Kim korkar enflasyondan şundan bundan!

Ekonomi bir bilim. Amacı veya işlevi insanlar arasında mal ve hizmetlerin mübadelesinde hangi sebeplerin hangi sonuçları çıkarabileceğine ilişkin kuralları tespit etmek. Mesela enflasyonun ekonomi bilimine göre birkaç farklı sebebi var. Ancak bunlar içinde enflasyona tek başına faizin yol açtığı bilgisi yok. Buna rağmen ülkeyi yönetenler milli paramızın değerinin sürekli azalması sonucunda yaşanan hayat pahalılığını bu tür teorilerle açıklamaya çalışıyorlar, ekonomiyi bu anlayışa göre sevk ve idare ediyorlar.

Bu yüzden de özellikle son birkaç yıldır milli paramızın değeri hızla azalıyor, enflasyon hiç durmadan yükseliyor. 2017’de değeri 3,5 TL civarında olan dolar Başkanlık rejimine geçilip bütün güç tek elde toplandıktan sonra beş yıl içinde 17 TL seviyesine geldi. Yalnızca beş yıl içinde tam beş kat değeri azaldı paramızın. Beş yıl önce 5 TL olan benzin fiyatı bugün 25 TL’yi geçti. Yani o da beş katına çıktı. Ancak çoğumuzun geliri beş katına çıkmadığı için biz milletçe fakirleştik.

Buna karşılık ülkemizin ekonomi yönetimi enflasyonu ciddiye almama eğiliminde. “Enflasyon meselesini kafanızda fazla büyütmeyin” uyarısında bulunuyorlar sık sık. Yakın zamanda ise “Pandemi yüzünden her yerde enflasyon var” savunmasına geçtiler. Oysa enflasyon oranının ABD’de yüzde sekize dayandığı ortaya çıktığında Başkan Biden ortaya çıkıp “Her Amerikalının enflasyonu çok ciddiye aldığımı bilmesini istiyorum, bu mesele benim bir numaralı önceliğim” diye açıklama yapmıştı iki ay kadar önce. Bilahare ekonomiyle ilgili kurumlar bir araya gelip günlerce alınması gereken önlemleri tartıştılar ve ardından Amerikan Merkez Bankası faiz oranlarını yükseltti. Bunun sonucunda da belli başlı emtia fiyatlarında düşüş başladı.

Buradaki anahtar kavram “enflasyonu ciddiye almak”. Çünkü ciddiye alınması gereken bir problemden söz ediyoruz. Vatandaşın cebine giren para geçinmesine yetmez hale gelmişse “Biz burada dış güçleri dize getiriyoruz, siz patlıcanın domatesin fiyatından bahsediyorsunuz” diye azarlanmayı hoş karşılamaz. Dış güçleri dize getirdiğinize gerçekten inansa bile.

***

Enflasyon yalnızca modern ekonomilerin sorunu değil. Fiyat artışlarının yol açtığı sıkıntılar tarih boyunca birçok yönetimin en önemli gündem maddesiydi. Çünkü halkını rahat ettiremeyen, ezen, aç bırakan yönetimler uzun süre devamlılık gösteremezler.

Osmanlı yönetimi de halkın rahatını sağlamak için her dönemde elinden geleni yapıyordu. Vatandaşın temel tüketim ürünlerine kolay ve ucuz biçimde ulaşabilmesi ana hedefti. Ancak yedi iklim dört kıtaya hükmeden imparatorluklar bile kimi zaman ekonomiye hükmedemiyor. Bu durum Roma için de geçerli, Abbasiler veya Cengiz imparatorluğu için de.

Osmanlı’da özellikle 16. yüzyıldan itibaren ve dönem dönem yaşanan enflasyonun temel sebebi vergi gelirlerinin yetersiz hale gelmesi ve buna karşı devletin tağşiş (madeni paranın içindeki altının veya gümüşün oranını azaltma, yani devalüasyon) uygulamasına başvurmasıydı. Vergi gelirlerinin azalmasının sebepleri ise savaşlar, kuraklıklar ve kötü yönetimdi. Bir de elbette kapitalist üretim modeli sayesinde verimlilikleri artan, doğa bilimleri alanında gerçekleşen ilerlemeler sayesinde sanayi devrimini yapan ve bunlar sayesinde gelişen askeri gücüyle sömürgeleştirdiği ülkelerin kaynaklarına el koymuş olan batılı rakiplerle rekabet edilemeyişi…

O tarihlerde Latin Amerika’dan Avrupa’ya akan altın ve gümüşün yol açtığı parasal bollaşma yüzünden Batı ülkelerinde de enflasyon vardı ama bizdeki -tıpkı bugün gibi- çok daha yüksekti. Hatta Şevket Pamuk’un kapsamlı araştırmasına bakılırsa 1469’dan 1914 yılına kadar Osmanlı İmparatorluğu’ndaki toplam enflasyon Avrupa ülkelerinin çoğundaki enflasyondan daha fazlaydı. Barkan’ın tespitine göre 16. yüzyılın ikinci yarısında bu oran yüzde 170’i bulmuştu.

***

Osmanlı yönetimi açısından enflasyon sorunu karşısında alınabilecek önlemler açık veren dış ticaretin dengeye oturtulması için ihracatın arttırılıp ithalatın azaltılması, devlet giderlerinin düşürülmesi veya paranın devalüe edilmesiydi. Osmanlı yönetimi bu sonuncu yolu seçti. Çünkü ne provizyonizmden vaz geçiliyordu ne de iç politika odaklı dış politikanın gerektirdiği sonuçsuz savaşlardan.

Tahta geçen her padişah içeride saltanatını garantiye almak için Avrupa’ya veya İran’a karşı bir sefer başlatmak zorundaydı. Bu seferlerin ikinci önemli sebebi ise fetihler yoluyla yeni gelirler elde etme ümidiydi. Ne var ki 16. yüzyıldan itibaren girişilen savaşlar yalnızca ekonomik çöküntünün artmasına yol açtı. Diğer yandan Koçibey risaleleri gibi kaynaklarda açıkça ifade edildiği üzere nepotizm ve yolsuzluklarla birlikte devlet kesesinden yapılan israf giderek çoğalmıştı.

Netice itibarıyla, Avrupalıların yaptığı şekilde madencilik veya denizcilik gibi alanlarda yatırımlar yapılmamış, gelir arttırmaya ve ihracata yönelik üretimin güçlendirilmesine girişilmemiş, üstüne üstlük lüks tüketim mallarının ithalatı artmıştı. Böylece baş gösteren enflasyon karşısında önlem olarak paranın tağşişi tek seçenek olarak kalmıştı. Bu yöntem ise her ne kadar en önemli yükü orduyu donatıp askere ve memura maaş ödemek olan maliyenin giderlerini o gün için azaltmış olsa da orta vadede hayat pahalılığını daha da arttırmıştı. Yalnızca hayat pahalılığını arttıran yanlış bir yöntemin uygulanması değildi buradaki mesele. Etkileri ve tahribatı sonraki yüz yıllar boyunca da sürecek olan asıl problem yaşanan ekonomik sıkıntıların sebebinin ne olduğu ve nasıl çözülebileceği konusunda salim bir düşünüş tarzının yönetim kademelerinin zihninden uzak kalmış olmasaydı.

YORUMLAR (80)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
80 Yorum