakı öncesinde Çin lokantalarının basılıp buradaki insanların tartaklanması veya Sultanahmet’te Çinli (zannedilen) turist gruplarına yapılan saldırılar gibi -haklı bir davada bizi haksız duruma düşüren- eylemleri bile savunan kişilerin artık sessizliği yeğlemiş olmaları ilgi çekici…
Hükümet belli ki Çin’i üzmek istemiyor… Çünkü olayın ekonomik ilişkiler boyutu var, çarpık bir anlayışla oluşturulan -daha doğrusu bozulan- dış politika mimarisinin zorunlukları var… Söylentilere göre Kanal İstanbul’un finansman ihtiyacı var… Hatta aşı siparişinin gereklilikleri var… Bunlar doğru ama bu sessizliğin bir sebebi daha var: Cumhur İttifakının kendi tabanında bu yönde ciddi bir talep veya baskı da yok.
Peki, neden yok? İlkin, iktidarın propaganda aygıtı böyle bir meselenin varlığını gözlerden gizleyebildiği için. İkincisi, söylemeye dilim varmıyor ama geniş kitlelerin de pek umurunda değil Doğu Türkistan’da olup bitenler.
***
Vicdansızlıktan veya duyarsızlıktan değil, oradaki insanların durumuyla kendi durumları arasında bir empati kuramadıklarından.
Nihayetinde böyle bir empatinin hissedilebilmesi için toplum seçkinlerinin rehberliğine ve örnekliğine ihtiyaç var. Bu olmadığında “sokaktaki adam”ın duygu ve düşünce dünyası anlamlı bir tepki üretemiyor. İnsanın tabiatı bu.
Buyurun size bir empati vesilesi… Önümüz mübarek Ramazan… İslam aleminde ve ülkemizin her yanında oruçlar tutulacak, teravihler kılınacak, mukabeleler takip edilecek… Ziyaretler yapılacak… Camilerimiz süslenip mahyalar ışıklandırılacak… Peki Doğu Türkistanlı Müslümanlar ne yapacaklar bu ramazanda? Onların oruç tutmaları da yasak. Hem de çok uzun zamandır. Çin devleti resmî olarak “oruç yasak” demiyor ama oruç tuttuğu tespit edilenler “eğitim kamplarına” gönderiliyor. Bunların tespiti için de işyerlerinde ve okullarda “Müslümanlara su ikram edilmesi” gibi yöntemler uygulanıyor. Hatta evlere “ziyaretler” yapılıyor bu ay boyunca.
Biz burada onbir ayın sultanı Ramazan’ın manevi iklimini teneffüs ederken Doğu Türkistan’daki -aynı zamanda akrabamız olan- dindaşlarımızın bu mübarek ay boyunca kimlikleri ve inançları uğruna çektikleri çileyi anlamaya çalışamaz mıyız?
Dünya üzerindeki Müslümanlar zulüm altındaki kardeşlerinin yaşadıklarıyla empati kurabilseler siyasi iktidarlar para-pul hatırına başka türlü davranabilirler mi?