Orantısız güçle yapılan kültür savaşı

Bugün 30 Aralık. Yarın 2023 yılı bitecek, 2024’e gireceğiz.

Bir yılın bitip bir başka yıla girilmesi tümüyle anlamsız bir şey. Dünya adı verilen gezegenin Güneş’in etrafındaki bir turunu tamamlaması ne evren açısından anlamlı ne de aslında biz insanlar açısından.

Ne var ki, insan var olduğundan beri yeni günü, yeni ayı ve yeni yılı işaretlemek istemiş. Bu, bizim sayma merakımızla ilgili bir şey. Yoksa dünya dönmeye devam ediyor ve uzayda bu an nerede olduğunun çok da fazla bir önemi yok.

Takvim, aynen saat gibi, insan icadı bir şey. Biz kendimizce hayatı kolaylaştırsın diye bir şey icat etmişiz, sonra da onun esiri olmuşuz.

İnsanın kendi icadı olan ve sonra da esiri haline geldiği bir başka şey de kültür.

Belki insan icatlarının en faydalısı kültür; onun sayesinde insanlık bugünkü uygarlık seviyesine gelmiş.

Ama sanmayın ki insanlık sadece bir tane kültür yaratmış. Hayır, birden çok fazla kültür var ve bu kültürlerin birbirlerine karşı üstünlük kurma, hatta egemenlik kurma mücadelesi de insanlık kadar eski.

Herkes kendisininkinin daha iyi olduğunu düşünüyor, ötekinin kültürünü ise kötü/sakıncalı buluyor, onu yok etmenin yollarını arıyor.

‘Kültür savaşı’ kavramı 19. yüzyılda Almanya’da ilk olarak kullanılmış. O zamanın ‘Kulturkampf’ı bugünün ‘Kültür Savaşı’ndan farklı gerçi ama bu da doğal: Kültür olduğu yerde duran bir şey değil, insan yaşadıkça o da yaşıyor, gelişiyor, değişiyor.

Dünyanın her yerinde ‘kültür savaşı’ aynı zamanda bir siyasi mücadele olarak yaşanıyor ama herhalde ülkemizde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan kültür savaşları en şiddetli ve yaygın olanları.

Kültür dediğimiz şey hayatın ve insan düşüncesinin her alanını kapsadığı için, ‘kültür savaşı’ denen şeyin de bir tane cephesi yok; aynı anda çok sayıda cephede savaş devam ediyor.

İşte bu cephelerden biri de yılbaşını kutlamak veya kutlamamak.

Başta söyledim, yılbaşı dediğiniz an, gayet rastgele seçilmiş bir an. Çok rahat en uzun gecenin yaşandığı 21 Aralık yılbaşı olarak seçilmiş olabilirdi mesela; yeni yılla birlikte gecelerin kısalması da başlardı, bir anlamı olurdu. Benzer şekilde, yeni yıla geçiş anı için 21 Haziran geceyarısını da seçmiş olabilirdik; o zaman da en uzun gündüzün sona ermesini kutluyor olurduk. Tabii bu dediklerim dünyanın Kuzey Yarımküresi için. Güneyde durum tam tersi olurdu.

Yıl başını, daha doğrusu yeni yılın gelişini kutlayalım mı kutlamayalım mı?

Türkiye’nin bazı dindar muhafazakarları (buradaki ‘bazı’ kelimesine dikkat!) uzunca bir süredir yılbaşını kutlamanın ‘Hristiyan icadı’ olduğunu, dinen uygun olmadığını iddia ediyorlar.

Bunlar marjinal grup ve kişilerken açıkçası benim açımdan bir ‘renk’ti, bir çeşit ‘eğlence’ydi.

Ama artık korkarım renk olmaktan da, eğlence olmaktan da çıktı bu durum. Çünkü bu marjinal görüş artık resmi devlet tutumu.

Bakın dün günlerden cumaydı. Tamam cumaydı ama hangi takvime göre? O kızılan ‘Hristiyan takvimi’ne göre.

Yani dün aslında Müslümanların cuması değil, Hristiyanların cumasıydı. Ama Müslümanlar kutladı. Hem de dünyanın her yerinde.

Ve dün Diyanet İşleri Başkanlığının cuma hutbesinde yılbaşını kutlamanın ne fena bir şey olduğu anlatıldı.

Peki ama neden fena bir şey? İslam dini yılbaşını veya herhangi bir şeyi kutlamayı yasakladığı için mi?

Hayır, konunun dinle ilgisi yok. Kitapta böyle bir şey yazmıyor.

İslam hiçbir şeyi kutlamıyor mu? Elbette kutluyor. Ramazanı, bayramları kutluyoruz. Hem ibadet ediliyor hem de neşeli kutlamalar yapılıyor. İslam, gülmeyi, neşelenmeyi, sevinmeyi yasaklayan bir din değil ki...

Peki dinen önemli günler dışında hiçbir şeyi kutlamamalı mıyız? Yoo, böyle bir kısıt da yok bildiğim İslamda. İnsanların doğumgünlerini, evlilik yıldönümlerini neşeyle kutlamasını yasaklayan bir dini emir ben bilmiyorum.

Peki o zaman, dediğim gibi aslında rastgele bir gün olan yılbaşını kutlamak neden ‘günah’ olsun? Allahın koymadığı bir günahı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu hutbeyi hazırlayan, onaylayan isimleri hangi yetkiyle koyuyor?

Konunun dinle uzak yakın hiçbir ilgisi yok. Konu aslında kültürel.

Hemen birileri çıkıp ‘Ama din de kültürün bir parçası’ diyecek. Evet parçası ama başka binlerce şeyle birlikte parçası.

Kültür savaşının bir tarafı bu savaşında devlet gücünü kullanmaya başladığında, orantısız bir güç kullanmış oluyor.

Biz tarihimizde defalarca bu orantısız güç kullanımını yaşadık. Kendisine karşı bu orantısız güç kullanılan kesim o zamanları hep ‘zulüm yılları’ diye hatırladı.

Korkarım bugünler de ileride başkaları tarafından benzer şekilde hatırlanacak.

Bu kısır döngüyü kırmak belki imkansız ama hiç değilse alanını sınırlamak mümkün olmalı.

Başka her şey bitti, feth edilecek son kale olarak yılbaşı mı kaldı?

YORUMLAR (22)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
22 Yorum