Beyler ayağımızın altındaki toprak kayıyor!
Son dönemde Türkiye’de oluşan tuhaf din algısı yüzünden, nasıl bir mecraya doğru sürüklendiğimizin açıkçası çok da farkında değiliz. Neredeyse her sabah akıl ve mantık dışı merdiven altı fetvalarla tatsız bir iklime uyanıyoruz.
Biz asansörde halvetin İslam’a göre doğru olup olmadığını, ‘yanmayan kefen’in faziletlerini tartışırken, ayağımızın altındaki toprak kayıyor ama bizim haberimiz yok. Geçtiğimiz günlerde bir eğitimciler toplantısında konuşan İstanbul Medeniyet Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu’nun, başörtülü öğrenciler arasında ‘ateist’ olanların dahi olduğunu söylemesi açıkçası dehşet verici.
***
Hoca’nın ifadeleri aynen şöyle: “Okuduğum İmam Hatip okulundan bir heyet gelerek benimle fikir alışverişinde bulunmak istediklerini söylediler. Deizm yayılıyor, bu çocuklara ne anlatalım, ne yapalım diye sordular. Dedim ki, konuşmayı bırakın, yapın artık. Dini temsil makamındaki insanların bu durumu sürdüğü müddetçe 10 yıl sonra neslimiz bizimle kavga edecek. Bu dinin bir faydası olsa babama anneme olurdu diyecekler. 15 Temmuz’dan bu yana benim odama 17 tane başörtülü deist bile değil tanrı tanımaz öğrenci gelip benimle bu konuları konuştular. Başörtülü öyle geleneksel de değil bildiğin başörtülü. Aileleri de örtülü aile.”
Maalesef sahnede kanaat önderi olarak yer alan insanların eylemleri ve devletin en üst katlarına kadar her aşamada ortaya konulan örnekler, nesillerimizin geleceği açısında hiç de umut vadetmiyor. Eğer şu anda içinde çırpındığımız kirliliğin farkına varıp, perişan halimizle yüzleşemezsek, korkarım yirmi-otuz yıl sonra bilgi, kültür ve ahlaki anlamda övünebileceğimiz donanımlı nesillerimiz de olmayacaktır.
Prof. Dr. Ali Bardakoğlu Hoca’nın, “Alnı secdeden kalkmayan Müslümanlar dünyevileşmeye lanetler okuyarak dünyevileşiyorlar” ifadesini her okuduğumda, bugün neden bu halde olduğumuzu çok daha iyi anlıyorum. Din bütün hayatımızı kuşatan bir rahmet olması gerekirken, ne yazık ki İslam’ı belli sembollere ve ritüellere hapsetmiş durumdayız. Bugün eğitimden ekonomiye, siyasetten toplumsal hayatın bütün katlarına kadar her alanda ahlakın, hukukun, liyakatin ve merhametin hiçbir anlam ifade etmediği bir süreci yaşıyoruz.
Zihinsel olarak bu yüzyılda yaşadığımızın farkına varmadan, klasik İslam kültüründen devraldığımız bilgileri tekrar ederek bir dindarlık anlayışı oluşturmaya çalışıyoruz. Dolayısıyla bu çağda Müslümanca düşünmenin ve Müslümanca bir hayat inşa etmenin nasıl mümkün olacağını da bilmiyoruz.
***
İşte bu görsel dindarlık anlayışı yüzünden de, Kur’an’ın mesajıyla yeni nesillerin dünyasını buluşturamıyoruz. Semboller ve ritüeller dinin muhtevasından daha çok önem arzeder hale geldiği için ticarette, siyasette, okulda ve ailede dünyevileşmiş bir dindarlık anlayışı egemen olmaya başladı.
Eğer gençlerimize dinle ahlakın, hatta ahlakla hukukun birbirinden ayrılamayacağını öğretmeden, dindarlığı sadece sakal, kılık-kıyafet ve ibadetin dar bir alanına hapsedersek, yani ahlak hayatımızdan buharlaşıp giderse başörtülü kızlarımızın zihin dünyalarını İslam’ın muhtevasıyla buluşturamayız.
Bilelim ki eğer din sosyal hayatta, ticarette, siyasette ve hayatımızın her alanında bizim ahlaklı, adaletli, merhametli, hakkaniyetli olmamızı sağlamıyorsa yeni nesilleri dinin rahmetiyle buluşturamayız.
Bir gerçeği artık anlamamız gerekiyor ki, iletişim imkanlarının çeşitlendiği bambaşka bir çağda yaşıyoruz ve yeni kuşakları geleneğin oluşturduğu şartlarda geleceğe hazırlayamayız. Önemli olan, din ile yaşanan tecrübeleri birbirinin alternatifi gibi görmeden, dinin hayatımıza yön veren temel ilkelerinin yorumunu Kur’an ve sünnetin mesajı doğrultusunda güncelleyebilmeliyiz. Aksi taktirde bu kaotik çağda nesillerimizi kaybedeceğiz.