İrrasyonel “Liralaştırma”ya karşı akılcı “Lirasızlaşma”

Önceki yazımızda, “enflasyon artış oranını kredi artış oranı belirler” diye başlık atmıştık.

Bir arkadaşım “sadece kredi artış oranını bilirsek, enflasyon oranını tahmin edebilir miyiz” diye sordu.

Hayır dedim.

Peki, “mevduat artış oranını bilirsek veya ikisinin ortalamasını alırsak, olur mu” diye sormaya devam etti.

Zorlayıcı ve isabetli sorular.

Çünkü söz konusu yazıda kredi enflasyon ilişkisindeki nedensellik ve paralelliğe, kaçınılmaz olarak, istisna olabilecek olgusal gerçekliklere hakkıyla değinmemiştik.

Mesela 2020 yılında TL krediler %43 ve toplam krediler %35 artmışken enflasyon sadece %14,6 artmıştı.

Tek başına yukarıda bu veriler bile “nedensellik ve paralellik” çıkarımlarını zayıflatıyor.

2020 yılının iki önemli “istisnai olgu”su “Covid 19 salgını” ve “tüketimin kısılması” olmuştu.

Daha önemli istisna, TL olarak alınan ve yatırım veya tüketim harcamasına gitmesi beklenen kredilerin, 300 Milyar TL’lik kısmının piyasadan çekilerek, en az 38 Milyar Dolarlık döviz ve altın alımı yapılması olmuştu.

Görüldüğü gibi tek bir “süper veri”yle, örneğimizde sadece kredi artış oranıyla, her şeyi açıklamak mümkün değil.

2022 yılındaysa tam tersi bir durum yaşandı; toplam kredilerdeki artış oranı %54, fakat enflasyon %65 arttı.

Covid 19 Salgını ve ardından 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi, başta enerji olmak üzere emtia fiyatlarında eşi benzeri olmayan fiyat artışlarına yol açtı, vs. vs.

Umarım, tek bir süper veriyle yani krediyle her şeyi açıklayabileceğimize dair oluşan algı düzelmiştir.

Devam edelim.

2022 yılında gerçek ve tüzel kişiler, 2020’nin tam tersi yönde davrandı; bu defa alınan tedbirlerle, mesela KKM ve diğer banka düzenlemeleriyle, döviz ve altın satın alınmadı. Tam tersine 24 milyar Dolar civarında döviz satılıp TL’ye çevrildi.

Döviz satışından elde edilen paralar da Kur Korumalı Mevduat (KKM) hesaplarına yattı.

Saydığımız olgular kadar önemli bir başka olgu da, bu dönemde, mevduat faiz oranlarının abartılı ve irrasyonel mekanizmalarla “enflasyon oranının çok altında tutulma”sıdır.

Enflasyonun %80 civarında gezindiği bir ortamda mevduat faizleri %17 civarında olduğu için “TL’den kaçış” ve “mala giriş” hareketi başladı ve halen devam ediyor.

Yani TCMB’nin “Liralaştırma” politikalarının aksine, KKM’yi tercih etmeyen birikim sahipleri, varlıkları ve gelirleriyle, bir nevi “Lirasızlaşma” eylemleri yapıyor.

Sıradan vatandaştan, fabrikalara kadar herkes bulduğu her TL’den bir an önce kurtulup, yani Lirasızlaşıp, mal stokluyor.

Bu Lirasızlaşma yöneliminin hem büyüme oranını hem de enflasyon oranını yukarı yönlü tetiklediği ve artırdığı da kesindir.

2023 yılına girerken de “Liralaştırma ve Lirasızlaşma Savaşı” bütün şiddetiyle devam ediyor. Mesela KKM’ye yatan para miktarı durdu hatta azalış başladı.

İrrasyonel Liralaştırma çabalarının, bu savaşta, Akılcı Lirasızlaşma tepkisine mağlup olacağı kesindir.

“Akılcı Lirasızlaşma” aşırı mal alım talebi demektir, yani ithalat artış hızının devam etmesi demektir. Çünkü Türkiye’de tüketilen sanayi ürünleri içinde ithal girdi oranı en az %60’tır.

Bu yıl verilen 110 milyar dolarlık dış ticaret açığının sebebi de bu gerçekliktir ve bu rakamlar sürdürülemez.

Yine de bu savaşın nihai mağlubunun Türkiye olacağı, yani istisnaları olmakla birlikte, bütün kişi ve kurumların hep birlikte zarar etmesi en muhtemel sonuçtur.

İstisnalarımızın altını çizdikten sonra tekrar dönüp önermemizde ısrar ediyoruz: Yüksek kredi artış oranları toplam talebi artırır, toplam talepteki artışlar da enflasyon oranını artırır.

Önermemizi, “kırılma anları”nın ardından gelen dönemlere uyarlayıp test ettiğimizde, veriler ve sonuçlar, gerçekten anlam kazanıyor.

Örnek bir kırılma dönemi olarak, faiz indirimlerinin başladığı 2021 Eylül tarihinden sonraki yani Ekim 2021 ile Aralık 2022 tarihleri arasındaki “14 Aylık Dönem”in verilerine göz atabiliriz.

Toplam Mevduat Artış Oranı: %104

Toplam Kredi Artış Oranı: %81

Bankalardaki Menkul Kıymetler Artış Oranı: %90

Hazine İç Borç Artış Oranı (13 Ay)*: %72

TÜFE: %93

ÜFE: %159

*Ekim 2021 – Kasım 2022

ÜFE’deki bu sapmaları emtianın uluslararası fiyatlarındaki artışına ve TÜFE gibi sık sık “iyileştirmeler”e maruz kalmamasına yorabiliriz.

Yani Eylül 2001’de faiz indirimleriyle başlayan dönemin tamamına, tek bir dönem olarak bakıldığında, mevduat, kredi ve enflasyon artış oranları arasında hem bir nedensellik hem de bir paralellik olduğu açık bir şekilde görülür.

Peki, bütün bu yöntemsel çıkarımlar ve veriler eşliğinde önümüzdeki dönemde yaşanacak enflasyonla ilgili ne söyleyebiliriz?

Başta TCMB olmak üzere ekonomi yönetiminin ekonomik ve parasal faaliyetleri çıkmaza sokmaktan çekinmediği bir ortamda ne söylenebilir?

Mesela TCMB, her düzenlemesiyle adeta, masallarda çok duyduğumuz “ya canını ya malını” diyen yol kesicilerin rolünü oynuyor.

Bankalara, “ya toplam mevduatlar içinde TL’nin payını en az %50’ye çıkarırsınız ya da, yıllık %17’ye varan ilave menkul kıymet tutarsınız.”

Peki, ilave menkul kıymet tutmanın ne zararı var?

Çünkü bu menkul kıymet dediğimiz Hazine Tahvillerinin vadesi on yıl ve yıllık faizi de %8 civarına kadar indi. Yüksek enflasyon oranlarının yaşandığı ve yaşanacağı kesin olduğundan, bankalar, hem bu yıl hem de orta ve uzun vadede bu düzenlemeyle çok büyük zararlar yazacak.

İktisat tarihi bize, bankaları zayıf bir ekonominin, mutlaka zayıflayacağı binlerce “örnek dönem” ve “örnek ülke” bilgisi sunuyor. (Şişen kâr rakamlarına bakıp bankalarımız çok kârlı ve çok ucuz diyenleri samimiyete davet ediyorum. Çünkü bankalarımız reel olarak kârlı da değil, dünya fiyatlarına göre, ucuz da değil.)

Kötü bir ekonomi yönetiminin uzun dönemde zarar vermeyeceği bir kesim yoktur.

Şirketlere de “dövizin varsa kredi kullanamazsın” diyor, vs. vs.

Fakat aşırı kredi hacminin enflasyon oranı üzerindeki etkisinin, bu dönemde çok yüksek olacağını artık biliyoruz.

Biliyoruz çünkü Sayın Cumhurbaşkanı her gün yeni bir kredi paketi açıklıyor. Bu kredi paketleri ile bu kredi paketlerinin tetikleyeceği ardışık kredi artış oranları, Lirasızlaşma ve diğer iktisadi faaliyetlerin toplamı bize, kesinlikle enflasyon oranının düşmesiyle ilgili bir ipucu vermiyor.

Tam tersine yapılmış tahminlerin çok üzerinde bir enflasyon oranı, akla en uygun bir sonuç gibi görünüyor.

Bütçe harcamaları ve krediler üzerinden konuya dair verileri irdelemeyi sürdüreceğiz.

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum