İktidar hücumda muhalefet savunmada
Bugünkü iktidar özellikle son zamanlarda değişik bir siyaset mantığıyla hareket ediyor. Tabandan ziyade tavandaki ittifakları önemsiyor. Kötü yönetimin, yanlış tercihlerin, liyakatsiz atamaların, şeffaflıktan uzaklığın, yolsuzluk iddialarının siyasi sonucu olan tabandaki erimeyi kendine çeki düzen vermek suretiyle önlemeyi düşünmüyor. Bunun yerine “AK Parti ile MHP oyları iktidarı sürdürmeye yetmiyorsa ittifakımıza bir üye daha katalım” düşüncesiyle hareket ediyor.
Bu bağlamda Saadet Partisi hep gündemde. İYİ Parti ise sık sık yoklanıyor. Bir bakıyorsunuz, ‘yerli ve milli’ olduğu tescil edilerek “Sizin yeriniz Cumhur İttifakıdır. Bitsin artık bu hasret. Dönün artık yuvanıza” çağrıları yapılıyor bu partiye. Olumlu bir karşılık alınamayınca bu sefer “FETÖ’cü, PKK destekçisi” gibi suçlamalar yöneltiliyor. Sonra yeniden bir temas imkânı aranmaya başlanıyor, bulunamayınca yeniden aynı suçlamalar devreye giriyor. Böyle bir döngü var.
Ancak ittifak tekliflerine yüz vermediği için hışma uğrayan bu parti için kullanılan ifadelerin ağırlığı, suçlamaların insafsızlığı iktidar partilerinin tabanındaki öfkeli grupların gözünde bu partiyi “meşru hedef” haline getiriyor. İktidarın siyasetçisi, bürokratı, medyası bir siyasi parti hakkında sürekli “FETÖ’cü, PKK destekçisi” deyip duruyorsa “sokaktaki adam”ın provoke olması için daha organize çalışmalara gerek kalmaz.
***
İYİ Parti lideri Akşener’e karşı Sivas’ta sergilenen eylemin organize bir hazırlığın ürünü olup olmadığını kesinkes bilemiyoruz. İşin aslının öğrenilmesi için adli soruşturmaya ihtiyaç olduğu ve bu da söz konusu olmadığı için konu hakkında ancak birtakım tahminlerde bulunabiliriz.
Bu çerçevede, bugünkü Türkiye’de iktidar partilerinden birinin genel başkanına yapılması düşünülemeyecek bir hareketin bir muhalefet liderine yapılabiliyor olması yeterince açıklayıcı olmalı. Söz gelimi herhangi birinin Erdoğan’ın veya Bahçeli’nin karşısına çıkıp Akşener’e söylenen sözleri söylemesi mümkün olmadığına göre zaten “hedefin meşruluğu” konusu gündeme geliyor. Bu algıyı temin eden de iktidar siyasetçilerinin sorumsuz dilinden başka bir şey değil.
İYİ Parti liderinin daha önce Rize’de maruz kaldığı sözlü ve fiziki saldırılar hakkında Erdoğan şunları söylemişti: “Yine dua et ki gelin hanıma çok ileri gitmeden bir ders verdiler. İkizdere yetmedi bir de Çayeli’ne gitti. Orada da zaten gerekeni yaptılar. Daha neler olacak neler. Daha dur bakalım. Bunlar iyi günler…”
***
Bütün bunlar, bir tarafa… Gördüğümüz resimde asıl üzerinde durulması gereken detay tablonun ters asılmış olması… Dünyanın her yerinde eleştirilerin muhatabı iktidardır. Siyasetçiler de medya da diğer toplum kesimleri de iktidardan hesap sorar, eleştirilerini iktidara yöneltirler.
Bizde tam tersi oluyor. İktidarın yanlışlarını eleştiren, söz gelimi 128 milyarın akıbetini soran, Sedat Peker’in iddialarının izini süren, Ziraat Bankasına ödenmeyen krediyi gündeme getiren, THK uçakları skandalını sorgulayan siyasetçiler “karşı saldırı” altındalar.
İktidarın dokunulmazlığına mukabil, muhalefet partilerinin tek tek hedef alınıp akıl almaz suçlamalarla yıpratılmaya çalışılması demokrasi tablosunun duvara ters asıldığını gösteriyor.
İşte bu tabloda muhalif siyasetçiler fiziki saldırıya da uğrayabiliyorlar. Bu çok tehlikeli bir yol. Bu yolun açık tutulmaması lazım. Akşener’in maruz kaldığı eylemlerin zamanında ve akıllıcı müdahalelerle savuşturulduğu akıldan çıkarılmamalı. Yaşananların vahametini anlayabilmek için daha önce Kılıçdaroğlu’nun uğradığı saldırı, kışkırtılmış bir kalabalığın linç girişiminden son anda kurtulmuş olduğu unutulmamalı.
İktidar siyasetçilerinin muhalefete karşı kullandıkları sorumsuz ve suçlayıcı dil vatandaş çoğunluğu nezdinde hedef şaşırtmaya ve kendi hatalarını örtmeye de yetmiyor, yol açtığı vahim tehlikelere de değmiyor. Bunun bir amaç doğrultusunda yapıldığı muhakkak. Ama çıkmaz bir yol bu.
İktidar sahipleri oturdukları makamların sorumluluk makamları olduğu bilinciyle hareket etmek zorundalar.