AK Parti’nin sempati tazelemeye ihtiyacı var
AK Parti, siyasetin, ekonominin ve demokrasinin dibe vurduğu 2002 yılında yepyeni bir siyaset etme anlayışı ve güçlü bir vizyonla işe başladı. 13 yıllık iktidarı boyunca da devrim niteliğinde adımlar attı, Kemalist paradigmaya ayarlı bütün derin yapıları geriletti, vesayet sisteminin yıllarca Türkiye’nin üzerine örttüğü o kirli örtüyü kaldırarak yeni bir Türkiye’nin ışığını yaktı.
Hiçbir komplekse kapılmadan açıkça söylemek gerekiyor ki 13 yıllık bu başarı hikayesinin esas mimarı Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarıdır. Bu hareketin kurucusu ve mimarı olan Erdoğan şimdi cumhurbaşkanıdır ve hareketin de manevi lideridir.
Ancak şu anda kurumsal zaviyeden baktığımızda artık AK Parti’nin lideri Ahmet Davutoğlu’dur. Bundan sonra AK Parti ile ilgili yapacağımız her türlü değerlendirmenin de, başarı ve başarısızlığın da muhatabı sadece Davutoğlu’dur. Dolayısıyla ‘Yeni AK Parti olmadan yeni Türkiye zor’ ifadesinin de muhatabı Davutoğlu’dur.
13 yılın sonunda 7 Haziran seçimleri AK Parti için yeni bir dönemin başlangıcı olmak durumundadır. Davutoğlu önderliğindeki bu hareket bundan sonra hem sandıktaki oy kaybının rasyonel analizlerini yapmak, hem de topluma karşı tam bir tevazu içinde kendisini yenilemek zorundadır. Çünkü bu partiyi 2011’de başarının zirvesine taşıyan sadece icraatları değil, toplumun farklı kesimlerini kucaklayan ve hep bir ortak akılla geleceğe bakan bir parti olmasıdır. Öyle ki AK Parti’ye oy vermeyen, politikalarını asla onaylamayan ve hep önyargı ile bakan çevreler bile 2011’e kadar belli bir tahammül çizgisinde kaldılar.
Ama o günden sonra bir şeyler oldu ve AK Parti ile bu çevreler arasında müthiş bir gerilim hattı oluştu. Daha önce bütün öfkelerine rağmen belli bir tolerans noktasında duran bu karşı cephe mensupları 2011’den sonra artık AK Parti’yi bir nefret objesi olarak görmeye başladılar.
Peki neden?
Elbette Türkiye’de dindarlara, muhafazakarlara nefretle bakan belli kesimler hep oldu, bundan sonra da olacaktır. Ama eğer bu karşıtlık bir düşmanlık noktasına gelmişse, burada etraflıca bakılması gereken bir durum var demektir. Mesela 17-25 Aralık darbe girişiminin yapıldığı kavga dönemindeki gibi bariz tehditlere karşı geliştirilen kavga modelinin bir izahı var. Ancak gerilim bütün dönemlere yayılan bir model haline gelmişse, bu hayatın tümüyle kavgaya endeksli hale dönüşmesi demektir ki, böyle bir halin toplumsal olarak da, sosyolojik olarak da sürdürülebilir olması mümkün değildir.
İşte 7 Haziran tam da bu yüzden AK Parti’nin kendini yenilemesi açısından bir milat niteliği taşımaktadır. Hiç öyle ‘Üst akıl’ kolaycılığına, AK Parti’ye karşı Batı’da kurulan ‘Haçlı ittifakı’hezeyanlarına kapılmaya gerek yok. Batı’nın tarih boyunca Türkiye’ye ve Müslümanlara karşı bakışının nasıl olduğunu zaten biliyoruz. Ama aynı Batı’nın AK Parti’nin ilk yıllarında, Tayyip Erdoğan ve iktidarının demokratik açılımlarına övgüyle yaklaştığını da biliyoruz. Dolayısıyla AK Parti”nin bazı dönemsel karşı çıkışların ya da son iki üç yıldaki kendi yaklaşımından kaynaklanan zaaflarının arkasına sığınmak gibi bir lüksü olamaz.
AK Parti’nin gerçekleştirdiği icraatlar ortada, dolayısıyla özgürlükçü ve kalkınmacı bir AK Parti’ye Türkiye’nin ihtiyacı var. Ama bunun için bu partinin öncelikle yeniden yapılanmaya ve toplum nezdinde tazelenmiş bir sempatiye ihtiyacı var.