Kur Korumalı Mevduat (KKM) kütüğünün beklenmedik başarıları
Kanuna göre TCMB’nin temel amacı “fiyat istikrarını sağlamak”tır yani enflasyonu düşürmektir.
Fiyat istikrarını sağlama amacıyla “çelişmemek kaydıyla”, yani enflasyonu düşürme politikalarıyla çelişmemek kaydıyla, TCMB, Hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekler.
Kanun böyle diyor fakat Sayın Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, mealen, “sert tedbirler alarak enflasyonu indirebilirdik, yapmadık; yüksek enflasyon riskine rağmen büyümeyi tercih ettik” diyor.
Bilerek ve isteyerek kanuna karşı gelmek, suç işlemek demek değil midir?
Suçtur.
Peki, bu suçun ceza hukukunda bir karşılığı var mı?
Yok.
Bu olgudan hareketle sürekli olarak, enflasyona sebep olanları “cezası olmayan bir suçu işlemiş kişiler” olarak görüyorum.
Dünyanın her yerinde ekonomi yönetimleri, siyasi gücün isteği, desteği ve talimatıyla enflasyonu düşürmeye çalışırlar. Gelecek yılların ve gelecek nesillerin refahını düşündükleri için bilerek ve isteyerek ekonomiyi ılımlı bir daralmaya sürüklemekten çekinmezler; ekonominin büyümesini yavaşlatırlar hatta gerekirse küçülmesine razı olurlar.
Benim nazarımda enflasyonun artmasına sebep olmuş bir ekonomi yönetimi, imkânsız olsa bile, velev ki ekonominin diğer her alanında üstün başarılar elde etsin yine de başarısızdır ve kanuna karşı geldiği için de suçludur.
Fakat hükümeti öveceğim diye yapılan propagandalar ne kadar yanlışsa, hükümete muhalefet edeceğim diye “yapılan her işi yanlış analizlerle kötülemek” de, benim gözümde, muteber değildir.
HÜKÜMET BAŞARI MUHALEFET KRİZ DİYOR
Sayın Nurettin Nebati “Türkiye Ekonomi Modelimiz Bir yaşında” başlığıyla bir sunum yaptı. Sunum için derlenen “seçilmiş veriler” doğruydu ve bu veriler bir araya getirildiğinde, “enflasyon hariç”, başarılı bir yıl performansı ortaya çıkıyordu.
Öte yandan “Altılı Masa”yı oluşturan partiler “bu başarılı yılı”, yani 2022’yi, “kriz yılı” olarak tanımlıyor ve halkı, Türkiye’nin bir krizde olduğuna inandırmaya çalışıyorlar.
Acaba kim haklı?
Her şeyden önce Türkiye Ekonomisinin yaşadığı sıkıntılara “kriz” denilemez. Kriz fırıncıların düzenli un bulamaması ya da un bulunca maya bulamamasıdır. İhtiyaç duyulan ithal hammadde ve ara ürünlerin “parasızlık”tan dolayı ithal edilememesidir. Akaryakıt sıkıntısı çekilmesidir. Kesilen doğalgazın ne zaman açılacağının bilinmemesidir, vs. vs.
Türkiye’de olan şey kriz değil yüksek enflasyondur. Yani kişilerin reel gelirlerinin, hatta servetlerinin aşınarak, derinlemesine bir yoksullaşma sürecinin yuvarlanabileceği bir süreç ve olgudur.
Bir ekonomi için enflasyondan daha büyük bir felaket yoktur.
Muhaliflerin, enflasyonun yarattığı yoksullaşmalara daha fazla vurgu yapmaları beklenirdi yeterince ve etkili bir şekilde yapmadılar. Fakat KKM gibi işlevsel açıdan başarılı olmuş bir finansal ürüne, yanlış varsayımlarla saldırıyorlar.
Hatta danışmanları Sayın Kılıçdaroğlu’na “KKM, ekonominin kalbine yerleştirilmiş bir atom bombasıdır” bile dedirttiler.
KUR KORUMALI MEVDUAT (KKM)
2021 yılında, Sayın Cumhurbaşkanının “Faiz sebep enflasyon neticedir” itikadı gereğince, TCMB her ay faiz indiriyor ve kurlar da her gün yükseliyordu.
Öyle bir an geldi ki, Türkiye, adeta freni boşalmış bir kamyon gibi uçuruma doğru yuvarlanıyordu.
Hükümet gidişatı durduracak her şeye razı, kurbanlık bir koyun gibi beklerken; KKM diye bir ürünle tanıştık.
KKM ürünü, toplamda kamuya önemli bir yük yüklemeden, dönemsel de olsa, tahminlerin ötesinde başarılı oldu.
Hazine şimdiye kadar, KKM’den dolayı yaklaşık 100 Milyar TL zarar ederken, TCMB de, hesaben, en az bu kadar para kazandı veya tasarruf etti. TCMB, kazandığı paraları, ertesi yıl Hazine’ye aktaracağı için, sonuçta kamu finansal açıdan zarar etmemiş olacak.
KKM, enflasyonun kısmen dizginlenmesi, kurların kontrol altına alınması, hazinenin borçlanma faizlerinin düşürülmesi gibi pek çok konuda, parasal kârlılığın çok ötesinde, yararlar sağladı.
Eğer KKM’nin bu başarısı olmasaydı enflasyon %200’leri görebilir, kurlar da astronomik seviyelere çıkabilirdi.
Şu anda kurlar artmadığı için KKM’nin toplam hacmi azalıyor. Fakat enflasyonun artış hızının yavaşlaması isteniyorsa, bu paraların bu hesaplarda uzun bir süre daha kalması şart.
Bunu sağlamak için ek tedbirler geleceğini düşünüyorum. Mesela faiz+kur farkı formülüne “katkı primi” gibi bazı “tatlandırıcı” eklemeler yapılması beklenebilir.
Ben, KKM için, “denize düşenlerin yılanı” demiştim, yanılmışım; uzaktan öyle görünüyordu. Yakından incelediğimde, “denize düşenlerin bir yılana değil, bir kütüğe tutundukları”nı gördüm ve işte yazıyorum.
“KKM Kütüğü” ekonomiyi düze çıkarmak niyetinde olanlara çok değerli bir süre kazandırmıştır
BÜTÇE PERFORMANSI
Şu ya da bu sebeple hükümetin, halkın bir kesiminin gözünde, enflasyon dışı alanlarda başarılı gözüktüğü bir gerçektir.
Mesela Bütçe Açığı: Geçen yıl hükümetin gelir bütçesi 1.475 Milyar TL ve gider bütçesi de 1.750 Milyar TL olarak kanunlaşmıştı. Fakat enflasyondaki artış eğilimini görünce bunun tutmayacağını anladım ve 26 Mayıs 2022’de, bu köşede, şu tahmini yaptım:
“Hükümetin yılbaşında 1.750 milyar TL olarak belirlediği bütçe harcamaları, üç Trilyona ve gelirleri de 2,6 Trilyon TL’ye yükselecek. Aradaki fark da borçlanılacak.
Çünkü bu Temmuz’da memur ve emeklilere en az %40 zam yapılacak ve asgari ücret de en az beş bin beş yüz TL’ye yükseltilecek.”
Hükümet daha sonra TBMM’ye gidip ek bütçe yetkisi aldı fakat benim tahminlerim onların kanunundan daha isabetli oldu. Çünkü vergi gelirleri, enflasyon sayesinde şiştikçe şişti.
Sonuçta, gelirlerdeki gerçekleşme 2.800 Milyar TL ve giderlerdeki gerçekleşme de 2.941 Milyar TL oldu.
Bütçe açığı da beklentilerin çok çok altında 139 Milyar TL oldu. Yani 2022 yılında, 15 Trilyon TL olması beklenen GSYH’nin %1’inden bile daha az.
Bütçe açığının düşük olmasının tek sebebi enflasyon dolaysıyla şişen vergi gelirleridir.
Enflasyonun artış sürecinde olduğu her dönemde, aynı şeyler yaşanır fakat tersi de doğrudur yani enflasyonun düştüğü yıllarda, bütçe gelirleri de önemli ölçüde azalır.
2023 yılında GSYH’yi en az 22 Trilyon TL ve bütçe açığını da %5 yani bir trilyon yüz milyar TL olarak tahmin ediyorum.
Bu bütçe açığının ve kredi paketlerinin, alınan makro ihtiyati tedbirleri etkisizleştirerek enflasyonu %50’nin üzerine çıkaracağı kesindir.
Yani bu yıl bütçede görülen “düşük açık” başarısı hükümetin değil, enflasyonun bir başarısıydı ve gelecek yıl tekrarlanması imkânsızdır.
DIŞ TİCARET VE CARİ AÇIK
2022 yılında 364 milyar dolar ithalat ve 254 milyar dolar da ihracat yaparak 110 milyar dolar dış ticaret açığı verdik.
Geçen yıl 51,5 milyar dolar olarak gerçekleşen enerji ithalatı bu yıl yaklaşık olarak 100 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Dış ticaret açığının bir diğer sebebi de, insanların TL’den kaçarak hızla mala girmeye çalışmalarıydı yani yanlış para ve maliye politikalarıydı.
Malum Türkiye’de tüketilen sanayi ürünleri içinde ithalatın doğrudan ve dolaylı payı en az %60’tır.
Bu yıl turizmde yaşanan olağanüstü yüksek gelirler, özde cari açığı kapatmıştır. Yani gerçek cari açık %1’dir. Veriler bize, toplam döviz giderlerimiz ile toplam döviz gelirlerimiz arasındaki farkın GSYH’nin %1’i civarında gerçekleştiğini söylüyor.
Her şeye rağmen Türkiye, dış ticaret açısından iyi bir yıl geçirmiştir.
KAMU BORÇLARI HAZİNE VE BANKALAR
2021’in sonunda kamunun iç ve dış bütün borçlarının toplamı 2.747 Milyar TL’ydi.
2022’nin sonunda bu borç 4.033 TL’ye çıktı. Yani artış oranı % 46,80 oldu. TÜFE’nin %65 ve ÜFE’nin %93 olduğu bir yılda kamu borç oranlarındaki artışın %46,80 olması gayet olumludur.
Normalde kamu borçlarının TÜFE artı büyüme oranı kadar artması bile başarı kabul edilir.
Peki, bu başarı nasıl sağlandı?
Birincisi kurlar baskı altına alınarak ve ikincisi bankalar, çok düşük faizli tahvillere mahkûm edilerek.
2022’nin başında bankaların özkaynakları 700 Milyar TL’ydi. Bu yıl vergi sonrası 450 milyar TL kâr yazabilirler.
Bu da öz kaynak karlılığını %64 yapar yani beklenen, TÜFE’ye eşit bir özkaynak kârlılık oranıdır; üstelik bu yıl portföylerinde 400 milyar TL civarındaki TÜFE’ye endeksli tahvil vardı.
Şu anda bankalar, faiz oranları %8’lere kadar düşen hazine tahvilleri almaya zorlanıyorlar ve alıyorlar.
Gelecek yıllarda bankaların 2022 yılı kârlılık oranlarını sürdürmeleri mümkün gözükmüyor.
Bankaları zayıflatılmış bir ekonominin güçlü kaldığı görülmüş ya da duyulmuş bir şey değil. Fakat herkes bankaların ne kadar çok para kazandığıyla ilgileniyor.
İSTİHDAM
Son bir yılda yani Kasım 2021’den Kasım 2022’ye kadar geçen sürede çalışan sayısı 1.719.000 kişi artmış.
ÜCRETLERDE ZAM
Asgari ücrette %100, memur ve emekli maaşlarında %82 artış da son bir yılda yaşandı. Ücretlerdeki yüksek artış oranları “parasal yanılma” dediğimiz bir olguyu mutlaka oluşturur ve geliri yükselenler de geçici de olsa memnuniyet oluşturur.
Bütün bu anlattıklarım Ak Parti’ye ve hükümete övgü değil tam tersine “muhaliflerin” işlerinin ne kadar zor olduğunu göstermeyi amaçlıyor.
Sonuç: Türkiye’de kriz yoktur. Muhalefet kriz edebiyatı yaparak hükümeti köşeye sıkıştıramaz. Yukarıdaki anlattığım gelişmelere ilaveten “yeniden yapılandırma” affı da çıkarsa, ekonomiye yönelik hiçbir eleştiri, amaçlanan kulaklara ulaşamaz.
Anlatmak istediğim hakikat budur.
Bu yazıyı “Altılı Masa”nın bileşenleri için yazdım. Eğer seçimi kazanmak istiyorlarsa, bu ancak ve yalnız doğru ittifaklar ve tercihlerle mümkün olabilir.
Altılı Masa öyle bir Cumhurbaşkanı adayı bulmalı ki bu “adayın kaybetme ihtimali olmasın” ve altılı masayı hem seçim döneminde hem de seçim sonrasında zamk gibi bir arada tutsun.