Faiz oranları artmadan enflasyon düşer mi?

Enflasyonun “en önemli sebebi” bol ve ucuz kredidir.

Peki, hükümet, TCMB gösterge faizlerini %9’da bırakarak fakat kredileri azaltarak, enflasyonu, bu yıl %20’lere sonra da daha düşük oranlara düşürebilir mi?

Hiç düşünmeden cevap vereceksek, biz bütün iktisatçılar, bu soruya derhal “hayır” cevabı veririz.

Fakat ekonomiyle ilgili, bilimsel bilgi birikiminin güncele değen taraflarının “klişe doğrular”ı bazen yeterli olmayabiliyor.

Para politikası üzerine çalışan İktisatçılar için, Türkiye, hem iktisat tarihi hem de pratik uygulamalarıyla pek çok istisnası olan “heyecan verici” bir ülkedir.

Bu köşede yazdıklarımın çoğu, ekonomiyle ilgili bilimsel bilgi birikiminin aktarılması değil, bilgi birikimimin eşliğinde sorular sorup, bulduğum cevaplar konusunda düşündüklerimi içeriyor.

Düşünerek eleştirel bilgiler üretmek, her olguyu ve her varsayımı bütün boyutlarıyla kapsayamaz; dışarıda bıraktığı gerçeklikler, belki de değinilenlerden daha fazla olabilir.

Yine de bir konu üzerinde düşünmek ve çıkarımlar yapmak bana, bildiklerimi aktarmaktan hep daha cazip gelmiştir.

Yazının girişindeki soruyu detaylandıralım.

1) Kredi verilmesini/alınmasını zorlaştırıcı makro ihtiyati tedbirler alarak,

2) sadece seçilmiş sektörlere kredi tahsis ederek,

3) vergileri artırarak,

4) yönetilen/yönlendirilen ürünlerin fiyatlarını dondurarak,

5) döviz kurlarını kontrol altına alarak,

6) kamu harcamalarını azaltarak ve

7) ücret artışlarını sınırlayarak mesela gelecekte oluşacağı varsayılan enflasyona göre artırarak enflasyon düşürülebilir mi?

Varsayalım ki düşürülebildi peki, sürdürebilir mi?

Merkez Bankalarının belirlediği gösterge niteliğindeki “faiz oranları” berrak ve net mesajlar içeren, her kişi ve kurumu kapsayan ve etkileyen “tümel” kararlardır.

“Tümel Karar” demek, alınan herhangi bir kararın ilgili her olguyu kapsaması ve etkilemesi demektir. Böyle olduğu için de dünyadaki bütün Merkez Bankalarının elindeki en değerli “tümel alet” faiz oranlarıdır.

Merkez bankaları da en kapsayıcı ve etkili alet olan faiz oranlarını belirleyerek hem fiyat istikrarını hem de finansal istikrarı sağlamaya çalışırlar.

Türkiye tüm dünyadan ayrışarak, “tümel kararlar”la yönetim yerine, her işe ve gelişmeye istisnai çözümler üreterek başarılı olacağına inanan bir ekibin elinde bambaşka bir yola girdi.

Bu yolun ülkeyi nereye sürükleyebileceğini bilmeden, hiçbir kişi ve kurum maruz kalabileceği risklerin ne olduğunu tam olarak bilemez.

Mesela Bankalar, mevduata %30 faiz öneriyorlar. Bazı çok iyi şirketler de %32 faiz oranıyla tahvil satıyorlar. Eğer yatırımcılar, Enflasyonun %20’lere düşeceğine inanıyorsa bu iki üründen birini satın alır.

Eğer benim modelimin tahmini olan %52 enflasyon oranı kişi ve kurumlara makul geliyorsa, bu iki üründen de vazgeçilir ve arayışa girilir.

Türkiye’nin para ve maliye politikaları, bir yap-boz tahtası kadar istikrarsız ve tutarsız olduğu için; aslında, “doğal bir para politikası laboratuvarı” da sayılır.

Çünkü “Yap-Boz” ya da “deneme yanılma metodu”, bir bakıma laboratuvar deneyi sayılır.

Şimdi yukarıdaki sayılan yedi maddeyi irdeleyerek, faizleri indirmeden enflasyonu düşürmenin, olabilirlik ihtimallerini irdeleyelim.

Varsayımımızın tek bir önermesi var: Ekonomi yönetimi kredi hacmini, en çok TCMB gösterge faiz oranı kadar artırarak enflasyonu indirmeye çalışacak.

1) Kredi verme/alma şartlarının zorlaştırılması. Bugün yapılan bazı uygulamalar, mesela verilen kredi tutarının belirli bir oranı kadar menkul kıymet bulundurma zorunluluğu ve diğer pek çok şart, kredi almayı/vermeyi gerçekten o kadar çok zorluyor ki, bankacı arkadaşların dediğine göre, borç geri ödemelerinde sorunlar başladı ve her geçen gün artıyor. Buna rağmen TCMB geri adım atmadığı gibi her geçen gün mengeneleri sıkıyor.

2) Fakat ekonomiye tahsis edilen bütün kredileri kısmak mümkün, makul ve mantıklı değil. Zaten amaç, mevcut kredi hacminin TCMB gösterge faiz oranları kadar artırılması olduğu için mesela bugün yapıldığı gibi, adına “seçici kredi” denilerek sadece Kobi’lere, ihracatçı şirketlere, yüksek teknoloji üreten firmalara vs. kredi verilmeye devam edebilir.

3) Vergilerin artırılması yoluyla, kişi ve kurumların tüketim veya yatırım amacıyla harcayabileceği para, “ellerinden alınacağı için” toplam harcama talebi düşürülebilir.

4) Yönetilen/Yönlendirilen ürünlerin enflasyon sepeti içindeki payı %30’u aşmakta olduğu için bu ürünlerin fiyatlarının dondurulması, kesin olarak enflasyonu artışlarını frenler.

5) Kur Korumalı Mevduat’la (KKM) gerçekten bir mucize oldu ve kurlar kontrol altına alındı. Hem de kamuya neredeyse hiçbir yük yüklemeden (Çünkü Hazine’nin zararı kadar, TCMB bu işten para kazandı ve TCMB kârını dönem sonunda Hazineye aktarmaktadır)

Şu anda KKM hacmi düşüyor bu düşüş engellenmek istenirse, “ilave bir tatlandırıcı” mesela döviz kuru seviyesine çekmeye ilave olarak %3-4 civarında ek bir prim bile önerilebilir.

6) Hükümet “teorik olarak” Kamu Yatırımlarını çok az artırarak yılı geçiştirebilir.

7) Kamu da çalışan bütün ücretli ve emeklilerin de maaşı en çok %9 olan gösterge faiz oranı kadar artırılabilir.

Görüldüğü gibi bu yedi maddenin tamamının uygulanması imkânsız değil. Hatta bir kısmı hâlihazırda kısmen de olsa uygulanıyor.

Peki, bu senaryoyu bozacak yani çalışmasını engelleyecek faktörler ve olgular ne olabilir?

Yukarıdaki yedi madde uygulansa bile, bir yıl içinde, “Enflasyonda Atalet ve Lirasızlaşma Aktiviteleri”nin etkisi enflasyonun düşüşünü sınırlar.

Enflasyonda Atalet: Enflasyonu indirmek amacıyla alınan bütün tedbirlere rağmen, gerçek ve tüzel kişilerin, geçmiş enflasyon oranına göre fiyatlama ve endeksleme tercihlerini katı şekilde sürdürmeleridir, diyebiliriz. Bir nevi, alınan tedbirlerin aktarma mekanizmalarının yeterince çalışmamasıdır.

Fakat bu tedbirler kararlı bir şekilde üç yıla yayılabilirse, kesinlikle enflasyon kontrol altına alınabilir.

Lirasızlaşma Aktiviteleri: Enflasyon korkusuyla, TL’den kaçış ve mala giriş faaliyetleridir. Bu da paranın devir hızını artırdığı için, enflasyonu indirme çabalarını zayıflatır.

Fisher denklemi burada kavrayışımızı artırabilir: M*V=P*Q

V: Paranın dolaşım hızı, M: Para, P: Fiyat, Q: Miktar

Yani paranın dolaşım hızı V artarsa enflasyon da artar.

TL gelir ve TL kredilerin, harcama yerine, tatlandırıcılı KKM’ye ya da dövize girmesi dolaşım hızını azaltır.

Görüldüğü gibi doğru bir faiz kararı yerine onlarca değişik karar alarak enflasyonu, teorik olarak düşürmenin mümkün olabileceğini gösterdik.

Fakat bu başarı, bataklık üzerine inşa edilmiş bir bina kadar sağlam olabilir ve başarılar geçici olur yani inşa edilen yapı er ya da geç ya çöker ya da devrilir.

Bütün anlattıklarımız Türkiye’nin bugünüyle benzerlik gösterse de, amaç, olan biteni, teorik bir çerçevede tartışmaktır.

Yoksa her gün ürün ve ücretlere zam ve her saat kredi paketlerinin açıldığı bir ülkede yukarıda saydığım olgular zaten gündemden düşmüş parametrelerdir.

Son söz: Anlaşılan, “enflasyona müsamaha göstermek cezası olmayan bir suç ve kefareti olmayan bir günahtır” bilinci dimağlara yerleşmeden, enflasyon bu ülkede kalıcı olarak düşmeyecektir.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum