IMF’ye gidiyor muyuz?
Türkiye’nin vadesi bir yıldan kısa borçları yaklaşık 170 milyar dolar. Geçen yıl daha yüksekti, bir önceki yıl da, daha önceki yıllarda da. Madem borç durumumuzda bir artış yok hatta azalış var IMF niçin gündeme geliyor?
Önce kısa vadeli borçları irdeleyelim,
TCMB’nin kısa vadeli borcu Katar’dan alınan beş milyar dolar değerindeki Katar Dinarı ve Çin’den alınan bir milyar dolar değerindeki Yuan’dır. Bakiye kısmı olan parayı Türk hazinesi çok rahatlıkla borçlanır.
Bankalar aldıkları kısa vadeli kredilerin en az %80’ini her zaman döndürebiliyorlar. Yabancıların mevduat ise yıllardır var ve şimdiye kadar çok büyük oynama göstermedi.
Normal şartlar altında kısa vadeli dış borcun döndürülmesiyle ilgili bir sorun gözükmüyor.
BRÜT ULUSLARARASI DÖVİZ REZERVLERİNDE AZALIŞ
Acaba başka alanlarda sorun var mı? Mesela TCMB brüt rezervleri ve bankaların uluslararası rezervlerinde olağanüstü bir aşınma var mı?
Bankaların en son 5’i nakit 16’ı da yabancı bankalarda yatan yaklaşık 21 milyar dolar serbest rezervi olduğu gözüküyor.
En son baktığım TCMB bilançosunda da brüt 88 milyar dolar rezerv vardı. Bunun 6 milyar doları Katar ve Çinlilere ait; bakiye 82’si de nakit, altın, menkul kıymet ve yurtdışındaki banka hesaplarında yatan paradan oluşuyor.
Bu 103 milyar dolarla, Türkiye, kamunun, şirketlerin ve bankaların yani tüm ülkenin toplam 437 milyar dolar olan dış borçlarını yönetmeye çalışıyor.
Türkiye % 58 olan dış borçların GSYH’ya oranıyla, akranları arasında en kötü durumda olan ülkedir. Yani kaldırabileceğinden fazla borç almıştır ve bu durum, son zamanlarda zaten alacaklıları rahatsız etmekteydi.
Yukarıda 103 milyar dolar olarak hesapladığımız brüt uluslararası rezervler geçen yıl 135 milyar dolardı ve toplam borçlara oranı, geçen yıl %30’un üzerindeydi. Şimdi %24’e düşmüş.
Bu oran ve rakamlar zaten var olan tedirginliği artırmış olabilir.
Bir diğer olumsuz durum da salgın sonrası çöken dünya piyasalarından sonra gelişmekte olan ülkelerden yaşanan kur artışları ve fon çıkışlarıdır. Bizde hisse senetlerinden 2,5 milyar dolar ve bono ile tahvilden de 5 milyar dolar bir para çıkışı olmuş.
Sadece mart ayında gelişmekte olan ülkelerden 95 milyar doları aşkın para çıkmış. Bu eğilimin devam edip etmeyeceği belli değil fakat tedirginlik yaratıyor.
Mart ayı dış ticaret rakamları da çok kötü geldi. İthalat artarken ihracatımız düşmüş ve 5,4 milyar dolar açık vermişiz. Aralık, Ocak ve Şubat ayları da, bu kadar kötü olmamakla beraber iyi değildi. Türkiye’nin pervasız bir şekilde dış ticaret açığı vermekten çekinmediği gözleniyordu. Bu salgının etkisi ne olacak henüz bilmiyoruz.
Faizlerin indirilmesi her şeye tuz biber ekmiş oldu, yabancı yatırımcılar açısından. Çünkü Türkiye’de yabancıların Türk Lirası varlıklarda yaklaşık olarak 320 Milyar TL’si var. Bu paraların vadesi dolunca veya bu varlıklar satılınca tekrar Türk Lirası varlıklara yapılması artık pek mümkün gözükmüyor çünkü faizler çok düşük. Bu paraların da dövize yöneleceğini söylemek kehanet değil.
Bu ve buna benzer gelişmeleri gören analistler tedirgin oluyor ve yanımıza IMF’yi alsak iyi olacak diye sürekli kanaat belirtiyorlar. Müracaat halinde IMF’nin ne yapacağı ve derdimize derman olup olamayacağını gelecek yazıda irdeleyeceğim.
Eğer yabancı yatırımcıların ne istediği veya hükümete tek cümlelik bir öneri yapılması gerekse şu söylenebilir: Lütfen dış borçlarınızı tek bir dolar bile artırmayınız ve mevcut borçlarınızı ödeyebilecek uluslararası rezerv biriktiriniz.