Ey bankalar küçük alacaklarınızı silin
Geçen hafta BDDK bankaların işine yarayabilecek doğru bir kanun çıkarttı.
Kanun, tahsil imkânı kalmayan alacakların bilançodan düşülerek nazım hesaplarda izlenmesi imkânı sunuyor. Böylece bankalar %100 karşılık ayırdıkları alacaklarını bilançodan düşerek görüntülerini iyileştirmiş olacaklar. Yani bilançolarında %6 olması gereken sorunlu alacak tutarı, %3 gözükecek. Bu kanundan önce, tahsil imkânı kalmayan alacaklar, Varlık Yönetim Şirketlerine (VYŞ: Bankaların sorunlu alacaklarını teminatlarıyla birlikte satın alıp, tahsil etmeye çalışarak para kazanmaya çalışan şirketler.) satılması kaydıyla defterden düşülebiliyordu.
Son on yılda yaklaşık 7 milyar TL’ye, 70 milyar TL’ye yakın sorunlu alacak satın almış olan bu VYŞ’lerin ellerinde fazla dosya birikmiş ya da ilave dosya satın alacak finansal kaynakları azalmış olabilir. 2015 yılında bu sorunlu alacakları %18’le satın alan bu VYŞ’ler, 2019 yılında, bu alacakları sadece %3 gibi çok düşük fiyata satın aldılar.
BDDK bu kanunla bankaları, bir şekilde iştahları azalmış, bu VYŞ’lere “bağımlı” olmaktan kurtardı denilebilir. Bu iyiliğe cevap verme sırası bankalarda.
Bu Düzenleme Faydalı Olmasına Rağmen Yeterli Değil
Bu kanunun konusu olan borçlarını ödeyememiş gerçek ve tüzel kişiler için henüz değişen bir şey yok. Fakat olmalı. Bu kanun, anlatacağım bir sosyal proje için “iyi bir dayanak metin” ve çıkış yolu olabilir.
Bu yıl 20 banka yaklaşık olarak 10 Milyar TL’lik alacaklarını bu VYŞ’lere 300 milyon TL’ye satmış. Satılan bu sorunlu alacakların banka başına ortalaması yaklaşık 500 milyon TL; sattıkları fiyat %3. Yani 9,7 milyar TL’nin üstüne bir bardak su içmişler. Bu yazının önerisi bu “anlamsız ticarete anlam katmak”tır.
BDDK Derhal “Küçük Alacakları Silme Mevzuatı” Hazırlamalı
Bankalara öncelikle müşterileriyle anlaşma şansı verilmelidir. Mesela bankalar, müşterilerine bu %3 yerine, borçlarını silmek için, borç anaparasının %10’unu teklif etseler; eminim borçluların bir kısmı ne yapıp edip, borçlarını ödemeye çalışır. Fakat bankalar istese de bunu yapamazlar. Mevzuat izin vermiyor. Çünkü banka sahiplerinin, geçmişteki gibi, kendi bankalarından milyarlarca dolar kredi alıp içini boşaltmaları ve dolandırmalarını engellemek amacıyla yapılan kanuni düzenlemeler buna izin vermez.
Belki de banka sahiplerinin asla “tenezzül” etmeyecekleri bir meblağ olan 20 bin TL ile bu borç silme ve ibra etme faaliyetleri başlayabilir. Zamanla bu tutar 50 bin TL anaparaya kadar yükseltilebilir.
Bunun için BDDK’nın vizyoner bir düzenleme yapması gerekiyor.
Anaparası 50 bin TL’yi aşmayan alacaklar için müşterilerinin borçlarını silme ve onları ibra etme süreçlerini nasıl tasarlayacakları ve nasıl anlaşacakları bankalara bırakmalıdır. Sadece bankalardan gelecek iş süreçleri ve planlarına onay verilmesi yeterlidir.
Milyonlarca insanın hayatında bir kâbus gibi duran ve önlerini kesen mevcut durum sosyal barışı da tehdit ediyor. Tek bir “finansal tercih hatası” yapmakla ticaret ve toplum hayatının dışına itilmiş milyonlarca insan, bu yaklaşımla adeta tekrar diriltilebilir. Belki de ekonomik gelişmeyi tetikleyecek insanlar bu “işi rast gitmemiş” müteşebbislerdir, kim bilir?
Bu borçlu, mağdur ve çaresiz teşebbüs ya da tüketim mağdurlarının borçlarını silmek ve onlara destek olmak, bilhassa Katılım bankaları için, felsefi zorunluluk ve sosyal bir ödevdir. Unutulmamalıdır ki zekât borçlulara da verilir.
Hükümetler şimdiye kadar, imar affı, matrah affı, vergi affı ve benzeri aflar çıkararak, varlıklı kişilerin varlıklarını korumaya ve artırmaya imkân hazırladı. Birazda tüm “itibarını ve ticari varlığını” kaybetmiş, eksiye düşmüş ve toplumda yarı-suçlu gibi yaşayan insanların sorunlarına eğilmelidir. Borç insanların sesini kısar, yıldırır, bezdirir adeta felç eder. Bunun için İslam dini mağdur ve mazlumların borçlularını silmeyi büyük sevap saymış; onlara Zekât vermeyi de farz kılmıştır.
Başka kurumların ihdas ettiği alacaklar ve tahsilat yöntemleri üzerine, yani zulüm üzerine birkaç yazı daha yazmayı planlıyorum.