Biden neden geliyor ki?
15 Temmuz FETÖ darbe girişimi, Türkiye’nin varlık mücadelesi açısından çok önemli bir dönüm noktası özelliği taşıyor. O gece dünyada bir eşi benzeri daha bulunmayan kahramanlıkla kendini tankların altına atan insanlarımız eşsiz bir demokrasi mücadelesi verdiler.
Maalesef terörün kara bulutları 15 Temmuz sonrasında günümüzü ve geleceğimizi karartan bir kesafetle canımızı sıkmaya devam ediyor. PKK, IŞİD ve şimdi de yeryüzünde bir örneği daha bulunmayan FETÖ terör örgütü belki organik bir bağ içinde değiller, ama Türkiye’nin canını sıkma ve istikrarsızlaştırma noktasında aynı hedefin şeytani uzantılarıdırlar.
Velhasılı kötülüğün simgesi olan üç büyük terör örgütüyle birden mücadele etmek durumundayız. Kuşkusuz terörle mücadele konusunda geniş bir tecrübeye sahibiz. PKK ile 40 yıldır mücadele ediyoruz. Elbette devletin gücü terörle mücadeleye yetecektir. Ancak PKK Suriye bağlamında elde ettiği avantaj yüzünden uluslararası bir legalite kazanmış durumda. Dolayısıyla uluslararası müttefiklerimizi dikkate almadan bir mücadele sürdürmek çok kolay değil.
***
Aslında IŞİD’e karşı uluslararası koalisyonla birlikte bir mücadele yürütüyoruz, ancak IŞİD’in Avrupa’da gerçekleştirdiği saldırılar karşısında ortaya çıkan duyarlık nedense Türkiye’nin canı yandığında aynı şekilde ortaya çıkmıyor.
Evet son dönemde gerek Amerika, gerekse Avrupa Türkiye’nin başına gelen belalar konusunda yeterli duyarlılığa sahip değil. 15 Temmuz’da gördük ki, eğer o gün darbe başarılı olsaydı muhtemelen cuntacılarla iş tutmakta bir beis görmeyeceklerdi.
Nitekim bundan üç yıl önce Mısır’da darbe olduğunda daha ikinci haftada Catherine Ashton AB adına Sisi’nin dizinin dibindeydi. Aynı şekilde Washington da kanlı darbeye darbe bile diyemedi.
Demek ki sadece demokrasi ahlakı açısından bir sorun değil, aynı zamanda ciddi anlamda Türkiye’ye karşı da bir tavır var. Artık bunları biliyoruz, ama her şeye rağmen bu terör bulutlarını dağıtmak için müttefiklere ihtiyacımız var.
15 Temmuz sonrası Türkiye özellikle içeride siyasal partiler düzleminde ve toplumsal anlamda çok önemli bir dayanışma, çözüm üretme imkanını yakalamış bulunuyor. İşte tam bu noktada bir adım daha atıp, müttefiklerle ilişkileri derinleştirmek gerekiyor. Elimizde, darbeye ve teröre karşı müthiş bir toplumsal destek var, şimdi siyasi iktidara düşen; uluslararası anlamda terörün önünü kesmek için diplomasi adımlarını derinleştirmektir.
***
Biliyorum, ne zaman “Dostları çoğaltıp düşmanları azaltmak” gerektiğine işaret etsek birileri anında ‘müstemlekecilikle’ suçlayacaklar. Ama ne yapalım ki dünyanın gerçeği bu, hesapsız kitapsız dünyaya kafa tutma ve ‘gavurları kovalım’ edebiyatı güven içinde yaşamamızı temin etmiyor.
Öylesine temin etmiyor ki, bu zor günlerde Amerika’dan herhangi bir yöneticinin değil, başkan ya da başkan yardımcısının gelmesini tercih ediyoruz. Ve bugün ABD Başkan Yardımcısı Biden Türkiye’ye geliyor. Doğru olan da, müttefikliğin gereği de budur.
Peki niye geliyor ki Biden?
Herhalde hiçbirimiz çıkıp, “Neden geliyor bu adam, Türkiye’nin ABD ile işi olmaz” gibi bir saçmalığı dillendirmeyeceğiz.
Şimdi Ankara Biden’la oturup hem FETÖ liderini teslim etmesini, hem de terörle mücadelede müttefikliğin gereğini yerine getirmesini doğrudan yüzüne söyleyecektir. Zira Amerika açısından FETÖ liderini teslim etmek sadece bir terör suçlusunun iadesi değil, aynı zamanda darbeyle Amerika arasında kurulan ilişkinin de mahiyetini ve kaderini belirleyecektir. Amerika’nın bu darbe sorgulamasından kurtulmasının bir tek yolu var, Fetullah Gülen’i hızla iade etmesidir.