Vatan silahla korunur devlet silahla korunmaz

Türkiye’nin bugüne kadar gördüğü en vahşi, en kanlı darbe girişimi zihinlerde o kadim soruyu yeniden gündeme getirdi: Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde vaka-i adiye sayılan askeri darbeler gelişmiş Avrupa ülkelerinde neden olmuyor? Bu soru hayatının bir anında her Türk vatandaşının aklına gelmiştir. Her Türk aydını da mutlaka bu soruya bir cevap düşünmüştür. Nitekim cevap sadedinde muhtelif açıklamalardan ve çözüm önerilerinden haberdarız. Ordunun idare sistemi içindeki yerinden askeri okulların müfredatına, siyasetin zaaflarından yabancı güçlerin etkisine kadar bir dizi açıklayıcı faktör son olarak 15 Temmuz sonrasında yeniden gündeme geldi, tartışıldı. Bunların hepsi kendi başlarına doğru cevaplar… Ama, bana sorarsanız, meseleyi bütünüyle açıklamaktan acizler.

***

“Bizde oluyor, Avrupa’da neden olmuyor” sorusunun cevabı, mantıki olarak, bizimle Avrupa arasındaki farkta saklı. Lafı uzatmayayım… Gelişmiş Avrupa ülkelerinde rüşvet, yolsuzluk, iltimas gibi hastalıklar da Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkelerine kıyasla daha az görülüyor. Bunu bir ipucu kabul edersek askeri darbelerin tek sebebini ülkemizdeki ordu geleneğine, zihniyet sorunlarına veya eğitim kusurlarına bağlamak yerine başka sebepler aramamız gerektiğini anlayabiliriz.

Benim anladığım şu: Devlet mekanizmasının sağlıklı işlediği ülkelerle sağlıklı işlemediği ülkeler arasında sosyo-kültürel gelişme, ekonomik kalkınma ve hukukun üstünlüğü gibi alanlarda hemen göze çarpan bir farklılaşma oluyor. O farklılaşmanın neticeleri de yukarıda verdiğimiz örneklerde tebellür ediyor.

Devlet mekanizmasının sağlıklı işlemesi ne demek peki? Kurumların işlerini yapmaları veya daha doğru ifadeyle “yapabilmeleri” demek. Kurumların kendi görevlerini doğru düzgün yapabilmelerinin, yani kuralların ve yasaların her şart altında geçerliğinin kayıtsız şartsız güvence altında olması demek. Hukukun üstünlüğü kavramı da aşağı yukarı aynı şeyi ifade ediyor zaten.

İkinci bir şart daha var, o da liyakat. Karar’ın dünkü Görüşler sayfasında Prof. İskender Öksüz’ün tam bir yetkinlikle konuyu özetlediği mükemmel yazısının üstüne söylenecek bir şey yok. Bu konuya kafa yoran herkesin o yazıyı sindire sindire okumasını naçizane tavsiye etmekle yetiniyorum. Öksüz Hoca’nın “Niçin” kitabında yer alan konuya ilişkin diğer yazıları da…

***

Haddizatında bu meselelere kafa yoran ve ulaştığı tespitleri bizimle paylaşan başka bilim adamları ve düşünürler de yok değil. “Gelişmiş Batı” ile “geri kalmış Doğu” veya Kuzey’le Güney arasındaki farkı kimileri coğrafyanın sunduğu imkânlara, kimileri toplumlara hâkim olan zihniyet yapılarına, hatta kimileri genetik özelliklere bağlıyorlar. Bunların her birinin az çok etkisi olabilir ama benim kanaatimce karşımızdaki fili kuyruğuyla, bacağıyla veya hortumuyla aynı şey zannetmekten kaçınmamız lazım. Siyasi ve sosyal yapıların amacına uygun işletilip işletilmemesinde hâkim kültürün ve zihniyetin payı muhakkak var ama bunlar nihayetinde “işleyiş kuralları” olan birer makine. Çim biçme makinesini halı yıkamak için kullanamazsınız. Keza toplumun refahı veya güvenliği için oluşturulmuş kurumları başka amaçlarla istimal etmeye kalkışırsanız er geç bir arızayla karşılaşırsınız.

Bu çerçevede 15 Temmuz’a bakarak şu soruyu sorabiliriz: Sosyal ve siyasi kurumlarımız yeterince güçlü olsaydı, kuralların ve yasaların her şart altında geçerliği güvence altında olsaydı, devlet görevinde eşitlik ve liyakat esas alınsaydı devletin içinde bir paralel devletin oluşması mümkün olur muydu?

15 Temmuz’da maruz kaldığımız tehdidin büyüklüğü ister istemez siyaset sahnesine de itidal getirdi. Daha önemlisi toplum kesimleri arasındaki -ciddi bölümü yapay olan- gerginlikleri yumuşattı. Hatta önceki gün Taksim’de CHP’nin düzenlediği mitinge AK Partili ve MHP’li vatandaşların yoğun katılımına bakarak söylüyorum, bize millet olduğumuzu yeniden hatırlattı. Aklı başında herkes bu barış havasını kalıcı kılmaya yönelik bir tutum bekliyor bütün siyasilerden. Ben bu dileğe yürekten katılarak bir ilavede bulunmak istiyorum: Devletin yeni baştan yapılandırılmasının konuşulduğu zeminde kurumları güçlendirmeyi, hukukun üstünlüğünü sağlamayı ve devlet mekanizmasını toplumun bütününü kapsayıcı nitelikte ve liyakat esasına göre reorganize etmeyi de muhakkak konuşalım. Devleti korumanın yegâne yolu bu.

YORUMLAR (9)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
9 Yorum