Ne oldu da ansızın dış politika pek az konuşulur oldu?

Son günlere ait birkaç gelişme:

-Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, PKK/YPG’nin siyasi kanadının Suriye’deki yöneticilerinden İlham Ahmed başkanlığındaki bir heyetle görüştü.

-Amerikan Exxon Mobil şirketi, Kıbrıs adasının güneyinde yer alan ve Türkiye tarafından “tartışmalı” görülen 10 numaralı parselde sondaj çalışmalarına başladı.

-Yunanistan ve Kıbrıs, Avrupa Birliği’nin yeni hazırlanan stratejik savunma belgesinde Türkiye’nin “tehdit ülke” olarak isimlendirilmesini istedi. Türkiye adının belgeye yazılmasına Almanya, İspanya ve İtalya engel oldu ama belgede Doğu Akdeniz ve Ege bağlamında adı verilmese de Türkiye’den “tehdit” olarak söz ediliyor.

-Amerikan Hazine Bakanlığı, Türkiye’nin “Dijital Hizmet Vergisi”ni yürürlükten kaldırma sözü verdiğini açıkladı.

***

Bu dört örneğin ortak bir noktası var: Türkiye bu olan bitene en ufak bir tepki bile göstermedi; anlı şanlı hükümet medyasında bu haberler ya hiç yer almadı ya da ancak mikroskopla bulunacak halde yer verildi.

Daha düne kadar “Mavi Vatan” diye ortalığı inletenler, bundan iki yıl önce aynı Exxon Mobil aynı 10 numaralı parselde sondaj yapmaya kalktığında Marmaris’ten donanmayı yola çıkaran, Türk sismik araştırma gemilerini tartışmalı parsellere yollayanlar bugün sessizler.

Ne değişti Doğu Akdeniz’de? Ne oldu da, bu sefer Kıbrıs Adasının güneyinde yer alan 10 numaralı parsele ilişkin itirazlarımızı kaldırdık?

Acaba 2 yıl önce Doğu Akdeniz’de savaş rüzgarları estirirken o kadar haklı değil miydik? Acaba iki yıl önce uğrunda savaş gemilerinin. Akdeniz’in ortasında birbirine yakın temasta bulunmasını göze aldığımız parsel meğer o kadar da önemli mi değilmiş? Ne değişti?

Daha önemlisi, düne kadar mangalda kül bırakmayan. propaganda makinasına ne oldu da bu sefer sustu?

Ya Yunanistan ve Kıbrıs’ın Türkiye’yi Avrupa Birliği belgesine “tehdit” olarak sokmak istemesine ne demeli? Biz, şeklen dahi olsa AB ile tam üyelik müzakeresi yapan, AB ile ortaklık ilişkisi içinde olan bir ülke değil miyiz? Düne kadar Türkiye ile Yunanistan’ın arasında bir sorun olan Ege kıta sahanlığı sorunlarını nasıl becerdik de içine Avrupa Birliği’nin de dahil olduğu, üstelik Ege’den Akdeniz’in ortasına kadar uzanan bir sorun haline getirdik?

Gelelim Suriye’ye…

Düne kadar Suriye ve Kürtler söz konusu olduğunda hemen ortaya çıkarılan savaş baltaları bu sefer gözükmüyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan değil miydi, birkaç hafta önce Suriye’ye yeni bir askeri operasyondan söz eden, bunu yaparken aynı anda hem Rusya hem ABD’den şikayetçi olan?

Ne bir operasyon yapıldı Suriye’ye, ne de Suriye’ye operasyon yapılmasına sebep gösterilen “Türkiye’ye yönelik terörist saldırılar” tam olarak durdu. Daha geçen gün Afrin’de PKK/YPG saldırısı sonucu bazı siviller öldü.

Ama buna karşılık, düne kadar biraz daha dikkatli hareket eden Rusya ansızın elini yükseltti; PKK/YPG ile doğrudan, üstelik de Dışişleri Bakanı seviyesinde temas kurdu.

Aynı İlham Amed ve heyeti daha önce Washington’a da gitmiş ama aslına bakacak olursanız pek üst düzey temas yapamamıştı. Buna karşılık Rusya onların seviyesini yükseltti. Kabul etmek gerekir ki, PKK/YPG açısından Rusya ile üst düzey temas, ABD ile üst düzey temastan daha önemli. Çünkü Amerika Suriye’de bugün var, yarın yok. Oysa Rusya Suriye’nin tek sahibi.

Türkiye’nin bu temasa karşı sessizliği de ilginç. Rusya söz konusu olduğunda bu ülkeyle olan farklılıklarımızın altını çizmekten kaçınıyoruz.

Ve son olarak, tam da “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” vermekte olduğumuz günlere ait bir haber; Amerika’nın parlamentoda yasalaştığından beri itiraz ettiği, bu uğurda Türkiye’ye ilave gümrük vergileriyle yaptırım uyguladığı “dijital hizmet vergisi”ni, bu konuda en ufak bir yetkisi bile olmayan Hazine ve Maliye Bakanlığı yürürlükten kaldırma sözü vermiş.

Bu vergi, Google, Facebook ve Twitter gibi Türkiye’deki müşterilerinden reklam toplayıp yayınlayan ve dolayısıyla gelir elde eden ama bu kazancın vergisini Türkiye’de ödemeyen şirketler için çıkarılmıştı.

Amerika kendi şirketlerine böyle bir vergi salındı diye öyle kızdı ki, benzer bir vergiyi koyan AB ülkelerine de, Türkiye’ye de misillemeler yaptı.

Bizim Anayasamıza göre vergi koyma ve kaldırma yetkisi sadece ve sadece Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ait bir yetki. Artık Başkanlık Sistemine geçtiğimiz için bakanlıkların veya cumhurbaşkanının Meclis’e yasa teklif etmesi de mümkün değil; bir yasama faaliyeti olacaksa onu milletvekilleri yapıyor.

Peki Hazine ve Maliye Bakanlığı nasıl oluyor da bir başka ülkeye bu konuda söz verebiliyor?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan halen bir “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” halinde olduğumuzu hepimize duyurduğu 22 Kasım günkü meşhur konuşmasında, geçmişten söz ederken, “…. kendi siyasi ve güvenlik politikalarımızı izlemeye kalktığımızda şantaja maruz kalarak aldık” demişti.

Geçmişten söz ediyordu herhalde, bugünden değil…

YORUMLAR (20)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
20 Yorum