‘Hem öyle hem böyle’ siyaseti
Anlaşıldığı kadarıyla, kendisine verilen misyonun gereği olarak, “harikalar diyarında” faaliyet gösteren Türkiye İstatistik Kurumu yıllık enflasyon rakamlarının yüzde yirminin altında olduğunu açıkladı. Gelgelelim ülkemizin saygın ekonomi uzmanlarının oluşturduğu Enflasyon İzleme Grubu’na göre bu oran yüzde kırkların üzerinde. Az buz bir fark değil aradaki. Muhtemelen TUİK bizim iyiliğimizi düşünüyor; durup dururken moralimiz bozulmasın diye böyle hafifletilmiş rakamlarla gönlümüzü hoş etmek istiyor. Her ne kadar yüzde 19 enflasyon da sevinilecek bir durum değil ama yüzde 45 dese daha çok üzüleceğimiz biliyorlar. Gerçi çarşıya pazara giden herkes hayat pahalılığının gerçekte hangi oranlarda olabileceğini bizzat yaşayarak görüyor. Ama yine endişeye mahal yok. Pahalılıkla mücadele için “kooperatif marketleri” açacakmış hükümetimiz. Yani dilerseniz, “pahalılık yok” diyen TÜİK’i dinleyip rahatınıza bakın, dilerseniz “pahalılıkla mücadele edeceğiz” diyen hükümete inanıp içinizi ferah tutun.
Latife bertaraf, 2019’daki yerel seçimler öncesinde de “tanzim satış” formülünü devreye sokmuşlardı ama bu girişim hiçbir derde deva olmamıştı. Ne hayat pahalılığına iyi geldi ne de İstanbul ve Ankara belediyelerinin elde tutulmasını sağlayabildi. Sonra da sessiz sedasız ortadan kaldırıldı. Hiç kimse de sormadı “Niye kaldırdınız bu çadırları, yoksa enflasyonla mücadeleden mi vaz geçtiniz” diye?
Doğrusu, dar gelirli yurttaşlara destek olmak için temel gıda ürünlerinin devlet tarafından sübvanse edilmesi kötü bir fikir olmayabilir. Ancak bunun yolu tanzim satışı değil. Yol bu olsa bile mevcut yönetim zihniyetiyle böyle bir girişimin başarılı olması imkânsız. Nitekim 2019’daki tanzim satışı fiyaskoyla bitti. Devlet zarar etti bu işten ama vatandaşın sıkıntılarına ciddi anlamda bir çözüm de getirmedi ki “helal olsun harcanan paralara” diyebilelim.
Bir defa, tanzim satış çadırlarındaki ürünlerin bir kısmı ucuza bile satılamadı. Gerisini konuşmaya gerek yok zannederim!
Buna rağmen şimdi yeniden tanzim satış formülüne geri dönüldü. Neden? Öncelikle ufukta yine bir seçim olduğu için… İkincisi, bildikleri ve akıllarına gelen çok fazla sayıda yöntem olmadığı için… Üçüncüsü, vatandaşın özellikle şikâyet ettiği gıda ürünlerindeki ve diğer bütün ihtiyaç maddelerindeki fiyat artışlarının -yani enflasyonun- sebebini boş verip sonuçlarıyla uğraşmak daha kolay göründüğü için… Tıpkı samanlıkta kaybettiği iğneyi “orası karanlık diye” dışarı çıkıp gün ışığının altında arayan Nasreddin Hoca gibi…
Ama bu yöntem dün işe yaramadığına göre bugün de işe yaramayacak. En basitinden girdi maliyetlerindeki artışı göz ardı edip market rafındaki fiyatı “balanse etmek” mümkün mü?
Petroldeki fiyat artışlarına karşı petrol kooperatifi de kurulmayacak herhalde. Döviz kurunun alıp başını gitmesini önlemek için de dolar kooperatifi oluşturmayı düşünüyor olamazlar!
O zaman nasıl mücadele edecekler pahalılıkla? Çünkü pahalılık cebimizdeki paranın değerinin azalmasının sonucu. İki üç yıl önce beş liraya aldığımız bir ürünün bu yıl 10 liraya satılması -bazı ürünlerle ilgili özel durumlar dışında tabii- esas olarak liranın satın alma gücündeki kayıpların sonucu.
Peki, neden son yıllarda hızla değerini kaybediyor milli paramız? Ekonomideki yanlış tercihlerden veya beceriksizlikten veya düpedüz kötü yönetimden dolayı olabilir mi?
Diğer yandan, öteden beri “Devlet şeker mi üretir, devlet bez mi satar” diyerek kamu iktisadi kuruluşlarının özelleştirilmesini savunan bir siyasi yapının birden bire sosyal devletçi ve kooperatifçi kesilmesi hem tuhaf hem de söz konusu işin yürümeyeceğinin göstergesi…
Zaten yapılan yanlışların temelinde daima esen rüzgâra göre yön değiştirilmesinin handikapları var. Belirli bir yönetim felsefesinin olmaması, ülkenin ve devletin geleceğine ilişkin bir vizyonunun olmaması…
Yerine göre hem özelleştirmeci hem kooperatifçi olunabilmesi gibi… Yerine göre Kürdistan sözünü meclis kürsüsünde kullanan ilk lider olmakla övünebilmek, yerine göre aynı kelimeyi kullananlara “Yallah Kürdistan’a” diye seslenebilmek gibi… Yerine göre “hepimizden daha milliyetçi” olmak, yerine göre “milliyetçiliği ayaklarının altına” alabilmek gibi…
Örnekler çok… Ama hepsinin de ortak özelliği “bir öyle bir böyle” yaklaşımının veya “hem öyle hem böyle” siyasetinin hiçbir alanda çözüm üretemediğinin tanıkları olmaları…
Bir siyasi hareketin belirli bir fikre dayanması, sorunları ve çözümlerini tanımlaması, kadrolarını oluşturması somut bir vizyona yönelmesi, yolunu seçmiş ve yol haritasını çizmiş olması, yol arkadaşlarını ve ortaklarını belirlemiş bulunması... hasılıkelam ne yapacağını bilmesi gerekir ki başarıya ulaşabilsin. Münferit konular için de genel anlamda da…