Kölelikten beter hayatlar
Kapitalist sistemde gelir eşitsizliği kaçınılmaz bir sonuçtur. Çünkü zengin, bankacılık diliyle söylersek reytingi yüksek müşteri, borçlanırken, zengin olmayandan yani reytingi düşük olandan daha ucuza borçlanır.
Zengin kişi, varlıklarına varlık eklemeye çalışırken de hukuki ve finansal danışmanlardan daha derinlemesine yararlanma imkânı bulur, bu sayede, yatırımlarıyla sıradan bir kişinin kazanacağından fazla kazanır.
Amerika’da, vadesi yedi yıl olan bireysel kredi faizleri %6 ile %36 arasında değişiyor. “İstisnai mükemmellikte” reytingi olanlar en düşük faizleri öder: %6.
“İyi” reytingi olanların faizi %15,5’e kadar ve “ortalama” reytinglerin faizi %19,9’a kadar çıkıyor.
“Orta ve alt” reytinge sahip banka müşterilerinin faizi ise %36’ya kadar.
Amerika’da, bankalardan kredi alamayan kişiler, Türkiye’ye uyarlarsak çeki, senedi yazılanlar, kredi kartı borcunu birkaç kez geç ödeyenler veya tüketici kredilerini zorlanarak ödeyenler %100’leri aşan bileşik faizlerle yüz yüze kalabiliyorlar.
Siyasiler de her zaman zenginlerin, varlıklarını artırmaları için kanunlar çıkarır ve düzenlemeler yaparlar. Mesela devlet aldıkları kredilere kefil olur; matrah affı, vergi affı, vergi indirimi gibi vergi kolaylıkları, gayrimenkullere imar affı ve emsal artışı getirir.
MODERN KÖLELİK
Geçmiş yüzyıllarda borçlananlar sahip oldukları hayvanları ve bağları kaybettikten sonra evlatlarını, eşlerini ve sonunda kendilerini satmak zorunda kalarak ailece köleleşirlerdi.
Bugün borçlandırılıp borcunu ödeyemeyenler şükür ki köleleşmiyor; peki, ne oluyor?
Örnek: Kredi kartı borcunu ödeyemeyen bakiyeyi taksitlendirir, bu taksitleri de ödeyemeyince, tüketici kredisi alır. Bu kredinin de taksitlerinde zorlanınca, KMH kredisi alır.
İnsanı bunaltan bu kredi döndürme süreçlerinden kurtulmak ve geçinmek için arkadaş ve akrabalarından borçlanır fakat onlar verdiği geri ödeme sözünü yerine getiremez; imkân bulursa tefeci gibi çalışanlardan borçlanır.
Gün gelir hiç kimseye ödeme yapamayacak duruma düşer.
Sonra maaşına haciz gelir ve kalan parayla geçinemez.
Arabası varsa, bu süreçte zaten satmıştır. Muhtemelen ipotekli olduğu için satamadığı evine ve varsa diğer varlıklarına da haciz gelir.
Evliyse terkedilmiştir.
İşyerine gelen haciz ihbarları işverenini rahatsız eder. Psikolojik sıkıntılar başlar ve işyerindeki performansı olumsuz etkilenir.
İşini de kaybeder.
Yeni bir iş de bulamaz, bulsa bile hacizler peşinden gelir.
Yalancılık ve dolandırıcılıkla suçlanıp tüm sevdikleri tarafından terk edilir.
Her türlü ilaç almaya ve sokaklarda yaşamaya başlar.
Amerika’da bu süreçleri yaşamış ve ardından sokaklara düşmüş yarı aç yarı tok yaşayan insanların sayısının bir milyonu aştığı ifade ediliyor. Henüz sokağa düşmemiş fakat tefecilerden aldıkları borçlarla ayakta durmaya çalışan en az on beş milyon civarında kişi olduğu da biliniyor.
Bazı bakımlardan köleleşmekten de kötü bu süreçler ve mağduriyetler için Amerika’da hükümetler neredeyse hiçbir şey yapmıyor.
Türkiye’de şükür ki akraba dayanışması henüz tamamıyla yok olmamış fakat gidişat hiç de iyi değil.
2019 yılında icra iflas mahkemelerine otuz milyonun üzerinde dosya intikal etmiş ve Adalet Bakanlığının verilerine göre bunların 23.644.481’i 2020 yılına aktarılmış
Bu davaların büyük çoğunluğu, borçlarını ödeyemeyen gerçek kişiler hakkında olduğu kesindir.
Peki, varlıklı insanlar ve şirketler için af üstüne af çıkaran hükümetimiz şimdiye kadar bu mağdur ve mazlumlarla ilgili herhangi bir kanun, düzenleme veya hayra yorulabilecek bir iyilik yapmış mıdır?
Ben hatırlamıyorum.
Borçlandırılarak hayatı bir zindan çevrilmiş bu insanlar için yapılabilecek çok şey olduğuna inanıyorum ve önerilerimi açıklayacağım.
NOT: Borçlarını ödeyemeyenlere karşı, borcunu ödeyenlerin nefretini ve kızgınlığını anlıyorum fakat yanılıyorlar. Ben bankacıyım, insanların çoğunluğunun borçlanmaya eğilimli olduklarından eminim, yeter ki kredi şartları uygun olsun. Yani borçlular kısmen suçlanabilirler fakat aynı zamanda düzenin kurduğu tuzakların kurbanlarıdır.