Sansürü ve fısıltı gazetesini anlamak
Bir zamanlar felsefe problemi diye sorulurdu: Ormanda bir ağaç devrilse, fakat gürültüyü duyacak kimse olmasa, yine de ses çıkarır mı?
Bu saçma sorunun durumu nedir diye İnternet’e göz attım. Ohooo… Epey geliştirmişler. İşi kuantum teorisine, Şrödinger’in Kedisi’ne falan bağlamışlar. Hani gözlem sistemi değiştirir ya.
Ben soruyu bir de tersinden duymak isterim: Sesleri susturursanız, ağaç devrilmemiş mi sayılır?
Şimdi bunu basının sansürlendiği, susturulduğu ülkelere uygulamak istiyorum. Ülkenin büyük problemleri olsa. Mesela eğitimde, ekonomide, dış siyasette hâli pek de kötüye gitse; fakat ülkeyi yönetenler, bunların konuşulmasını istemese. TV istasyonlarını yönetime yakın kimseler işletiyor, basını kendi adamları basıyor olsa… Velhasıl ülkenin eğitimi, ekonomisi ve dış ilişkileri devrilirken, bunu yazacak ve söyleyecek kimse olmasa, bunlar hâlâ devriliyor sayılır mı?
Altı yılımı Suudî Arabistan’da geçirdim. Onların, dünyada sayılı üniversiteler arasına girmesini arzu ettikleri, bunu başarmak için masraftan kaçınmadıkları Petrol ve Maden Üniversitesi’nde… Şu anda dünya sıralamasında 186’cılığa gelmiş. Bizim en iyimiz 400 küsurda. Fena değil. Bu okul, Basra Körfezi kıyısında, Dhahran şehrindedir. Bir ara Türkiye’deki arkadaşlarıma Dhahran deyince, Tahran mı diye sorarlardı. Sonra birinci ve ikinci körfez savaşında Saddam’ın füzeleri orayı hedef alınca tanınır oldu, şimdi yine unutulmuştur. Stratejik bir yer. Aramco’nun merkezi. Askerî ve sivil hava alanı falan… Bunların dışında pek küçük. Zaten okul, Aramco ve havaalanı kendi duvarları içinde. Bunların dışında bin kişi ya var, ya yok.
MANTAR TABANCASINDAN ATOM BOMBASI?
Nereden nereye atladın diyeceksiniz, doğru da söyleyeceksiniz. Bağlantı şurada: 1980’li yıllardan bir gün, Dhahran’ın doğusundan, Al-Khobar yönünden şiddetli bir patlama duyuldu. Hani pencerelerimizi zangırdatacak kadar. Ve uzakta yerden göğe yükselen kocaman bir bulut gördük. Hemen herkes BBC, Amerikan’ın Sesi gibi radyoları açtı. Bir-iki kilometre ötedeki patlamanın neden kaynaklandığını öğrenmek için binlerce kilometre öteye müracaat ediyorduk!
Yakında yerli televizyon ve radyo mu yoktu? O tarihte Türkiye’dekilerin toplamından daha çok vardı. Fakat insanlar onlara güvenmiyordu. Khobar’da patlama olsa ve bunu hiçbir yerel gazete, radyo, televizyon vermese. Patlama olmamış mı sayılır?
Cevap şu: Eğer insanlar, kendi “yerli ve millî” kaynaklarından şüpheye düşerse, devreye hızla fısıltı gazetesi girer. Ve fısıltı gazetesi müthiş bir medya kanalıdır. Kahkahalar evinin aynaları gibidir. Mantar tabancası mı patladı? Fısıltı gazetesinde atom bombası olur. Hatta mantar tabancası patlamasa da olur.
Kopma noktası, insanların yerli kanallarına güvenlerinin kırıldığı yerdir. Güven bir kere kırıldı mı, bir daha geri gelmiyor. Saptırma ve abartı tekrarlanır, herkes her gün düşman gösterilirse… Doğrunuza bile inanmazlar artık.
VATAN CEPHESİ VE KIYMA MAKİNELERİ
1960 ihtilaline giden yılları yaşadım. Şimdilerde o günlerin iktidarı, Demokrat Parti, barış ve demokrasi meleği gibi anlatılıyor. Hâlbuki devlet radyosu tamamen iktidara çalışır, her gün, iktidarın kurgusu olan “vatan cephesine iltihak” haberlerini uzun uzun verirdi. TRT’nin Cumhur İttifakı’na katılanların isimleri, şehri ve mesleğiyle birlikte haberlerden sonra bir saat boyunca saydığını düşünün! Bir “tahkikat komisyonu” kurulmuştu. Görevi, ana muhalefet partisini kapatmaya yetecek delil toplamaktı. İşte bu ortamda, fısıltı gazetesi günde bin baskı yapardı. İstanbul ve Ankara’da öğrenci nümayişlerinde (gösteriye öyle derdik), öğrencilere ateş açılmış, öldürülenlerin cesetleri Et ve Balık Kurumu’nun kıyma makinelerinde çekilip dökülen asfaltların altına gömülmüştü. Ankara’daki gösteride öğrencilerle konuşmak üzere gelen başbakana bir öğrenci tokat atmıştı. Hatta on yıllar sonra bu tokat atan öğrencinin Deniz Baykal olduğu söylendi. Hâlbuki ne tokat vardı, ne de Baykal’ın attığı. Böyle haberlerin hedefi, mutlak güçlü görünümü veren iktidarın aslında o kadar güçlü olmadığını göstermekti. “Odun (aday) koysam seçilir” diyen Menderes’in aslında zayıf olabileceğini.
İşte o kapalı toplumda ihtilal oldu ve bu sefer de muhalefet ve darbeciler ceberrutluğun zirvesine tırmandı. Alnımıza silinmeyecek bir leke sürüldü. Başbakanımızı ve iki bakanımızı asma ilkelliğini gösterdik. Hukukî gerekçe sorulduğunda, “Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor” diye cevap verebilecek seviyede maşa hâkimler, savcılar vasıtasıyla.
YASAKLANAN BÜYÜR
Haberi yasaklarsanız, haber kaynaklarını tekelinize almaya kalkarsanız, haber imal edilir ve imal edilen haberler, sizin yasakladıklarınızdan çok daha vahimdir.
Kutuplaştırma kutup doğurur. Her yasak, her baskı, her abartı, her düşmanlık nutku demokrasinin duvarından bir taş daha götürüyor. Ve nereye yasak koyarsanız koyun, 21. asırda gerçeği 24 saat saklayamazsınız. Saklamak şöyle dursun, abartılarak ortaya çıkar.