Dez-enformasyon

Dznfrmsyn…

Anlamayacak ne var? Dezenformasyonun sessiz harflerinden oluşan bir sosyal medya sözcüğü bu.
Sosyal medyada hızlı haberleşmenin kendi bilgi trafiği mucibince artık bilmeyen yok; selam demek için ‘slm’nin yeterli olduğunu. Bazı kelimeler ve ifadeler de artık şekillerle anlatılıyor.

Bir zamanlar Vali Tandoğan, gençleri azarlamış ve “Komünizm lâzımsa onu da biz getiririz, merak etmeyin.” türünden açıklamalar yapmıştı.

Öyle ya “Ne güzel idare ediyoruz adâlet ve kalkınma işini.” demişti.

Gençler durdukları yerde kendilerine verilecek göreve talip olsalar efendi efendi otursalar olmaz mı?

Niçin yeni ve yabancı fikirlere kapılıyorlar?

‘yerli ve milli’ olmak nelerine yetmiyor?

Yeni yeni bir takım bilgiler ediniyorlar.

Enformasyon sınır dinlemiyor. Bilgi ve haber uçuşuyor.

Devletin beka sorunu bu tür bilgi ve haberleri hazmedemez elbette.

Bu bakımdan her yeni enformasyon ‘dznfrmsyn’ olarak addedilebilir.

Dezenformasyon yapanlara cezalar yağacakmış. ‘Âfet Risk Yönetişimi’nin bulabildiği şaheser formül bu.

Nasıl ceza verecekler acaba?

Hâkim, mahkemede bu suçu işleyenlere İran hududundaki duvarları ve kameraları gösterip “Devlet Baba suç işler mi? Dezenformasyon suçtur.” mu diyecek? Akşam eve gittiğinde de Afganlıların sürüler halinde görüntülerini –ki hiçbir tv kanalı yayın yapamayacak olduğu için- internetten görünce doğru karar verip vermediğinin vicdan muhasebesini yapmayacak mı?

Mevlânâ, “Dünya haberdar olmaktan ibarettir.” derdi. Mesnevi okuyanlar, okuyup anlayanlar da o yüzden kendilerini ta Avrupa içlerine atacak o büyük fütuhatın alperenleri dervişgazileri olabilme cehdi taşıyorlardı. Bunun için elbette bilgi sahibi olmak görüş sahibi olmaktan evlâ idi. Sonradan bilgi sahibi olmadan görüş sahibi olma modası çıktı.

Orman yangınları geçen hafta uzunca bir süre hepimizin içini dağladı. Orman yangınları ilk otuz dakika içinde söndürülmesi gereken riski yüksek âfetlerin başında gelir. Fakat yüzü aşkın yerde hemen hemen aynı günde çıkan ya da çıkarılan yangınlar, ilk anda söndürülemediği için giderek bütün bir Akdeniz bölgemizin sadece orman alanlarını değil yerleşim yerlerini de kuşattı.

İşte tam da bu süreçte enformasyon ve dezenformasyon birbirine karıştı.

İktidar yanlıları ile muhalefet yanlıları burada da kamplara ayrıldı. O kadar ki, birincilere göre handiyse PKK(Ateşin Çocukları) ile birlikte bütün muhalefet yangını çıkarmış ve yaymış, yine aynı korku ve vehimle Sayın Erdoğan’ı alaşağı etmeye hamletmiştir. Artık düşmanları artırmanın sınırı yoktur; Yunanistan, Rusya, Amerika sıraya girmiştir. İkincilere göre ise Orman Bakanlığı ormanlarla ilgili yetkisini Turizm Bakanlığına vermiş (bunda aynı gün çıkarılan kararnamede de etkili elbette), böylece iktidar, yangın sonrası Turizm Ormanları adı altında yeni rantiyeler yaratmaya niyetlenmiştir.

Oysa gençler, birlikte yangını söndürmeye çalıştıkları hiç tanımadığı diğer gençlerin kim olduğuna, hangi ideolojik ya da siyasal kesimden olduğuna bakmaksızın ağacı ve toprağı, ormanda yaşayan her canlıyı kutsal bir emanet bilerek vatan müdafaasına koşar gibi yangını söndürmeye ya da yangını söndürenlere su ve gıda yetiştirmeye üstün bir gayret gösteriyordu.

İklim Değişikliği Özel İhtisas Komisyonu Raporu 2000 yılında yayınlandığından bu yana yüzlerce çalışma yapıldı, raporlar hazırlandı. İklim Değişikliği Eğitim Modülleri yayınlandı. İlgili kurumlar küresel ısınma ve iklim değişikliği üzerine sayısız planlar yaptılar.

Küresel ısınma ve iklim değişikliği yüzey sıcaklığını artırdığı gibi en küçük bir kıvılcımın bile hızla yayılabilecek dev yangınlara sebep olacağını bilmeliyiz. Türkiye âfet risk yönetiminde maalesef dar mahfillerde çok laf ürettiği halde, gerçek bir âfet risk yönetimini bu süreçte ortaya koyamadı. Enformasyon ile dezenformasyon birbirine dolaştı. Yani at izi it izine karıştı.

Sera gazı emisyonu’nda kuzey ülkeleri kadar sorumluluğu olmayan güney ülkeleri özellikle de Akdeniz iklim kuşağındaki ülkeler çok daha büyük sorunlar yaşamaktadırlar. Son on yılda ortaya çıkan hortumlar, fırtınalar, sıcak dalgaları ve özellikle orman yangınlarını tetikleyen yüzey ısınması, sorumsuzluk, kötü niyet ve terör gibi tehditlerle de birleşince altından zor kalkılan felâketlere yol açmaktadır. Bu yeni ve ‘âni gelen bir vak’a’ gibi çarpıcı gelişmeler sadece doğal hayatın bozulması ve çevre sorunları yaşanmasına değil toplumsal travmaya da yol açmaktadır. Orman yangınları karşısında aciz duruma düşen siyasal iktidarlar ve kamu çarkı, ne yazık ki daha büyük bir felâket olan ve iklim değişikliğinin ortaya çıkardığı sıcaklık artışlarının kümülatif deprem frekansına katkıda bulunabileceği yeni, büyük depremler karşısında kim bilir ne kadar çâresiz kalacaktır?

Bu yazıyı yazarken bile yangın yayılmaya devam ediyordu. Lütfen mesuliyetimizi idrak ederek vebâli üstlenmeyi asâlet sayalım ve mesela deprem gibi daha büyük bir âfete hazır mıyız, ona bakalım.

YORUMLAR (23)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
23 Yorum