Üretim ve orta teknoloji tuzağı (OTT)

Türkiye nasıl kurtulur sorusunun çok sevilen ve takdir edilen bir cevabı vardır: Üretimi artırarak.

Çoğu kişi Türkiye’nin geri kalmışlığının temelinde, yeterince üretim yapılmamasını görüyor.

Peki, gerçekten Türkiye yeterince üretmiyor mu?

Mesela, üretimde dünyanın ilk 20 ülkesi arasına giremiyor mu?

Peki, üretim olgusuna bu kadar çok umut bağlamak doğru bir yaklaşım mıdır?

Yoksa Türkiye yeterince üretiyor fakat buna rağmen mi geri kalıyor?

İMALAT SANAYİ

Herkesin “üretim” diye kastettiği olgu, eşya üretimidir. Neredeyse hiç kimse üretim derken “hizmet üretimini” kastetmiyor.

Doğrusu resmi ülke istatistikleri de, üretimi, imalat sanayi olarak tasnif edip tanımlıyor.

İmalatın, Gayri Safi Yurtiçi Hasıladan (GSYH) aldığı pay, (İmalat Sanayi/ GSYH) bir ülkenin üreticilik seviyesi hakkında bir fikir verebilir.

Dünyanın en üretici ülkeleri acaba hangileridir?

2021 yılı verilerine göre belli başlı bazı ülkelerin imalat sanayinin GSYH’dan aldığı paylar:

1)Çin, %27,44

2)Tayland, %27,01

3)Güney Kore, 25,46

4)Vietnam, 24,62

5)Malezya, 23,47

7)Endonezya, 19,25

8)Almanya, 18.86

9) Meksika, 18,08

10)İsviçre, 17,99

11)Polonya, 16,72

12) Arjantin, 15,48

13)İtalya, 14,90

14) Rusya14,45

15)İspanya, 11,54

16) Hollanda, 10,83

17) ABD, 10,71

18) Fransa, 8,88

Gördüğünüz gibi listenin 6.sırasını boş bıraktım. Çünkü bu listenin 6. sırasındaki üretici ülke Türkiye’dir.

Türkiye’nin İmalat Sanayii, 2021’de GSYH’dan %22,2 ve 2022’de de %22,1 pay almış.

Bu rakamlara bakılırsa üretiyor hem de yüksek miktarlarda üretiyormuşuz.

Peki, sorun ne?

Üretim, üretim, üretim diyenler de imalatın GSYH’daki yüksek payını biliyor olabilirler.

Bu bilgiden dolayı fikirlerini daha cici ve daha ciddi kavramlarla süslüyorlar: Biz üretim derken, herhangi bir şeyin üretimini kastetmiyoruz. Biz “katma değerli ürün üretmeyi kastediyoruz” diyorlar.

Yani önemli olan “ne kadar ürettiğin değil ne ürettiğindir” demek istiyorlar.

İşte iddia sahiplerini derhal “haklı ve bilge” seviyesine çıkaran “riski sıfır bir pozisyon almak” diye ben buna derim.

Peki, “üretiniz efendim üretiniz ve ülkeyi gelişmiş ülkeler sınıfına çıkarınız, elinizi tutan mı var” diye söylenildiğinde de, önce eğitim sisteminin değişmesi ardından da hukukun üstünlüğüne dayalı ve dünyayla barışık bir düzen vs. vs. şartlarını öner sürerler.

Yani aslında katma değerli ürün nasıl üretilir, bilmediklerinden; topu taca atar ve özde, en az yirmi yıllık bir süre talep ederler.

Akıl yürüte yürüte buraya kadar geldiğimize göre, suçluyu bulmak kolaylaşmış olmalı.

Mesela “Ak Parti parayı betona gömerek katma değerli ürünler üretimine gidecek paranın önünü kesti”, “Doğru para politikası uygulanmadı…”, “liyakatli insanlara önem verilmedi” vs. vs. vs. denilmektedir.

Ak Parti’nin ekonomi politikalarının savunulur bir tarafı yok fakat muhaliflerin, “katma değerli ürün üretmek” kavramı etrafında söyledikleri neredeyse bütün önerme ve çıkarımlar da, esasta birer klişenin ötesine geçemiyor.

İrdeleyelim.

ÜRETİM VE TEKNOLOJİ

Katma değerli ürün ne demektir ve nasıl üretilir?

“Üretim aşamaları karmaşık ve katmanlı, çok sayıda bileşeni ve işlevi olan, rakiplerde bulunmayan ‘özkatkı’lar içeren ve satıldığında, satış fiyatıyla maliyeti arasında anlamlı ölçüde fark olan yani kârı yüksek olan ürünlere katma değerli ürün diyebiliriz.”*

Yazılarımı takip edenler hatırlayacaklardır. Türk imalat sanayisini üç kategoriye ayırırım:

Birinci Kategori: Avrupa’lıların neredeyse tamamen terk ettiği “Emtialaşmış” yani satın alma fiyatını, neredeyse alıcının belirleyebildiği kadar önemsiz “orta ve orta alt teknolojilere” sahip sanayiler. Bu sanayilerin neredeyse tamamı Türklere ait.

İkinci Kategori: Gelişmiş ülkelerin “küresel üretim ve dağıtım optimizasyonu” yapmak amacıyla gelip kurduğu orta-üst teknolojilere sahip sanayiler. Bunlar da ikiye ayrılır. Birincisi hem iç hem de dış pazarları hedefleyenler, örnek Otomotiv Sektörü; ikincisi neredeyse, sadece iç pazarı hedefleyen markalı ürünler, örnek “temizlik ve gıda” sektörü. Bunların da neredeyse tamamı gelişmiş ülke firmalarına aittir.

Bu tip şirketlerin tamamı, Gümrük Birliğine (GB) girmeden önce Türkiye’ye yatırım yapmış ve benzerleri şirketler GB’den sonra neredeyse hiç gelmemiştir. Fakat gümrük duvarları yüksek Çin ve Hindistan’a gitmeye devam etmektedirler.

Üçüncü Kategori: Türklere ait ve katma değerli ürün üreten veya üretme ihtimali olduğu için gelişmiş ülkeler tarafından “ambargo uygulanan sektörler

Sadece savunma sanayiinde değil her alanda, kazara, orta-üst ya da üst teknolojiye sahip bir girişim, derhal, gelişmiş ülkelerin örtük ya da açık bir ambargosuna maruz kalır.

Binde bir ihtimal de olsa, bir teşebbüs “ambargoları aşıp ayakta kalır ve varlığını sürdürebilirse” gelişmiş ekonomilerdeki rakibi tarafından satın alınarak gelişimi durdurulur ve zamanla imha edilir; eğer mahalli bir ürün değilse, asla geliştirilmez.

Bu kabataslak pek çok istisnası olabilecek “üçlü segmentasyon”un bizi bir yere götürmeyeceğinin bilinmesini istediğim için ek bazı verileri de delil olarak sunmak istiyorum.

Örnek olarak TÜİK’in yayınladığı Şubat 2023 ihracat miktarını ele alalım:

1)Yüksek teknoloji ürün ihracatı 530 milyon dolar, yani toplam ihracatın %3’ü. (Muhtemelen çoğunluğu savunma sanayi ürünleri ve ambargolara maruz.)

2)Orta-Yüksek teknoloji ürün ihracatı: 5.950 milyon dolar, yani toplam ihracatın %33’ü. (Büyük bir kısmı otomotiv ve gelişmiş ülkelerin sahip olduğu firmaların ihracatı)

3) Orta-Düşük ve Düşük teknoloji ürünleri ihracatı: 12.000 milyar dolar (Muhtemelen tamamı Türklere ait firmaların ihracatı)

Teknolojilerine göre, ihracat yapan firma sayılarına da bakalım.

Yüksek teknoloji üreten firma sayısı 460, orta-yüksek teknoloji üreten firma sayısı 5.950 ve orta-düşük ve düşük teknoloji ürünleri ihraç eden firma sayısı da 45.000.

Umarım ne demek istediğim anlaşılmıştır.

Ben komplo teorilerinden veya düşmanlaştırma anlatılarından nefret eden ve her olguyu kendi bağlamında analiz etmeye çalışan bir eleştirmenim. Asla “gelişmiş ülke düşmanlığı” yapmam.

Her olgunun bir doğası vardır ve gelişmiş ülkelerin, Türkiye ve benzeri ülkeleri, gelecekte rakipleri olmasın diye bu kadar çok baskılamalarını “doğalarının bir gereği” olarak görüyorum. Daha doğrusu iktisat tarihi, gelişmiş ülkelerin, başka ülkelerin gelişmesini engellemeye çalıştıkları örneklerle doludur.

Üstelik kendi rızamızla, kendi boynumuza “yularlar” takmış ve onu, gelişmiş ülkelerin ellerine gönüllü olarak teslim etmişiz.

Bu “yularlar” iki tip uluslararası gümrük serbestliği sözleşmesidir. Biri Avrupa Gümrük Birliği (GB) ve diğeri de gelişmiş diğer bazı ülkelerle imzaladığımız serbest ticaret anlaşmalarıdır. (STA)

STA’lar ve GB’nin Türkiye’nin zararına olduğunu” duyan neredeyse herkes bana “uzaydan gelmiş iktisatçı” muamelesi yapıyor. Avrupa GB’ni gözden geçirmeyi düşünmek bile hiç kimsenin gündeminde değil.

Sanayi ürünlerinin yani eşyaların serbest dolaşımı olan Gümrük Birliği’nin Türkiye’ye verecek ilave hiç bir avantaj kalmamıştır.

Yine de doğru anlaşılmayı isterim; Avrupa Birliği’ne tam üyeliğe yani “eşya”nın yanı sıra, tarımsal ürünlerin, hizmetlerin, insanların ve sermayenin serbest dolaşımını sağlayacak bir anlaşmaya taraftarım; değilse, Gümrük Birliğine de taraftar değilim.

Konumuz “katma değerli üretim” ve devam ediyoruz.

Tekrar edelim, Türkiye “STA ve GB yularlarıyla” asla “katma değerli ürün” üretemez, ürettirmezler. Çünkü Avrupa Gümrük Birliğine dâhil olan ülkelerinin sanayileri, anlaşmalı veya değil, kendi aralarında gelişmişlik seviyelerine göre segmentlere ayrılmıştır.

Eğer GB ülkeleri arasında “teknoloji piramidi” benzeri beş katlı bir bölümleme yapılırsa Türkiye, bu piramidin en altındaki segmentte kalır çünkü katma değeri en düşük ürünleri üreten ülke Türkiye’dir.

Kazara kendi üretim teknolojisinin seviyesini yükseltmeye çalışsa, yani piramidin ortalarına doğru harekete geçse, Türkiye’yi, oldukça yetenekli oldukları köstekleme teknikleriyle hemen duraklatırlar.

Türk Şirketleri de kendi hadlerini bildikleri için asla, gelişmiş teknoloji sahibi olmaya yeltenmezler.

Çünkü know-how üretme yeteneği ve teknolojik seviyesi yüksek olan, yüzyıldır bazı ürünlerin pazarını elinde tutan, ülkesinin desteğini arkasında bulan, üç beş yıl ödemesiz dönemden sonra on-onbeş yıllık ve faizsiz kredi bulabilen şirketlerle yarışamayacaklarını bilirler.

Uzun yazıların artık çok az okunduğu bir dönemden geçiyoruz ve yazı yine uzadı.

Sabırlı ve meraklı okuyucularla, bu konuda derinliği olan bir tartışmanın başlamasını diliyorum.

II. YÜZYILIN İKTİSAT KONGRESİ

Bu konuya CHP’nin düzenlediği İkinci Yüzyılın İktisat Kongresinden ilhamla yazıyorum. Bu kongrede yapılan onlarca konuşmayı dinlemekten, tabir caizse helak oldum.

Benim izlediğim videolarda, Gümrük Birliği ve STA konuları ile bu anlaşmaların katma değerli ürün üretme ihtimaline verdiği zararlara hiç değinilmedi.

Tek istisna, neredeyse her röportajını ilgiyle izlediğim, Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in, GB ve STA’ların oluşturduğu engellemeleri dikkate almadan, “Türkiye yenilikçi teknolojileri nasıl elde edebilir” sorunsalına, çırpınırcasına cevap aramayı sürdürmesi oldu.

Sanayileşme stratejileri alanında da umduğumu bulamadım.

Boşuna umutlanmışım.

Doğrusu Atatürk ve arkadaşları da Birinci İzmir İktisat Kongresini toplarken, esas amaçları Lozan Anlaşmasına argüman sağlamak ve müzakerelerde ellerini güçlendirmekti. Zaten daha sonraki yıllarda bir daha bu kongreyi toplamadılar.

1992 yılında yapılan üçüncü kongreden de bir şey çıkmamıştı.

Şimdi yapılan Kongre’de de, Ak Parti Hükümetlerinin yaptığı yanlışları nasıl tashih edip düzelteceklerini tartıştılar. Özde, gerçek ve “yeni bir iktisadi yapılanma arayışı” yoktu. Belki de haklı olarak yoktu çünkü GB ve STA’ların olduğu bir yerde bu çabaların bir anlamı yoktur.

Benim tereddüdüm yok; Türkiye’nin, GB’de kalarak gelişmiş bir ülke olma imkân ve ihtimali yoktur; GB’den çıkma ve STA’ları yeniden gözden geçirme planı, tasavvuru ve umudu da yoktur.

Biz “orta teknolojiler üretmeye mahkûm edilmiş” ve bunun farkında olmayan kader kurbanı mahkûmlara benziyoruz.

Teknolojisi orta olanın geliri de mütevazı olur; meşhur “orta gelir tuzağı” kavramını “orta teknoloji tuzağı” (OTT) olarak anlamak ve kavramlaştırmak daha doğru olacaktır.

Aşırı iyimserlere ve çözümü başka alanlarda arayanlara, aşağıdaki yazımı da okumalarını tavsiye ederim.

*https://www.karar.com/yazarlar/mehmet-ali-vercin/katma-degerli-urun-nasil-uretilir-1593394

YORUMLAR (24)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
24 Yorum