Dezenformasyon mu, sansür mü?

2010-2014 arası çok yönlü, çok sesli verimli, Türkiye’nin bütün renklerini ortak bir metinde buluşturan bir çalışma yapmıştık…

Basından Sorumlu Bakan’ımız Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç başkanlığında iktidar ve muhalefet partilerini tamamının birlikte samimiyetle Milli Eğitim Komisyonu’nda çalıştığı ve sonunda uzlaştığı…
Basın İlan Kurumu, BYEGM, RTÜK, TRT, AA ve BTK’nın da bulunduğu bir büyük işbirliği…

***

Sivil iradenin bütün taraflarının, gazeteciler cemiyetleri, basın sendikaları ve kuruluşlarının, internet medyası mensuplarının da katılıp taleplerinin ve görüşlerinin alındığı, devletin şefkatli yüzünü gösterdiği…

Başbakan’ken Recep Tayyip Erdoğan’ın da benimseyip desteklediği bir düzenleme hazırlamış, TBMM’ye sevk edip alt komisyonda düzeltip komisyonda oybirliğiyle kabul edilerek Genel Kurul’a sevk ettiğimiz bir yasa çalışmasıydı…

Herkesin üzüm yiyeceği, asla bağcının dövülmeyeceği bir uzlaşma…

Ve gerçekten de tam bir reform yasasıydı… Ancak TBMM gündeminin yoğunluğu ve seçim süreciyle beraber çıkarılamayıp kadük hale gelince kangrene dönüşmüş bir sorunlar yumağı oluşturmuştu.…
Bu sorunu gidermek ve çözmek lazımdı… Sahipsiz kalan internet medyasını üvey evlatlıktan kurtaracak, yasal bir zemine ve standartlara kavuşturacak, kamu reklam ve ilanlarından yararlanmalarını sağlayacak bir güvence gerekiyordu…

Bu mecrada çalışan fikir işçilerini 212 Sayılı Basın Yasası’na tabi olma ve sarı basın kartı alma hakkı verecek, gri pasaporttan yararlanmalarını sağlayacak düzenlemeleri kapsıyordu…

Tabii kişi hak ve özgürlüklerini de koruyordu…

YILLARDIR GECİKEN BİR YASAYDI

Bu da gazetecilerin, sosyal medya çalışanlarının talebiydi ve en çok oralarda bayram havası yaşatıyordu…

Bir kaç marjinal insan dışında buna sansür diyen de çıkmamıştı…

Herkesi tatmin eden bir metin, o günden bugüne, hem sorunları çözüyordu…, Sosyal medyada çalışan binlerce, on binlerce insanın ekmek pastasını büyültecekti, hem de kişilik haklarına saldırılan, iftiraya uğrayan insanların mağduriyetini giderecekti…

Evrensel Basın Ahlak İlkeleri, burada da uygulanacak, takibini de, o gün hiç kimsenin adaletini tartışmadığı Basın İlan Kurumu yürütecekti…

***

Devlet, gazeteci ağırlıklı yönetimi ve gazeteci, hukukçu, iletişimci, saygın kişilerden oluşan komisyonları olan ve siyasetin hiç müdahale etmediği Basın İlan Kurumu eliyle, “düzenleyici, destekleyici, denetleyici” bir vazife yerine getirecekti…

Ancak bu fırsat kaçırıldı…

2014’ten 2022’ye, bugüne kadar hep tartışmalar, mazlumiyet ve mağduriyetle geçen, güçlü olanın haklı olduğu, on binlerce çalışanın da hiç bir hak elde edemediği, reklam pastasından hakkettikleri payları alamadıkları bir dönem yaşandı…

HEP BİRLİKTE ÜZÜM YEMEK VARKEN...

Dış tandanslı sosyal ağlara Türkiye ofisi açma ve ve Türkiye temsilcisi atama mecburiyeti getiriliyor… Bu da gerekiyor. Ancak, devamı çok tehlikeli…

Tabii 29. maddede yaptığı gibi, fırsatçılığı da elden bırakmıyor…

“Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacak” ..

Sakıncası büyük, tam tanımı yapılmayan, ucu bucağı olmayan, inisiyatifi idarenin keyfinde olan, infazı da yargının kafasına göre olacak bir metin…

***

Kesinlikle düzenlenmeye, tanımlanmaya ve adil bir metinle hem devlet açısından endişeleri giderici, sorunu çözücü, hem de yeni mağdurlar yaratılmasını önleyici, bir metin gerekiyor…

İktidarlar gelip geçer, önemli olan adil, kalıcı, bir barışı, huzuru ve güveni tesis etmek olmalı…

Kontrolsüz bir sosyal medyayı sağlıklı bir işleyişe kavuşturmalı, internet gazeteciliği artık hakettiği değeri bulmalı, teşviklerden yararlanmalı…

***

Ya, TBMM’de durum ne?

Kavga, gürültü, patırtı, karşılıklı suçlamalar, dalaşmalar, seviyesiz ifadeler, her şey var…

Elbette ki tartışılsın, doğruyu, en doğruyu bulalım ve en özgürlükçü, kişi hak ve özgürlüklerini teminat altına alan, iftiranın, şantajın olmadığı, olursa adil bir şekilde cezalandırıldığı bir yasal düzenleme yapalım…

Ama yok… İlla kavga… Seçmene selam, seçimlere kadar devam…

Keşke amaç bağcı dövmek değil de üzüm yemek olsa…

BASINLA HER DAİM KAVGALI BİR ÜLKE

Türkiye, neredeyse her hükumet döneminde basınla imtihanını henüz verememiş ülkelerden biri... Ne basını halkıyla barışık, ne de hükumeti basınla...

Karşılıklı güven esasına dayalı yapı, bir türlü oturtulamamış... Ne devlet basından emin olmuş, ne de basın, devletine güvenmiş...

Devlet bir düzenleme yapmak istediğinde “faşist” damgası yer, basın özgürlüklerini biraz kullanmak istediğindeyse “anarşist”...

***

“Ya bendensin, ya da...” diye başlayan cümleler, nifakın ta kendisini oluşturur... Ne hükümetler basından emin, ne basın hükumetlerden...

Her iktidar değiştiğinde oyuncular değişir, hainlerle kahramanlar yer değiştirir... Her olayın zaman içindeki anlamları farklılaşır...

Bir devirde “müthiş” sayılan bir olay, başka bir devirde “tedhiş”tir... Bu, zamana ve mekana, biraz da devlet gücüne bağlı olarak sürer gider...

***

Bir de basının kendi içindeki hesaplaşmaları var ki, bütün kirli çamaşırları dökülür, itibarları sarsılır, prestijleri yerle bir olur...

Toplumda yok edilmeleri için başka bir düşmana gerek yok; bu, kendi kendilerinin helak olması için yeter de artar bile...

***

Aslında basının gerçek tarifi “En sağdan en sola, özgürlük alanını alabildiğine kullanan, asla “şantaj”a, “yalan”a, “iftira”ya bulaşmayan bir hareket kabiliyetidir...

Normal olan, iktidarlar, bu hakkın kullanılmasına saygı gösterirler, basın mensupları da bu sınırların dışına çıkmazlar...

Önemli olan bir ülkenin sıkıntıya düştüğünde, devlete ve millete kast eden dahili ve harici bedhahlar ortaya çıktığında topyekün hareket edebilmesidir...

DOĞRULARI SÖYLEYECEK AKİL ADAMLAR

Savaşlar, depremler, felaketler, ihanetler gibi... Çok şükür ki, böyle bir atmosferle karşılaşınca birlik beraberliği, bütün güzellikleriyle yaşıyoruz...

Aslında böyle ortamlar oluştuğunda bunu fırsata çevirip hemen yaraları onarmak gerek...

Dışarıda bıraktıklarımıza, kucak açmalı, vaktiyle hep dışladıklarımıza yeni bir yuva kurmalı... Hükumetlerin muhasebe yapmasına, medyamızın kendini sorgulamasına fırsat vermeli...

***

Zaten hainlik eden veya hainlerle iş birliği yapanlar, cezalarını çekecekler... Ancak o kadar çok insan, sadece ekmek parası için bir yerlerde çalıştıysa veya eleştiri hakkını kullanıyorsa, asla aynı kategoriye sokulmamalı...

Bunları ayırt edebilecek bir mekanizmanın süratle işletilmesi lazım...

Bu ülkenin her dönemde, doğruları söyleyebilen, vicdan sahibi insanlara ihtiyacı var...

Eğer, böyle isimleri de “suçlu” ilan edip hapisle tehdit edersek ve zan altında bırakırsak, bir daha yenilerini bulamayız... Nitekim bulamıyoruz da…

***

Muhalefetteyken alkışladıklarımızı iktidara gelince “ tu kaka” ediyorsak, bizde bir arıza var demektir…

İktidardayken yanımızda yer alan yalaka tipli mahlukların biz iktidardan gittikten sonra yeni gelen hükumetle de iş tuttuklarını, yeni ortama kolay adapte olduklarını, her çiçekten bal alma hünerlerini sergilediklerini görüp de pişmanlık duymak bir işe yaramıyor…

***

Doğruları söyleyenler, her iktidar döneminde muhalefetle suçlanıyor ve cezaya mahkum ediliyorsa, her devrin adamları, her iktidarın nimetlerinden yararlanıyor ve sürekli el üstünde tutuluyorsa burda bir sorun var demektir…

Bunun için de demokrasi, özgürlükler, insan hakları, basın özgürlüğü, kişisel haklar, gençliği algılayış biçimimizde kangrene dönüşen bir hastalık var demektir…

Asıl giderilmesi gereken bu hastalıklı bakış… Toplu bir muhakemeye ihtiyaç var…

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum