Ekonomik krizde uzay düşleri
Türkiye beş yıl vadede %11 faizle bile, artık borçlanamıyor.
İkinci el tahvil piyasasında, Türkiye tahvillerinin faiz getirileri %10’u aştı, buna rağmen yabancı yatırımcılar ilgi göstermiyor.
Sıcak para sahipleri bile Türkiye’yi defterden silmiş görünüyor, mevcut gidişat, mevcut haliyle bir yıl bile sürdürülemez.
Bir yıl sonra, bugün faizi %10’u aşmış olan Türkiye tahvillerinin faizleri %15’i aşabilir, vs.
Mevcut iktisadi sıkışmışlığımızın en önemli müsebbibi bu hükümettir, şüphesiz.
Acaba Ak Parti hükümetleri ne yaparak ve ne yapmayarak, Türkiye’yi bugünkü cenderelere soktu?
Aslında, Ak Parti hükümetleri 2005 yılına kadar çok başarılı bir “finansal istikrar programı” uyguladı ve umulan başarıları elde etti.
Fakat 2005’ten sonra doğru dürüst bir sanayileşme ve tarımsal kalkınma programı uygulayamadı; hatta TL’nin aşırı derecede değerlenmesiyle, var olan bazı sanayilerin bir kısmının batmasına veya başka ülkelere satılmasına yol açtı.
2008 dünya krizi başlayınca, Türkiye ekonomisinin kırılgan yapısının tam olarak giderilmediği görüldü ve istikrar programına devam edildi.
Böylece 2013 yılına varıldığında dış borçlar 400 Milyar dolara ve dış ticaret açıkları da devasa seviyelere ulaştı.
İSTANBUL SANAYİ ODASI 70 YAŞINDA
Bu hafta İstanbul Sanayi Odası kuruluşunun 70. Yılını kutladı. Bin bir badireye direnip bugüne ulaşan tüm üyeleri ben de tebrik ediyorum.
Takipçiler bilecektir ben Türk Sanayisini üç başlık altında değerlendiriyorum: a) Avrupa’nın terk ettiği sanayiler b) Yabancıların sahip olduğu sanayiler ve c) Ambargoya maruz kalan sanayiler.
İSO 500’de yer alan 500 sanayi şirketinden, sadece 265 tanesi ar-ge çalışması yapmış. Ar-ge çalışmalarına harcanan paraların, üretimden satışlara oranı da, yüzde yarım bile değil: %0,44.
Bu da ilk beş yüzdeki şirketlerin çoğunun düşük teknolojilere sahip olduğunu gösteriyor.
Aklımıza hemen “acaba ilk 500’deki şirketler büyük olduğu için mi düşük teknolojiye sahipler”, sorusu geliyor.
Belki de, İSO üyesi küçük şirketler yüksek teknoloji kullanıyor, kim bilir.
TÜİK’in “İmalat sanayinde doğan girişimlerin teknoloji düzeyine göre dağılımı, 2020” verilerine göre,
Düşük teknolojili firma sayıları 31.503,
Orta Düşük Teknoloji firmaları 13.561,
Orta Yüksek Teknoloji firmaları 5.961 ve
Yüksek teknoloji firma sayısı da 462 (yazıyla, dört yüz altmış iki adet) olarak tespit edilmiş.
Şimdi soruyorum, imalat sanayisinin teknolojik seviyesi bu kadar mütevazı olan bir ülkenin yetkililerinin de mütevazı olması gerekmez mi?
Dillerde sakız gibi çiğnenen ve kanaatimce tam olarak kavranamayan bir kavram var: “orta gelir tuzağı”
Türkiye mevcut “emtialaşmış ürünler” üreten sanayisinin yapısını değiştirmeksizin orta-üst ve sonra da üst gelir grubu bir ülke olması mümkün olabilir mi?
Peki, Türk sanayisi emtialaşmış ürünler üretmekten vaz geçip sofistike ve ileri teknoloji ürünlerini nasıl üretecek?
Cevap: Hükümetin desteği ve yönlendirmesiyle.
Hükümet, sanayileşmeyi teşvik etmiyor mu? Cevap: Mikro düzeyde ve bölgesel esasta kayda değer miktarlarda teşvik ediyor.
Peki, Hükümet Ar-ge’yi destekliyor mu? Cevap: Destekliyor hem de gayet cömert bir şekilde destekliyor.
Bu desteklere rağmen yüksek teknolojiye geçiş niçin mümkün olamıyor?
Çünkü ülkeyi, yüksek gelirli insanlar topluluğuna dönüştürme başarısı “inanan, toplumu inandıran ve vizyon sahibi bir siyasi liderlik”le mümkündür.
Eğer Ak Parti, iktidarda olduğu yıllar boyunca, toplumsal refahı sağlamak için dış borçların sağladığı sahte ve geçici başarılara razı olmayıp, sanayinin teknolojik seviyesini dönüştürmeye çalışsaydı; bugün, Türkiye bambaşka bir ülke olurdu.
“Acırım heder olan o en güzel yıllara”
UZAYA UYDU GÖNDERMEK
Üstelik gönderdiğimiz her uydudaki katkı payımız, her geçen gün sürekli artıyor. Gün gelecek hem ihtiyaçlarımızın çoğunu içeride karşılayacak ve belki de bunu başkaları için de yapacağız.
Şimdilik oturup bu konuyu konuşmak bile bir kazançtır.
Uzaya gönderilecek bu uyduda, hiç birini bizim üretmediğimiz çipler var, piller var, optik teknolojinin en son kameraları var, akıllı ekranlar, vs. gibi niteliklere sahip pek çok parça var.
Bir gün üreteceğiz.
“Bozgunda bir fetih düşü”