İnsanın evreni anlama ve kendini anlamlı kılma çabası

Burada “Hayat nedir” diye sorduk ve insana kadar geldik.

İnsan, bizim bildiğimiz diğer bütün canlılardan farklı olarak hayal kurabilen, hayalinde canlandırdığı şeyi meydana getirme yeteneğine sahip olan bir canlı.

Taş devrini düşünün; insanın ilk aleti taşlardan yaptığı baltalar vs silahlardı. Bu silahları yapabilmek için önce onları hayal edebilmek gerekiyordu.

İnsan sadece hayal etmiyor; hayal etme yeteneğiyle birlikte gelen bir büyük paket var; o paketin unsurlarından biri de merak etmek. İnsan, bir yandan yaşadığı dünyayı ve etrafını anlamaya ve ona anlam vermeye çalışıyor, bir yandan da kendisinin bu dünyadaki varlığını anlamlandırmaya.

Bu iki çaba, yani dünyayı ve giderek doğayı, evreni anlama çabasıyla bütün bu öğrendikleri içinde kendini anlamlı kılma çabası aynı kaynaktan geliyorlar ama çoğu zaman iki çaba birbiriyle çatışma yaşıyor.

Bu çatışmanın en çarpıcı örneği, elbette insanlığın son 400-600 yılına damgasını vuran din-bilim çatışması elbette.

Eski Türkçenin çok iyi konuşulduğu ve yaşatılmaya çalışıldığı bir evde büyüdüm ama itiraf edeyim “tevafuk” kelimesini ilk kez bundan 10-15 yıl kadar önce duydum. Benim cehaletim.

Kullananlar “tevafuk”u benim bildiğim “tesadüf” kelimesinin karşılığı olarak kullanıyorlardı; konuşmalarında geçen “tevafuk” yerine “tesadüf” yazsanız, bana göre anlam değişmezdi. Ama onlar “tevafuk”a başka, İslami bir anlam yüklüyorlardı.

Bu farklı anlam yüklemeyi görünce hemen döndüm İslam Ansiklopedisi’ne baktım. Hayır, “tevafuk” diye de, “tesadüf” diye de özel bir madde yoktu ansiklopedide.

Her ikisi de Arapçadan gelen iki sözcük “tevafuk” ve “tesadüf.”

Tevafuk, Arapça wfk kökünden geliyor. Anlamı “biri birine uyma, uyum, denk gelme.” Mesela “uyuşma, uzlaşma, karşılıklı rıza” anlamına “muvafakat” da aynı kökten gelen bir başka kelime.

Buna karşılık tesadüf, Arapça şdf kökünden geliyor. Anlamı “buluşma, çakışma.” Biz çoğunlukla “rast gelme”yi de tesadüfle eş anlamlı kullanırız. “Rast” da Farsçadan geliyor, bir anlamı da “şans”. Tabii “tesadüf” yerine “şans eseri” de diyebilirsiniz, hiç sakıncası yok.

Ancak bu yazı için bakınırken bir web sitesinde gördüm, “Günlük hayatta tesadüf kelimesini çok kullanmamıza rağmen, gerçekte tesadüf yoktur, tevafuk vardır. Yaratılışta ve devam eden hadiselerdeki pek çok noktadaki benzerlikler tesadüf değil, tevafuktur. Tevafuk bir tevhid mührü olduğu gibi, kâinatın ve insanların başıboş olmadığını gösteren işaretlerdir. Cenâb-ı Hak şu muazzam kâinatı yaratırken, hem yaratıcının tek olduğunu göstermek, hem de kâinattan daha iyi istifade edilmesini sağlamak için bir çok tevafuklarla yaratmıştır. Meselâ, atom ile güneş sisteminin birbirine bir tevafuku ve benzerliği vardır. Modelleri birbirine benzer. Atomun ortasında çekirdek etrafında da elektronlar döner. Güneş sistemi de aynı şekildedir” deniyordu.

Bir başka sitede ise neredeyse tam tersi savunuluyor, “Tesadüf yerine tevafuk, nakli değil de, aklı esas alanların uydurduğu bir bid’attir. ‘Tesadüfen Ali Beyle karşılaştım’ demek ve tesadüf kelimesini böyle yerlerde kullanmak caizdir. ‘Bu âlem tesadüfen yaratılmış, dağlar, denizler tesadüfen olmuştur’ demek caiz olmaz. Çünkü her şeyi yaratan Allahü teâlâdır. Bu ikisini karıştırmamak gerekir” deniyordu.

Bu ikinci web sitesinde “Akıl ile din olmaz. Dinimizde, İslam âlimlerinin sözleri geçerlidir” de deniyordu.

Benim anladığım, tesadüf ile tevafuk arasındaki farkın bu “İslam alimleri” tarafından uydurulduğu. İki kelimenin birbirine köken olarak benzerliği olmadığını anlattım zaten.

İnsan evladı, doğayı anlamaya çalışırken bilimi başlattı ve geliştirdi. Bilimin gelişimi içinde de, özellikle 20. yüzyılın ikinci çeyreğinden itibaren kuantum mekaniğinin devreye girmesiyle, tesadüflerin veya rastlantısal olayların rolünün büyüklüğünü gördük. Bunları gördükçe de, kendimizi anlamlandırma çabalarımızın o an elimizde bulunan versiyonları yara almaya başladı.

Evrim-yaradılış tartışmasını çok sayıda inançlı insanla yaptım, zaman zaman yine denk geliyor, yine yapıyorum.

Bana göre İslam ile evrim kuramı arasındaki çelişki çok kolay bir uzlaşmayla sona erdirilebilir nitelikte, ikincil bir çelişki. Kuranı Kerimin 7 ayrı yerinde “Allah ol dedi, oldu” (Kûn fe Yekûn) ifadesi var. Bu cümle evrimle ilgili her sorunu çözüyor aslında.

Ama hayır. İnsanın üstünlüğüne ilişkin inanış, insanın bir başka canlıdan evrimleşmesi ihtimaliyle çelişiyor. Oysa insanın bildiğimiz doğadaki en akıllı, dolayısıyla en üstün canlı olması için illa dünyaya doğrudan “insan” olarak gelmesi gerekmiyor.

Diyorum ya, insanın kendi varlığını anlamlı kılma çabası, zaman zaman ve yer yer, aynı insanın doğayı anlama çabasıyla çelişkiye düşüyor.

Bazılarımız o zaman, “Sizin aklınızı kullanmanıza gerek yok, alimlerin verdiği akla uyun yeter” deyip işin içinden çıkıyorlar.

Bence aklınızı kullanmaktan vaz geçmeyin.

YORUMLAR (89)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
89 Yorum